İsrailli devlet adamı Moşe Dayan, bundan yaklaşık otuz yıldan daha fazla bir süre önce, İsrail'in Kızıl Deniz'e tek çıkışı olan bir Mısır şehri hakkında konuşurken Şarm el Şeyh olmadan barış olacağına barış olmadan Şarm el Şeyh olsun demişti. Eğer ki üstün gelen bu görüş olsaydı, İsrail ve Mısır halen savaş halinde olacaklardı. Kudüs'ün İsrail'in bölünmez ve ebedi başkenti olduğunu söyleyen başbakan Benjamin Netanyahu, Moşe Dayan'ın amentüsünün güncellenmiş bir versiyonunu - barış olmaksızın tüm Kudüs'ü, Kudüs'süz bir barışa yeğlediğini ikrar ediyor.
Bir talihsizliktir bu zira kapsamlı bir barış anlaşması, tüm tarafların çıkarınadır. ABD'nin ulusal çıkarınadır çünkü Batı Şeria'nın işgali ve Gazze Şeridi'ne uygulanan tecrid, müslüman dünyasında Amerika'ya karşı kırgınlığı artırmakta, Obama yönetiminin bölgedeki diplomatik ve askeri gâyelerini daha bir zora sokmaktadır. Barış, İsrail'in de çıkarınadır; bizzat kendi savunma bakanı Ehud Barak kısa bir süre önce, iki devletli çözümün yokluğu, İsrail'in geleceğine yönelik en büyük tehdittir, bir İran bombasından bile daha büyüktür, demişti. Bir anlaşma, barış içinde ve devlet olmanın haysiyetiyle yaşamayı hak eden Filistinlilerin de çıkarınadır.
Bununla birlikte, haberlere göre üzerinde düşünülmekte olan bir Amerikan barış teklifinin örtüsünü kaldırmak yeterli gelmeyecektir. Tarihi olarak önemli bir zaman ve mekanda, büyük bir atılım için ihtiyaç duyulan siyasi ve psikolojik ivmeyi yalnızca gözüpek ve dramatik bir jest yaratabilir. Otuz yıl evvel Enver Sedat'ın Kudüs'e yaptığı cesur ziyaret bunu başarmış, İsrail ve Mısır arasında Camp David sözleşmesine giden yolun taşlarını döşemişti.
Benzer şekilde Başkan Obama her iki tarafı muayyen bir barış çerçevesine dayalı bir nihâi durum anlaşmasını müzakereye davet etmek üzere Kudüs'te Knesset'i, Ramallah'ta Filistin Meclisi'ni ziyaret etmelidir. Arap liderler ve barış sürecine katılan ABD, Rusya, AB ve BM'den oluşma Ortadoğu Dörtlüsüyle birlikte yapmalıdır bunu. Akabinde, Obama'nın Kudüs'ün Eski Şehri'nde bölgedeki tüm halklara hitaben ve Haziran 2009'da müslüman dünya'ya yönelik Kahire konuşmasını anımsatan bir konuşma yapması, bu barış yolculuğunda zirve etkinlik olabilir.
Böylesi bir gayret, Obama'nın güçlü yanlarına oynayacaktır: Obama, siyaseti şahsileştiren, kördüğümleri parçalamak için belâgattan ve dramatik zaman ve mekandan istifade edebilen, inandırıcı bir gelecek vizyonu sunan ve dinleyicisine güven aşılayabilen (bir lider).
Obama'nın teklif edebileceği kalıcı ve kapsamlı bir barış planının genel hatları herkesçe bilinmektedir:
Birincisi, tazminat vermek ve İsrail'de değil de Filistin devletinde yeniden iskân sağlamak sûretiyle mülteci sorununun çözümü. Filistinliler için acı ilaçtır bu fakat İsrail'in barış uğruna siyasi intihara kalkışması beklenmemeli.
İkincisi, her bir devletin başkenti olarak Kudüs'ün sahih bir şekilde paylaşımı ve Eski Şehir için uluslararası bazı düzenlemeler yapılması. İsrailliler için acı ilaçtır bu zira Doğu Kudüs'teki Arap semtlerin Filistin'in başkenti olmasını kabul etmek anlamını taşır.
Üçüncüsü, Batı Şeria'daki yerleşimlerin İsrail'e katılımına izin verecek şekilde karşılıklı ve eşit ayarlamalar yapılarak 1967 sınırlarına dayalı bir toprak anlaşması.
