PKK ve ilişkili örgütlerin tarihî gelişimlerine bakınca değişen ve değişmeyen hususlar kendisini gösteriyor. Silahlı bir terör örgütü olan PKK ana yöntemini değiştirmese de, zaman içinde hedef ve amaçlarında bir kısım değişiklikler yapmış, buna uygun olarak da kullandığı taktikleri, stratejileri değiştirmiştir.
Marksist-Leninist bir örgüt olarak ortaya çıkan PKK'nın dine, topluma, devlete, demokrasiye, farklı toplumsal kesimlere bakışı da değişmiştir. Sınıf çatışması temelinde mücadele yürüten aşırı sol bir hareketin etnik eksene kayması, doğal olarak örgütlenmeden politik yaklaşımlara kadar birçok konuda kendisini dönüştürmesini de beraberinde getirmiştir. Bakış açısı artık ezen-ezilen, zengin-fakir, alt sınıf-üst sınıf gibi kavramlar yerine etnik vurgulu kavramlara göre şekillenmeye başlamıştır. Uzunca bir süre ise değişmeyen husus, hedefe devletin yerleştirilmesi, her kötülüğün başı olarak devletin görülmesi, düşman kategorisine devletin konumlandırılmasıdır. Devlet aygıtını ele geçirerek farklı bir ideolojiyi hakim kılmaya çalışma düşüncesi, bir dönem yerini kendi devletini kurma anlayışına, bir dönem mevcut devlet içinde özerk bir yapı tesis etme fikrine, başka bir dönem devletin demokratik özerkliği kabullenmesiyle statü elde etme anlayışına bırakmıştır.
Kendisini sadece pratisyen değil, aynı zamanda hareketin teorisyeni olarak konumlandırmaya çalışan Abdullah Öcalan'ın ortaya koyduğu düşünceler de PKK'nın yaşadığı bu dönüşümü yansıtmıştır. Cezaevinde olan Öcalan'ın fikri dönüşümünü, ancak avukat görüşmelerindeki ifadelerinden anlayabiliyoruz. PKK'ya yakınlığıyla bilinen internet sitelerindeki yazıların çoğunluğu bu değişimi doğru anlamakta yeterli olmasa da bir kısım yazarların yazıları, bu değişimin ipuçlarını anlamamıza yardımcı oluyor.
BDP TÜRKİYE PARTİSİ OLABİLECEK Mİ?
Gündem'de Öcalan'a da atıf yaparak görüşlerini aktaran Delil Karakoçan'ın son yazısı ilginç düşünceler ortaya koyuyor. Çok eski örgütçü olan ve kendisi de örgüt gibi evrim geçiren Karakoçan, son yazısında, "Toplum, 'ezen ve ezilen' gibi keskin ayrışımlar içermiyor. Dolayısıyla kapitalizm de eski kapitalizm değil; homojen iki sınıfa, 'ezen ile ezilenlerin' çatışmasına dayanmıyor... Ağırlıkla ve artan biçimde 'İnsanlığın toplum pratiğinin örgütlenme biçimi içindeki çatışmalara, çelişkilere, farklılıklara dayanıyor. Bu anlamda toplumsal, siyasal sorunları salt, 'devlet-toplum' çelişkisine oturtmak, sınıfsal yönüyle ele almak yanlış olur." diyor. PKK çevresinin her olayı devlet eksenli olarak yorumlaması ve her türlü olumsuzluğu devlet üzerinden eleştirmesi, ideolojik hareketlerin temel bir tutumudur. Çünkü 'düşmansız ideoloji olmaz' anlayışı vardır. Seçilen düşman her kötülüğün mal edileceği, her olumsuzluğun üzerine yıkılabileceği, taraftarların onun karşısında hizaya getirilebileceği kudrette olmalıdır. Bu ideolojik konumlanma ister istemez kendi projelerinin de devlet eksenli olmasına, üretilen her çözümün merkezinde devletin yer almasına sebep olmuştur. "Sorunların kaynağındaki 'devlet dışı' faktörleri ya göremediğimizden ya da şiddetini aynı düzeyde hissetmediğimizden mücadeleyi de sadece 'devlet-toplum', 'iktidar-halk' düzleminde tutmuş oluyoruz." ifadeleri, bu durumu tespit ediyor ve önemli bir özeleştiriyi de beraberinde getiriyor: "Siyasal olarak 'devlet karşıtlığı'ndan 'devleti demokrasiye duyarlı hale getirme' amacına geçiş yapacak düşünsel, ruhsal, sosyal ve siyasal donanıma sahip olmayışımız paradokslara, önemli gelgitlere yol açıyor." Karakoçan'a göre, sosyal kimlik problemleri, kavgasını yürüttükleri politik sorunlardan çok daha ağır, çok daha zorlayıcı... Öneri ise devlet-toplum, ezen-ezilen mücadelesi yerine, toplumsal grupların yaşadıkları çelişkileri ele alan sosyal çözümler üretmek... Meseleyi devlet yerine topluma, siyaset yerine sosyal-kültürel alana çekme yaklaşımı Öcalan'ın önerdiği Türkiye partisi olmanın da önemli bir gereği. BDP çizgisindeki partilerin sadece Kürtlerin meseleleriyle ilgilenmek, belli bölgelerdeki belli insanların sorunlarını gündeme taşımak yerine, ülkenin her bölgesi ve her özellikteki insanıyla ilgilenmesi, Türkiye partisi olabilmelerinin en temel şartıdır.
