İsrail-Filistin çatışmasının haritasına hangi gün bakarsanız bakın, en azından bir düzine patlama noktası göreceksiniz.
Bunlardan biri, dün, bir Hamas sorumlusunun Batı Şeria'daki Kalkilya kentinde, Fetih güçleriyle girdiği çatışmada ölmesiyle patlak verdi. Ancak bu tür bir talihsizlik; Gazze'de, İsrail sınırında, Mısır'la Refah sınır kapısında, Doğu Kudüs'te, Batı Şeria duvarının genişletilmesine karşı çıkan protestocuların sıklıkla vurulduğu Bil'in ve Nil'in köylerinde de karşınıza çıkabilirdi.
Etrafta durup da bir sonraki silahlı çatışmayı beklemek diye bir seçenek olmadığını düşünürdünüz. Ama bu tam da, İsrail'deki ruh halinden saygıyla bahsedenlerin savundukları şey. Netanyahu'yu, bir Filistin devleti fikrini reddettiği için eleştirenler bile iki devletli çözüme inanmadıklarını itiraf ediyor ve ardından şu sinsi sözleri ekliyor: "En azından şimdilik olmaz". Oslo'dan bu yana, tam 16 yıldır "şimdi" durum müsait değil. Atalet tek bir tarafa da mahsus değil. Mahmud Abbas, geçtiğimiz günlerde Washington Post'a, yapabileceği hiçbir şey olmadığını söyledi. Filistin devlet başkanı, bir Filistin birlik hükümetinin mutlaka İsrail'i tanıması gerektiği şartına teslim olması için Hamas'ı; İsrail'i, yerleşim yeri inşalarını durdurmaya zorlaması için de Washington'u bekleyeceğini ifade etti. Bu durumda, zaten 74 yaşında olan Abbas'ın bir hayli beklemesi gerekecek.
Bu metruk arazide yeni olan tek şey, bir sonraki savaşın patlak vermesini beklemeye niyeti olmayan yeni bir ABD başkanının devreye girmesi. Barack Obama, bu hafta içinde Kahire'de Müslüman dünyasına seslenerek, en çok beklenen dış politika demecini verecek. Hırsları konusunda sınır tanımayan insanlara özgü bir tavırla, hitap etmek istediği kitlenin boyutunu saklamadı: bir milyar Müslüman. Ama şüphe yok ki, sayı kadar önemli olan, bu kitleden kimlerin onu dinleyeceği meselesi.
Bu, daha zorlu bir iş. Obama, Filistinli olsun, Arap, Sünni ya da Şii olsun, Amerika'ya ve desteklediği politikalara inançlarını yitirmiş olan kesimlerle konuşmaya başlamalı. Kendi ülkelerinde hiç de sevilmeyen, ABD'yle pek de sorunu olmayan Batılılaşmış Arap seçkinlerini bir tarafa bırakın. Çok daha önemli sonuç, direnişin tek yol olduğunu söyleyen Gazzeliler, Müslüman Kardeşler'e koşan Mısırlılar ve mülteci kamplarındaki üçüncü ya da dördüncü kuşak Filistinliler tarafından dinlenmek olacaktır. Onlara, köktenciler ve ılımlılar arasındaki sahte ayrımlarla lekelenmemiş diyalog önerileriyle gidin, kitlenize olabildiğince farklı itikattan İslamcıyı da katın. İşte bu, yeni bir şey.
Obama iyi başladı. Ne Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ne Başkan, Netanyahu'dan ürküp yerleşimlerin dondurulması konusundaki isteklerini geri almaya niyetli görünüyor. Eğer yeni yerleşimlerin yapılması tamamen durursa bu, bir hayli sembolik olacaktır. İleri karakollar yerleşimcilerin ve özellikle de aralarındaki en köktencilerin cephe hattı. Ve, tüm protestolarına rağmen, Filistin başkanının önünde, halkının güvenini kazanmak için tırmanması gereken bir dağ duruyor. Başkanlık dönemi dört ay evvel biten Abbas'ın elinde kalan tek siyasal meşruiyet kaynağı, müzakerecilik kapasitesi.
Bu kapasiteyi, başında bulunduğu hükümet ve siyasî parti tamamen sarsılmadan evvel Hamas'la kullanmalı. Hamas da, sırf son İsrail saldırısına da dayandığı için kazandığına inanmaktan vazgeçmeli ve Gazze ablukasını sonlandırmaya çalışmalı. Arap liderlerine gelince, ellerinde uygulamaya yönelik hiçbir araç bulunmadan, Arap Barış Planı gibi girişimlere atılmamalılar. Obama bir planı dayatamaz ama öncülük edebilir. Bunu sadece denemek bile Amerika'yı en çok ihtiyacı olan yerde, Müslüman dünyası genelinde itibarına ve otoritesine kavuşturacaktır.
Kaynak: Zaman