Obama'nın Suriye konusunda gecikmiş sert tutumu

Sonunda Başkan Obama, Suriye’de Beşşar Esad’ı istifaya çağırdı. Obama’nın bugün (perşembe) dikkatle seçilmiş ifadeleri, "Suriye’nin geleceğine kendi halkı tarafından karar verilmesi gerektiğini”, ABD ya da diğer dış güçler tarafından empoze edilmemesi gerektiğini açık bir şekilde ortaya koydu. Ama başkan ayrıca ABD’nin, Esad rejimini tecrit ederek, evrensel haklarını elde etmelerinde Suriye halkına yardım etme ve müeyyideler uygulayarak Esad’ın gösterileri vahşi şekilde bastırmaya devam kabiliyetini değiştirme niyetinde olduğunu vurguladı. Geç olması, hiç olmamasından iyidir.

Obama bu karara, Suriye halkına acı verecek derecede yavaş adımlarla vardı. Özellikle de ülkelerinde barışçı göstericilere karşı şiddet uyguladıkları zaman Mısır’da Hüsnü Mübarek ve Libya’da Muammer Kaddafi’ye hemen görevi bırakma çağrısı yapmasıyla kıyaslanınca. Bu özellikle acayip göründü. Mübarak 30 yıldır ABD’nin dost ve müttefikiydi; Kaddafi de nükleer programından vazgeçmiş, Pan Am 103 uçağındaki Amerikalı kurbanlara cömert tazminatlar ödemiş ve El Kaide’ye karşı savaşta iş birliği yapmıştı. Mısır, bizim stratejik müttefikimizdi; Libya’nın ise hemen hemen hiç stratejik ağırlığı yoktu.

Esad ise aksine, Amerika’nın baş düşmanı olacak İran’daki Mahmud Ahmedinejad’ın eskiden beri müttefiki ve ortağıydı. Esad bölgesel bir Arap gücü olan Suriye’yi İran nüfuzu için bir mecra ve Ortadoğu’nun göbeğinde bir problem merkezi haline getirdi. O, Sünni isyancıların Suriye’den Irak’a geçip Amerikan askerlerini öldürmelerine izin verdi. Hizbullah’a roket ve ileri silah sistemleri tedarik etti. Hamas’a yardım etti, Hamas’ın yurt dışındaki karargahına ev sahipliği yaptı. Suriye’nin Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ederek gizli nükleer program geliştirdi. Lübnan’da kontrolü demokratik kuvvetlerden geri kazanmak için cinayet ve suikastlere başvurdu.

Açıkçası Esad, stratejik düşmanına darbe indirmedeki Amerikan çıkarları ve Suriye halkının haklarını desteklemedeki Amerikan değerlerinin çakıştığı yaman bir konudur.

Obama yönetimi aylardır Esad'a siyasi reform yapması çağrısında bulundu, cezalandırıcı tedbirleri rejim mensuplarıyla sınırlandırdı ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin kınamasını sağlamak üzere başarısız  çalışmalarda bulundu. Esad rejiminin ayrılmasına yönelik ağır çekim hareketlerin, aşırı ihtiyattan kaynaklandığı görülüyor. Obama'nın açıklaması, Beyaz Saray'ın önceki Arap uyanışlarından ders aldığını gösteriyor.

Bölgedeki genel kabul, Obama'nın Mübarek'i kapının önüne koymasının, Amerika'nın İsrail ve Ürdün'den Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne kadar bölgedeki diğer dostları arasında derin endişeye yol açtığı şeklinde. Arap krallar ve şeyhler için, dış güvenlikleri açısından bel bağladıkları süper güç, iç güvenliklerine yönelik bir tehdide dönüşmüş durumda. Bu da ABD'nin güvenilirliğine dair derin endişelere yol açıyor.

Kaddafi'nin ayrılması ve Libyalı sivillerin korunması için BM'nin güç kullanılması emrindeki ısrar, Libya'daki diktatörün hemen gönderileceği beklentilerini arttırdı. Ama Obama'nın bu hedefin başarılması için askeri kaynaklarını kullanmaktaki aşikar gönülsüzlüğü, ABD'nin açık hedefiyle bunun başarılması için kullanılacak araçlar arasında bir gedik açtı. Kaddafi iktidara yapıştığı sürece ABD ve NATO da daha zayıf ve aciz görünür. Bu da ABD'nin güvenilirliğine dair soru işaretleri doğurur.

Bundan dolayı Esad, istenmeden Obama'nın Arap dünyasının diğer bölgelerindeki tecrübelerinden istifade etti. Başkan, en azından bizim Arap ve Türk müttefiklerimiz Suriye'yle bağları koparmadıkça Esad'ın ayrılması çağrısında bulunmayacaktı. İşte bu, bu hafta meydana gelmeye başladı. Suudi Arabistan Kralı Abdullah, Esad'ın şiddetle bastırmasını "kabul edilemez" diyerek kınadı ve krallığın Şam büyükelçisini geri çekti. Diğer Arap ülkeleri de hemen bunu takip ettiler. Ama Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Esad’ı şiddete son verme ve anlamlı reformlara başlamaya ikna etmek için son bir çaba sarf edilmesini istedi.

