Sandy kasırgası ve onun yarattığı fırtına Barak Obama'nın başkanlık seçimlerindeki sınırlarına zarar vermeyi başaramadı. Çünkü bu kasırga bile, diğer aday Mitt Romney'in ne anketlerdeki başarısızlığından kurtulmaya ne de ABD ekonomisi için daldığı derin düşüncelerine hizmet etmedi.
Birkaç gün sonra Amerikalılar ya eski liderlerini yeniden seçecekler, ya da ilk müttefiki olan İsrail ile Obama siyasetine karşı zorda olsa dayanışmayı başaran Romney'e oy verecekler. Baharlarının esintilerine kendilerini kaptıran ve Suriye'deki trajik katliamları sessizce seyreden Arapların ise Obama hükümetinin Washington'un çıkarları uğruna sindirdiği ve belleklerden sildiği devrim heyecanlarını yeniden kazanmaları şimdilik mümkün gözükmüyor.
Afrika kökenli başkanın amerikanın dış politikasına karşı yapacağı devrimler üzerine bahis oynayan bazı muhalif gruplar fazlasıyla çoktu. Obama gerçekten de devrimin liderliğini yaptı. Ancak Kahire üniversitesinde yaptığı konuşmada verdiği sözlerle şimdiki tavrı kıyaslandığında ise derin bir sessizlik oluşuyor. Obama döneminde barış fitili çok erken ateşlendi. Amerikan-İsrail stratejik işbirliği ve yakınlaşmasının yanı sıra Kudüs'ün Yahudileştirilmesi çalışmalarından bahsedildiğinde ise cevapsız kalan çok şey var. Ayrıca başkanın yerleşim yerleriyle ilgili olarak ise sadece kısa ve çekingen bazı ifadeleri var. Bu tarafgirlik belki de Netanyahu'nun zekice uyguladığı İsrail demokrasisinin şantajlarının ürünü olabilir. Şantajlar bazen Arap baharını yaşayan ülkelerde İslamcıların başa geçmesiyle panik oluşturma şeklinde bazen de İran'ın nükleer imparatorluğu üzerine korku salma şeklinde olabiliyor.
Ama yeryüzünde vaki olanları yansıtmak gerekmektedir. Suçlamalar ve meydan okumaların yalanladığı birçok gerçek aslında ortada:
1. ABD'deki demokratik yönetimin Irak'tan ve benzer şekilde Afganistan'dan askerlerini çekmeye hazırlandığı bir dönemde İran'a askeri operasyon düzenlemesi mümkün değil. Barışçıl strateji olarak adlandırılan bu sistemde, Washington politikası, Ortadoğu'ya doğrudan müdahale aşamasından, çatışmaları uzaktan şahit olma aşamasına sıçradı. Suriye örneği bunun için açık ve net bir örnektir. Obama sürekli Esad rejiminin günlerinin sayılı olduğunu tekrarlayan açıklamalar yapmasına rağmen, ne kendi tarafından tek bir karar çıkmasına ne de diğer uluslararası güçleri etkileyecek bir girişimde bulunulmasına izin vermiyor. Yirmi aydan fazla süren çatışma olayları vahşice olarak nitelendirse de hiçbir Amerikalıyı rahatsız etmiyor. Aynı şekilde İsrailliler de Suriye ekonomisinin ve sosyal yapısının çökmesinden rahatsız değiller.
2. İsrail'in tüm yutturmacalarına rağmen, Washington İran ile nükleer dosya üzerindeki müzakere kanallarını açık tutmakta kararlı ve bunu da "iyi niyet" çerçevesinde yapıyor. Yaptırımları şiddetlendirmesinin tek nedeni ise Amerika'daki Yahudi lobisinin oylarını elde etmek şeklinde gözüküyor. Uranyum zenginleştirmesini durdurması için İran'ı zorlamak ve ekonomisini daraltmak üzerine ısrarı, aslında göstergelerin işaret ettiğinden daha fazlasını ortaya çıkarıyor.
3. Obama hükümeti Irak dışişleri bakanı Nuri Maliki'nin ülkesinin politikası ve güvenliği üzerindeki gücünü sorgulamaya yanaşmıyor. "İran adamı" olarak nitelendirilen ve zorba olarak adlandıran muhalifleriyle diyalogların peş peşe krizler yüzünden kesilmesine rağmen ve Maliki'nin İran üzerinde diktatörlük kurma korkularına rağmen Washington Maliki ile büyük silah anlaşmaları yapmaktan çekinmiyor. Hatta İran'ın düşlediği "Şii Hilali" için hayati önem taşıyan Irak'ın dönüşmesine itiraz bile etmeyi düşünmüyor.
4. Lübnan'da hükümet boşluğu oluşmaması için ABD'nin gayret gösterdiğine dair açıklamalarına rağmen, Washington Hizbullah ve bölgedeki İranlı sempatizanlarıyla ilişki içinde oldu ve bunu sürdürmeye devam ediyor. Bu da Lübnan'da Suriye'ye benzeme korkusunu daha çok tutuşturuyor. Aynı korkunun Filistin'de (Gazze) daha önce gerçekleşmiş olması da göz önünde bulunduruluyor.
5. "Siyasi İslam" korkusu İran ve Amerika'nın kesişen çıkarlarını birleştiriyor. Çıkarlar, İslamcıların Mısır ve Ürdün ile arasındaki barış anlaşmasını bozacağını düşünen ve bununla ilgili tehlikeli senaryolar yazan İsrail'in çıkarlarıyla da kesişiyor. Bu yüzden Washington yeni kurulan demokrasilere Arap baharından önceki diktatörlere sunduğu aynı şartlar nedeniyle yardım etmeyi istemiyor.
Obama'nın Libyalı devrimcilere olan desteğinin, dış politika anlayışının bir ürünü olduğu ortada. İran dosyasını seçimlerden sonraya ertelemesi de iyi niyet çerçevesinde değerlendirilebilir. Öyle görülüyor ki, İran ve Suriye ile ilgili tam bir yöntem seçimlerden sonra gelişecek. Tabi İran'ın nükleer tesislerine zarar vermeden... Suriye'deki kanlı yanardağ ise bir süre daha lav püskürtmeye devam edecek. Amerika'daki demokratların ve cumhuriyetçilerin İsrail'in güvenliği ve kimyasal silahları üzerindeki gözleri ise, şimdiye kadar kurbanlara tek bir kurşun bile atıldığını kabul etmeyen Netanyahu ver aşırıcılarıyla beraber olacak.
Ve tüm bu sebepler yüzünden obama Arapların kalbini kazanamayacak.
Kaynak: Zahir Kasabati/ El Hayat
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız