Obama-Netanyahu görüşmesini beklerken

Başbakan Erdoğan ile ABD Başkanı Obama arasında Toronto’da yapılan görüşme önemliydi . Türkiye ve Brezilya’nın Tahran’dan çıkarttıkları mutabakattan ‘rahatsız’ olan ABD yönetimi, Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nde yaptırımlara  ‘hayır’  demesinden de  ‘hayal kırıklığı’na uğramıştı.

Türkiye de, Mavi Marmara Vak’ası’nda ABD’nin  ‘korsan devletin hâmiliği’ne soyunması üzerine büyük bir  ‘hayal kırıklığı’ yaşamıştı. Böylece Toronto Zirvesi,  karşılıklı hayal kırıklıklarını ‘tamirat’ görüşmesine dönüştü.

Önce bir tespit. Türk -Amerikan ilişkilerinde karşılıklı ‘çıkar yelpazesi’  son derece geniştir. Bu iki ülkenin küresel gündemi meşgul eden meselelerde yaptığı işbirliğinin benzerine az rastlanır.

CIA, her sabah ABD Başkanının önüne  ‘sorunlu’ bölgelerle ilgili bir ‘durum raporu’ koyar. Barack Obama’nın önüne gelen konularla Türk Başbakanı ve Cumhurbaşkanının önüne gelen  ‘neredeyse birebir’ aynıdır. Irak,İran,Afganistan,Filistin,İsrail vs vs..Kanada Başbakanının da Irak’ın geleceği konusunda Türk başbakanı kadar kafa yorduğunu mu sanıyorsunuz? Sizce İtalya Başbakanı Berlusconi, İran’ın nükleer silah üretmesinden ya da bu ülkeye karşı ‘ hayatı felç edecek’ yaptırımlar uygulanmasından ne kadar tedirgindir?

Türkiye’nin ,  Amerika’yı yok sayarak ya da ABD’ye kafa tutarak süreçleri istediği yönde ilerletemeyeceği ortada. Ancak ABD, Soğuk Savaş sonrası dünya şartlarında Türkiye gibi bir ülkeyle birlikte çalışmak, Türkiye’nin beklentilerine ve hassasiyetlerine cevap vermek durumundadır.

Türkiye’deki bazı dış politika yorumcuları bölgesel ve küresel ilişkilere hâlâ Soğuk Savaş dönemi parametreleriyle bakmaktan kurtulamıyorlar. ABD Soğuk Savaş’ın  ‘muzaffer’ devleti olarak ‘dünyaya nizam verecek yegâne güç olarak algılıyorlar. 

Tamamen eksik ve yanlış bir analiz.

OBAMA İSRAİL MERCEĞİNDEN BAKMAKTAN KURTULMALI

Obama yönetimin yönetimi yeni dünya düzenini tek başına inşa edemez. G-8 ile sınırlı bir örgütlenmenin,  küresel finans düzenini kontrol edemediği nasıl anlaşılmış ve G-20 düzeni’ne geçilmişse Birleşmiş Milletler’deki P-5  (veto hakkına sahip beş ülke) ile küresel düzenin kontrol edilemeyeceği de anlaşılmalıdır.

Küresel düzenin yeniden tasarlanması şüphesiz zaman alacak. Ancak Amerikan yönetiminin ‘yeni düzen’i inşa edebilmek için eski kalıplarla düşünmekten vazgeçmesi gerekiyor.

İşe, Ortadoğu’ya İsrail’in merceğinden bakmaktan vazgeçerek başlayabilir. Daha doğrusu tam da buradan başlamalı ki inandırıcılığı olsun.     

Umalım ki, bunun ilk adımı önümüzdeki günlerde yapılacak Obama-Netanyahu görüşmesinde atılır.

Bu görüşme, Türk -Amerikan ilişkilerinin bundan sonraki seyrinde, Toronto’da yapılan Obama-Erdoğan görüşmesinden daha belirleyici olacaktır.

 Mavi Marmara baskınından sonra yaşanan süreç tüm dünyanın gözleri önünde seyretti. Dünyaya ‘yeni şeyler’ söyleyerek iş başına gelen Barack Obama, bu krizden ‘ağır yara’ alarak çıktı. Uluslararası toplum, ‘yeni’ Amerikan yönetiminin İsrail’in en haksız eylemlerini bile sineye çekmekte olduğunu gördü.

Kahire konuşmasından sonra da dünya Amerikan yönetiminin nihayet Ortadoğu Barış Süreci’nde kararlı adımlar atmaya başlayacağını, İsrail’i mâkul bir çizgiye çekebileceğini umut etmiş ancak Obama bu anlamda da bir hayal kırıklığı yarattı.

Obama -Netanyahu görüşmesi bütün bu hayal kırıklıklarının tamir edilmeye başladığı bir ilk adım olabilir.

Olmalı da..

Kaynak: Star