Dışişleri bakanı Hillary Clinton’un giderek artan sert söylemlerinden de belliydi ki, Obama yönetiminin bu çaba için pek sabrı kalmamıştı ama zaten uzun zaman beklenmişken, sonuçta Türkiye’nin de Esad’ın ayrılması çağrılarına katılabileceği düşüncesiyle biraz daha ertelemek makul göründü. Türkiye, Suriye’nin komşusu olduğu ve müdahale edebilecek kapasitede bir askeri gücü olduğu için, baskıların arttırılması çabalarında Ankara’yı da yanına almak büyük bir fark meydana getirirdi. Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun bu hafta Esad’a ültimatom vermek üzere Şam’a gitmesi de, Esad tepki olarak Suriye’nin Lazkiye şehrinde saldırılara başlayınca Erdoğan için sıkıntıya dönüştü. Dışişleri Bakanı’nın dün dediği gibi: "Artık söyleyecek bir sözümüz kalmadı.”

Güvenilirlik açığıyla ilgili olarak, Obama'nın ağır çekim yaklaşımı, insanlar Kaddafi’nin çantada keklik olmadığı, Esad’ın da daha çetin ceviz olduğunu anlamaya başlamışken en azından beklentilerin azaltılması gayesine hizmet etti. Azınlık Alevi rejiminin başkanı ve sırtını muktedir orduya dayamış biri olarak Esad, bir gece aniden sessizce ortadan kaybolmaz. Kimse Suriye’ye askeri müdahale çağrısında bulunmuyor. Bundan dolayı Obama’nın şimdi duyurduğu önlemler –rejimin mal varlıklarını dondurmak, ABD’nin Suriye’den petrol ithal etmesini yasaklamak- bu bağlamda sert görünüyor. Bilhassa bunlar, Suriye petrolünün yüzde 90’ını tüketen AB tarafından da benzer müeyyidelerle takviye edilirse.

Uluslararası tecrit ve müeyyideler muhtemelen Esad’ı iktidardan uzaklaştırma işinde tek başına yetersiz olur. Ama bunların muhtemelen birkaç acil faydası olur: Bunlar Suriye halkına manevi bir destek verir, cesur direnişlerine devam için onları teşvik eder. Bunlar zaten ciddi ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalan rejim üzerinde büyük bir baskı oluşturur. Halen ülkede devlet bütçesinin yüzde 60’ının petrol ihracından geldiği tahmin ediliyor. Ve Esad’ın "öldür ya da öl" yaklaşımı çok daha fazla sayıda masum sivilin korkunç bir şekilde katledilmesine yol açarkan, Rusya ve Çin de bu tedbirlerin BM kararıyla olan müeyyidelere dönüşmesini kabul etmeye daha fazla direnemez.  

Şam ve Halep’te halen rejimi destekleyen Sünni iş seçkinleri de giderek artan bu baskı altında er ya da geç ondan kopacaklar, bu da muhalefete büyük bir teşvik olacaktır. İşte bu gerçekleştiği zaman, aylardır kendi halkına karşı kuvvet kullandığı için zaten zor durumda olan orduda da çatlaklar oluşmaya başlayacaktır. (Bu çatlakların ilk işaretleri de haberlere göre Suriye Savunma Bakanı’nın Hama’da güç kullanılmasına muhalefet ettiği için görevden alınmasıyla geçen hafta görüldü.)

Türkiye, görünürde Suriyeli mültecileri koruma adı altında kuvvetlerini Suriye sınırına yığarak bu süreci hızlandırma kapasitesine sahiptir. İşte bu noktada Suriyeli subayların, görevlerinin ülkeyi mi, Esad rejimini mi korumak olduğuna karar vermeleri gerekecek. Muhtemelen ilkini seçecekler ve Esad ve ailesini iktidarı bırakmaya zorlayacaklardır.

Obama Şam’da rejim değişikliği yapmakta kararlıyken o zamana kadar yapılacak çok şey var. Muhalefet çaresiz ve dağınık, ayrıca para ve tavsiyeye ihtiyacı var. Uluslararası toplumun muhalefeti desteklemede çok daha etkili bir şekilde harekete geçmesi gerekiyor. Ankara’yla birlikte çalışmak için yapılan yatırımların şimdi, ayrılması için Esad üzerindeki baskıları arttırmak üzere ortak çabalara dönüşmesi gerekiyor.

Tunus ve Mısır’daki devrimlerin aksine Suriye’nin devrimi başlangıçtan itibaren ağır çekim bir mesele oldu. Muhtemelen Esad rejiminin sonu da öyle olacak. Ama Obama nihayet Suriye halkının özgürlüğüne yönelik önemli bir adım daha attı. Obama bu yüzden bir ödülü hak ediyor.

Kaynak: The Daily Beast

Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas