Obama'ya İstanbul mesajı

Hiç kuşkusuz, ABD Başkanı Barack Obama'nın görevin başlaması sonrası ziyaret edeceği ilk Müslüman ülke olarak Türkiye'yi seçmesi, sürpriz veya çabucak alınan bir kararın değil, aksine Obama'nın dış politika takımındaki hassas bir araştırmanın sonucudur.

Sayın Başkan! Ziyaret edeceğiniz büyük kent İstanbul'un sadece coğrafik güzellikten değil, bu coğrafyanın seçtiği tarihî güzellikten beslendiğini de gözlemleyeceksiniz. Müslüman dünyanın modernleşmesinin geleceğinin bu ülkede tayin edildiğini ifade etmek istemiyorum. Zira diğer birçok Müslüman kentte de modern dünyanın sorunlarıyla mücadele girişimine dair derin günlük deneyimler var. Geçen yüzyılda modernleşme ve demokratik girişimler bağlamında Arap dünyasında bizlerin de önemli bir hikâyesi olmuştur. Fakat Türkiye ve özellikle de İstanbul'da modernleşme girişimlerinin en eski öncü hikâyesi yaşıyor. Zira Avrupa modernliğine bağlı kökleri 18'inci yüzyılda başlıyor. Amerikalı saygın oryantalist Bernard Lewis'i, birkaç yıl önce Müslüman Ortadoğu'nun geri kalmasına yol açan sebepleri ele aldığı 'What Went Wrong? (Yanlış Ne?) adlı dikkat çekici başlık altında bir kitap yazmaya sevk eden de bu konuydu.

Sayın Başkan!.. Nisan ayının başında sizi karşılayacak olan Türkler, Rusların içine düştüğü temel bir yanlıştan ders aldılar. Görünen o ki; İran şu an bu yanlışı tekrarlıyor. Sovyetler Birliği deneyimi, bilimsel ilerlemede sadece askerî alanla sınırlı kalmak büyük askerî bir imparatorluk oluştursa dahi bir devletin başarısı için yeterli olmadığını gösterdi. Sovyetler, ekonomik ve siyasî modernleşme alanlarında aciz kaldılar. Çağdaş Türkler ise ilerleme platformlarını çeşitlendirmeye çalıştılar, demokratik kurumların kökleştirilmesi ve hukuk devletinin engellerinin aşılması ile ekonominin modernleştirilmesi arasında şu ana kadar Müslüman dünyaya kıyasla önemli sonuçlar elde ettiler. Bu durum, Türkiye'yi bu alandaki Batı araştırma gruplarının tasniflerine göre dünyanın 17'nci ekonomisi haline getirdi.

Modern Türk tarihi, Türkiye Cumhuriyeti'nin askerî gücünü ihmal ettiği görüntüsü vermedi. Aksine bu cumhuriyetin özelliklerinden biri de güçlü askerî kurumun varlığıdır. Fakat Türkiye kendi sınırları dışında yayılmacı bir eğilim yansıtmadı ve caydırma yöntemine başvurdu. Şu an Irak'ın kuzeyinde yaşandığı gibi bazı sorunları kendi ulusal güvenliği için tehdit olarak gördü. Arap ve Arap olmayan bütün Ortadoğu güçleri, Türkiye'nin bölgede derin, istikrarlı bir güç olduğunu teyit ediyor. Irak'ta Türk caydırıcılığı, kuzeydeki Kürt ayrılıkçı macerayı engelliyor. Arap-İsrail çekişmesinde Türkiye, Filistinliler ile İsrailliler, Suriyeliler ile İsrailliler arasında yapıcı bir rol ortaya koyuyor.

Sayın Başkan!.. Türkiye'de belirli aralıklarla gördüğümüz gibi reform sürecine adapte olmayan iç güçler bulunuyor. Fakat Türklerin devlet ile din arasında maksimum oranda bir uzlaşma yönünde yenilemeye çalıştığı klasik laik model içinde yükselen ve ilerleyen hayatî bir çekişme bu. Sizi karşılayacak olanların başında Türkiye'nin Fransız laikliğini aşıp dinî özgürlüklerle derin bir uzlaşma içindeki Amerikan laikliği modeline geçme kanaatini taşıyan Abdullah Gül'ü göreceksiniz. Siz 2002'den bu yana Türk modernleşme-demokrasi deneyiminin gelişiminde önemli bir rol oynamış AKP hükümeti döneminde Türkiye'ye gelmiş olsanız bile bu ilerlemeci Türk sürecini sadece bu partiyle irtibatlı kılmak yanlış olacaktır. Bu yapısal değişimci süreç uzun yıllar önce başladı ve bu partiden sonra da devam edecek. Evet mesajınızı Türkiye kanalıyla Müslüman dünyaya duyurmanızı istiyoruz. Bu, çok doğru bir adım; ancak Arap dünyasında bizler açısından sadece bir durak. Lübnan gazetesi El Nehar, 14 Mart 2009
 
Kaynak: Zaman