Barack Hüseyin Obama devlet başkanı seçildikten sonra İslam dünyasında büyük umutların yeşermesine sebep olmuştu. Kamuoyunda şekillenen beklentiye göre, Bush'un kategorik olarak İslam dünyasını ve Müslümanları "ötekileştiren" politikası terkedilecek, krizlerin derinleştiği çatışma bölgelerinde taraflarla diylaoga girilecek ve bazı büyük haksızlıklar giderilecekti. Böyle bir ortamda Müslümanların ABD ile "iyi ilişkiler" içine girmelerinden daha tabii ne olabilirdi? Öyle ki, ABD'nin doğrudan "şer ekseni ülkeler" içine yerleştirdiği İran'da bile, Obama'nın başkan seçildiği günün ertesinde kadınlar bir sevinç gösterisi olarak helva dağtmıştı. Bu da İslam dünyasında Amerika'ya karşı duyulan tepkinin "ırkıçılığa dayanan bir nefret"e dayanmadığını, tam aksine uğranılan politik haksızlıklardan kaynaklanan ve anlaşılabilir bir "kızgınlık" olduğunu göstermeye yetiyor.
Yazık ki bu beklentilerin pek de gerçekçi verilere dayanmadığı yönünde birtakım belirtilerin ortaya çıkması gecikmedi. Obama üzerinden Amerikan yönetimine bağlanan umutlar giderek sönmeye başladı, milyonlarca insane birtür düş kırıklığına uğradı. İsrail, 22 Aralık 2008'de Amerika için "topal ördek" sayılan zaman aralağında Gazze'ye acımasız saldırı düzenledi, bu saldırıları 22 gün sürdürdü ve çoğu çocuk ve kadın olmak üzere yüzlerce sivili katletti; İsrail askerleri sanki internette bir ölüm oyunu oynayıp bir saldırıda kaç çocuğu öldürdüklerini sevinç çığlıkları ile kutlar ve beyaz fosfor bombaları savunmasız okul çocuklarının üzerine ölüm yağdırırken Obama sesini çıkarmadı.
ABD'nin kademeli bir biçimde ABD'nin askerlerini Irak'tan çekeceği açıklandı, ancak insansız uçaklar sivil yerleşim birimleri üzerine ölüm yağdarmaya devam ediyor. Fakat çok daha feci olanı Afganistan ve Pakistan'da Amerika ve NATO kuvvetlerinin sivillere karşı giriştiği katliamın boyutlarının giderek daha vahim boyutlar kazanmaya başlamasıdır. Amerika, hemen hemen hergün "Taliban'ı etkisizleştirme" adı altında sivilleri vurmaya devam ediyor, üstelik söz konusu saldırılara son vermeyi düşünmediğini açıklıyor.
Obama 4 Haziran 2009 günü Mısır'da İslam dünyasına seslenecek. Muhtemelen yine Amerika ile İslam dünyası arasında çatışma olmadığını, diyalog istediğini açıklayacak. Ama nedense artık Obama'nın yapacağı konuşma kimseye heyecan vermiyor, yeni umut veya beklentilerin yeşermesine yol açmıyor. Hatta tam aksine, Mısır'da faaliyet gösteren Müslüman Kardeşler örgütü, ABD Başkanı Barack Hüseyin Obama'nın Mısır'dan İslam dünyasına vermeyi planladığı mesajların "Arap ve Müslüman ülkelerin bölünmüşlüğünü perçinleme planı"nın bir parçası olduğunu öne sürüyor. Grubun başkan yardımcısı Muhammed Habib, ABD'nin İran ve Suriye'ye yönelik önerileri ile ABD'li yetkililerin Suudi Arabistan ve Mısır'a gerçekleştirdikleri ziyaretlerin tamamen "İsrail yanlısı gündem"in birer parçası olduğunu söylüyor.
Pekiyi Habip haksız mı? Müslüman Kardeşler örgütünün değerlendirmesine göre, bugüne kadar sergilediği somut tutum açısından Amerikan yönetiminin demokrasi ve insan hakları konusundaki söylemleri, hiçbir şekilde Müslümanların lehine olmadı. Bunun en önemli göstergesi de kendilerine yönelik yapılan baskıların başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler tarafından görülmemesi. Mısır ve başka yerlerde, Batılıların fonlarıyla ve desteğiyle faaliyet gösteren herhangi bir sivil toplum kuruluşuna baskı uygulandığında Batılı mekanizmalar hemen harekete geçiyor, ama kitleler halinde temel hakları ihlal eden Müslümanların uğradığı mağduriyetler kimsenin ilgisini çekmiyor.
Uzmanlar, İslam dünyasındaki imajını düzeltmek ve Müslüman halklarla ilişkilerini geliştirmek isteyen Amerikan yönetiminin öncelikli olarak İslami gruplarla ilişkilerini düzeltmesi gerektiğini vurguluyorlar. Obama'nın Mısır'a gerçekleştireceği ziyaret sırasında daha önceden verdiği söz çerçevesinde İslam dünyasına yönelik bir konuşma yapması bekleniyor. Ancak Muhammed Habib, "Açıklamalarla pembe tablolar çizilir fakat politikalar açıklamaların üzerinde kurulu değildir, pratikte uygulama iledir. Bekleyelim, görelim" diye konuşuyor.