Öcalan'ın siyasete bakışındaki değişikliği, BDP'ye yönelik önerilerinde de görebiliyoruz. Öcalan, "BDP de daha önceki partiler gibi olmamalı, onların bıraktıkları milliyetçi izlenimden kurtulmalıdır. Yeni dönemde kendisini radikal demokratik bir Türkiye partisi olarak örgütleyebilir. Sarıgül bile bunu yapabiliyorsa, BDP niye yapmasın? BDP, örgütlenmesini Türkiye'nin her yerine yaygınlaştırabilir. Başta Konya, Bursa, İstanbul, İzmir, Adana olmak üzere diğer bütün batı illerinde örgütlenmelerini geliştirebilir, buna öncelik verebilirler." diyor.
Aslında uzun bir süredir Öcalan'ın bu siyasi hareketin gidişatından rahatsızlık duyduğunu, birçok açıdan eleştiri konusu yaptığını biliyoruz. PKK çevreleri, DTP'ye yönelik eleştirileri şiddetle karşılarken, Öcalan DTP'yi birçok konuda yerden yere vuruyordu. Sürekli tekrar eden eleştirilere kulak verilmemesi, Anayasa Mahkemesi'nin kapatma kararına bir etki yapmasa da, partinin bildiğini okuduğu bir tablo ortaya koydu. Benzer şekilde partinin, terör örgütünün ve diğer organizasyonların nasıl olması gerektiğiyle ilgili uyarılar da pek dikkate alınmadı. Öcalan, ısrarla partinin legal çerçevede kalması, illegaliteye bulaşmaması, farklı örgütlenmeler şeklinde faaliyet göstermeleri uyarısı yaptı; ancak KCK operasyonlarından da görüldü ki, bu uyarılar da işe yaramadı. Sürekli "Öcalan muhatap alınsın" çağrısı yapanlar, kendi çağrılarını kendileri ciddiye almadı. O zaman da ortaya işlerine geldiği şekilde kullanılan, istismar edilen, perde yapılan bir lider profili çıktı.
Öcalan diyor ki; "Kürtlerin imha tehlikesi ve siyasi soykırım tehlikesi ortadan kalkmıştır". Bu iddianın tutar tarafı hiçbir zaman olmadı, ama Öcalan bile bundan vazgeçmişken hâlâ belli çevreler bu türde propagandalara devam etmektedir.
ÖRGÜT ÖCALAN'I CİDDİYE ALMIYOR MU?
Geçen haftaki avukat görüşmesinde Öcalan, her oluşumun kendi alanına çekilmesini tekrar vurguluyor ve sınırları şöyle çiziyor:
"1. KCK silahlı, illegal, yasa dışı bir örgütlenmedir. Kırda, şehirde, dört parçada, Türkiye'de, metropollerde, Avrupa'da her yerde kendi örgütlenmesini yapmıştır. 2. DTK ise Kürtlerin sosyal, kültürel, ekonomik, spor, sanatsal alanda örgütlenmesidir. DTK sadece Kürtleri ilgilendiren bir örgütlenmedir. Bir sivil toplum kurumudur. Kendini bu şekilde örgütler, yasaldır, legaliteye dayanır. 3. BDP ise tüm Türkiye alanına hitap eden legal siyasal partidir, legal siyasal alanda kendisini örgütler. Siyasal alandaki boşluğu doldurur. Siyasal temsiliyeti sağlar, taleplerini bu şekilde ifade eder. KCK ile organik bir bağı olamaz, olmamalıdır."
Öcalan'ın buradaki ifadeleri dönemsel bir zorunluluğu ifade etmektedir. Legal olanla olmayan ayrımı ilkesel bir ayrım olmakla birlikte, diğer unsurların legalleşmesi dönemsel olarak görülmektedir. Amaç uzun vadede KCK'yı ve PKK'yı meşru bir harekete dönüştürmektir. Nitekim, "KCK genel tüm parçalardaki örgütlülüğü ifade eder. Bunun içinde illegalitesi vardır, silahlı güçleri vardır. Şimdi KCK yasa dışı ele alınıyor ama süreç barışçıl yönde gelişirse demokratik sürece dahil olurlar" sözleri bu durumu ortaya koyuyor. İlişkili olması istenmeyen örgütlerin aslında bir bütünün parçaları oldukları, farklı işbölümüyle hareket ettikleri de böylece teyit edilmiş oluyor. Birbirinin alanına girmemek, kendi rolünü oynamak, ilişkisiz ve bağlantısız olmak anlamını taşımıyor.
Öcalan'ın son dönemde söylemlerinde görülen ılımlılık ve itidal, KCK elebaşlarında görülmüyor. Karayılan, Kalkan, Bayık gibi isimler her hafta zehir zemberek ifadelerle tehditler yağdırıyor, savaş naraları atıyor. Uzun zaman AK Parti'yi tehdit eden Karayılan'ın en son bir kısım cemaatleri tehdit etmesi ve bölgeden silip atmakla uyarması, Öcalan'ın söylemlerinin dikkate alınmadığını gösteriyor. Bu durum, ya taktiksel bir sertleşmeyi ifade eder, ya Öcalan'ın takip edilmediğini ve dikkate alınmadığını ya da iyi polis-kötü polis rolünün oynandığını...
Dönemsel dönüşümler geçiren PKK'nın önümüzdeki dönemde nasıl bir değişim geçireceği önem taşımaktadır. Parçalı bir yapıya sahip olan örgütün nasıl bir yaklaşım sergileyeceği, Öcalan'ı nasıl konumlandıracağı, Öcalan'ın ise yeni dönemde nasıl bir rol üstleneceği elbette görülecektir. Türkiye için önemli olan konu ise öncelikle BDP'nin yaşayacağı dönüşüm ve demokratik-hukuk sistemi içinde oynayacağı rollerdir.
Kaynak: Zaman