Dördüncüsü, askerden arındırılmış bir Filistin devleti ve İsrail'e daha fazla güvenlik sağlamak üzere Ürdün Nehri boyunca Amerikan veya NATO askerlerinin konuşlandırılması.
Bu parametrelerin birçoğu, 2002 Arap barış planı ve Ortadoğu Dörtlüsü tarafından da onaylanmıştır. Temel unsurları Barak ve İsrail eski başbakanı Ehud Olmert tarafından benimsenmiştir.
Obama'nın cesur inisiyatifi, Filistinlilerin ve Arapların kendileriyle barış yapmaya istekli olduğundan şüphe duyan İsraillilere gerçek barışın imkanlarını çarpıcı şekilde ispat edecek, İsrail siyasi liderlerinin gerekli tavizleri vermesini kolaylaştıracaktır.
Filistinliler için, kayda değer sayıda mültecinin İsrail'e dönüşünü önleyen bir çözümü kabul edebilecekleri siyasi korumayı sağlayacaktır. Filistinli liderler, halkın büyük bir kesiminin kutsal bir ilke nazarıyla baktığı şeyden, dönüş hakkından, ferâgat etmeksizin hiçbir barış anlaşmasının mümkün olmadığını elbette ki biliyorlar. Filistin liderliği böylesi bir değişimi ancak ve ancak başkenti Doğu Kudüs olan yaşayabilir bir Filistin devletini kuracak tam kapsamlı bir akit bağlamında gerçekleştirebilir – ki diğer Arap ülkeleri bunu desteklemektedir.
Araplar için, Arap Birliği'nin sekiz yıl evvel teklif ettiği barış planında ete kemiğe bürünen kendi diplomatik inisiyatiflerini meşrulaştıracaktır. Dahası, bu gayrette Obama'ya verecekleri destek, çatışmanın çözümüne hayâti bir katkı sunacaktır.
Son olarak da bizâtihi Obama için, böylesi bir hamle diplomatik ve siyasi zafer olacaktır. Planını tasdik etmeleri için Arap liderleri ve Ortadoğu Dörtlüsü'nü kendisiyle birlikte Kudüs ve Ramallah'a götürmesi, bu müzmin ihtilafla başa çıkmada güçlü bir liderlik örneği olarak görülecektir. Arap liderleri ve Ortadoğu Dörtlüsü'nü başkentine getirme teklifini İsrail'in reddetmesi tasavvur edilemeyeceğinden dolayı İsrail'in Amerikalı dostlarının pek çoğu da bu hamleyi memnuniyetle karşılayacaktır.
Teklif hemen ve derhal reddedilebilir de. Eğer İsrailliler veya Filistinliler müzakereler için kalkış noktası olarak bu temel formülü kabule yanaşmazlarsa, Obama yönetimi bu inisiyatifini başka araçlarla sürdürmeye hazırlıklı olmalıdır. Netanyahu, Obama'nın yerleşim inşasının dondurulması talebini reddettiği ve Araplar onun güven inşası inisiyatiflerinden kaçındığı zamanda olduğu gibi gâfil avlanamaz.
Buna göre, Obama yönetimi taraflardan birinin veya her ikisinin teklifi reddetmesi durumunda ABD'nin bu barış çerçevesinin onayını BM Güvenlik Konseyi'nde arayacağını, böylelikle inatçı taraf üzerinde dünya çapında baskı yaratacağını taraflara iletmelidir.
Neyse ki İsrail'de yapılan kamuoyu yoklamaları göstermektedir ki çoğu İsrailli, birleşik bir Kudüs'ü arzu ederken, barış olmaksızın tüm Kudüs yerine birleşik Kudüs'ün olmadığı bir barışı yeğliyorlar. Benzer şekilde, Filistinliler bölünmüş olmalarına ve Hamas aşırılarının Gazze Şeridi'ni kontrol ediyor olmalarına rağmen, Filistinlilerin çoğunluğu iki devletli bir çözümden yanalar ve Ramallah'taki liderlikleri bu sonuç için resmen azimli.
Çok geç de olsa tüm tarafların – İsrailliler, Filistinliler ve Amerikalıların – iki devletli çözümü iki devletli gerçekliğe tahvil etmek için tarihi kararı vermelerinin vaktidir. Fakat bunun gerçekleşmesi için Obama, tarihi cesareti olan uzak görüşlü bir strateji izlemelidir.
Makaleyi yazanlar: Zbigniew Brzezinski ve Stephen Solarz
Orijinal Başlık: Obama, Ortadoğu'da barış adına cesur bir Ortadoğu turuna çıkmalı
Kaynak: Washington Post
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın