Evet, yaptık. ABD Başkanı Barack Obama nihayet bunu diyebilir. Sağlık reformunun Kongre’den geçmesi Washington’ın değiştiğine dair net kanıtın ilk kısmını sundu. Kongre köklü sosyal reformlar yapmaya gerçekten de muktedir.
ABD, birçok vatandaşını temel sağlık güvencesinden yoksun bıraktığı için zengin ülkeler arasında aşağı sıralarda anılmayacak artık.
Demokratlar, 1960’ların ortasından bu yana en kapsamlı sosyal yasayı onaylayarak, zorlu koşullar altında ve ciddi iç bölünmeler karşısında bile yönetebileceklerini kanıtladı.
Bunun ne kadar büyük bir zafer olduğunu anlamak için, yenilginin ne anlama geleceğini düşünün. Obama’nın bu yasanın geçmesi için bütün itibarını kumar masasına koyma kararı göz önüne alındığında, başarısızlık başkanlığının sakatlanması anlamına gelecekti. Kongre’deki Demokratlar, Harry Truman döneminden beri kimliklerinin köşetaşı olan bir meselede kazanmayı beceremedikleri için alay konusu olacaktı.
Cumhuriyetçilerin yasayı alt etmek için varlarını yoklarını ortaya koymasının nedeni de buydu. Başarısızlığın Demokratların peşini bırakmayacağını biliyorlardı. Bu somut başarı kazanılmasaydı, Demokratların reform için kullandıkları oyların karşılığında seçmene gösterecek birşeyi olmayacaktı. Önerdikleri sistemin gerçek ve hayali kusurları boğazlarını sıkacak, avantajlarını göstermenin yolunu bulamayacaklardı.
Başarıyla birlikte, bunun Amerikalıların çoğunluğunun istediğini söylediği türde bir plan olduğunu savunma şansı doğuyor. Evet, mükemmel değil ve ucuza çıkmayacak. Fakat ülkenin sosyal güvenlik sistemindeki büyük bir boşluğu dolduruyor. Amerikalıların kendilerini kapsam içi saymayabilen sigorta şirketi uygulamalarına karşı uzun zamandır umduğu güvenceleri sağlıyor. Hastalığın iflas tehdidi anlamına gelmeyeceğini bilme güvenini veriyor. Senato Temsilciler Meclisi’nin yaptığı iyileştirmeleri hayata geçirirse daha da iyi olacak.
Truman ve Franklin Roosevelt’in mirasının zirveye çıktığı tarihi bir an yaşıyoruz. 19 Kasım 1945’te Truman bugün de geçerli olan gerçekleri dile getirmişti: “Düşük veya orta gelirli insanlar, yüksek gelirlilerle aynı tıbbi bakımı görmüyor. Yoksullar daha çok hasta oluyor ama daha az sağlık hizmeti alıyor.” Truman’a göre ülkenin, ‘sağlığın önündeki mali engelleri kaldıracak’ ve ‘bütün ulusun bütün vatandaşlarına hak ettiği sağlık yardımını sağlayacağı’ bir çözüme ihtiyacı vardı. Yaklaşık 65 yıl sonra Truman’ın isteği gerçeğe dönüşüyor. Roosevelt’in 1935’te Sosyal Güvenlik Yasası’nı imzaladığında gayet mütevazı olduğunu da hatırlamaya değer. Yasasının sonuçtan ziyade başlangıç olduğunu biliyordu. “Bu yasa, inşa edilmekte olan ama tamamlanmamış bir yapının köşetaşı” demişti.
Bu, kabul edilen reform için de geçerli. Herkesi kapsamıyor ve üzerinde çalışılması gerekiyor. Maliyete ve işleyişe dair sert tartışmalar olacak. Dünyadaki her başarılı sağlık sistemi bu tür argümanlarla karşılaşır. Yeni yasa tüm sağlık sorunlarımızı bitirmeyecek ama hem sağlığa ulaşmak açısından büyük bir adım, hem de diğer sorunları çözmeyi kolaylaştırıyor. En önemlisi, bizi yeni bir yola çıkarıyor.
Obama için bu mücadele dönüştürücüydü. Kendisi başkanlığa, partiler arası mutabakat sağlama vaadinin gerçekçi bir olasılık olduğu umuduyla başladı. Fakat sert Cumhuriyetçi muhalefeti karşısında iyimser lafları bırakıp kavgaya girişti. Obama mümkün olduğunda elini uzatacağını, zorunda kaldığında savaşacağını gösterdi. Başkan bir savaşçıdan ziyade bir uzlaştırıcı. Fakat büyük işler başarmak isteyen işbitirici bir adam aynı zamanda. Pazar akşamı tam da bunu yaptı ve şimdiden tarihe geçti. (22 Mart 2010)
Kaynak: Radikal