Obama'nın şimdiye dek yaptığı atamalar liberal soldaki asıl destekçilerine, 'Bu zahmete Clinton tayfası için mi katlandık?' diye düşündürttü. Fakat Obama ekip üyelerini ideolojik duruşlarına değil, başkanın taleplerini yerine getirecek siyaset üstatları olup olmadıklarına bakarak seçiyor
Barack Obama şimdiden vaatlerinden birini çiğnedi. Seçildiği gece Chicago'daki Grant Park'ta tüm dünyada yankılanacak bir açıklama yapmış ve "Amerika'ya değişim geldi" demişti.
Sorun şu ki, bu doğru değildi. Değişim için hâlâ bekliyoruz çünkü Obama henüz koltuğa oturmadı. George W. Bush hâlâ Beyaz Saray'da ve yaklaşık 60 gün daha orada kalacak. Ekonomi daha da fazla
krize gömülürken, 20 Ocak'a dek iktidarın araçlarından mahrum bulunan Obama kenarda durup, izlemekten fazlasını yapamaz. Buna karşılık tam yetkiye sahip olmasına rağmen ekonomik kriz derinleşirken harekete geçmekte kifayetsiz ve isteksiz davranan Bush da giderayak başkanlığın adını kötüyü çıkarıyor. Obama 'iki başkan olmaz' ilkesine riayet etmekte. Ancak görünen o ki, ABD'nin bir tane bile başkanı yok ve buna müthiş ihtiyaç duyulduğu bir dönemde ülke lidersiz halde sürükleniyor. ABD Anayasası akılcılık mekanizmalarıyla doludur ama görev değişimi sırasındaki üç aylık kurumsal
sürünceme dönemi bunlardan biri değil.
Saf bir liberal olmayacak
Obama'nın sık sık basın toplantısı düzenlemesinin nedeni de bu. Bu durum, Bush'un yokluğunda birinin ipleri ele alması gerektiğinin tasdiki. Obama'nın podyumdaki sakin ve ciddi tavırları da,
liyakat sahiplerinin yakında göreve geleceği konusunda Amerikalıları daha fazla teskin edecektir. Fakat basın toplantıları Obama'nın niyetlerini en aleni biçimde aktardığı yöntemden ibaret. 4 Kasım'dan beri çeşitli görev ve bakanlıklara yapılan atamalar da Obama'nın başkanlığının nasıl olacağına dair önemli bilgiler içeriyor.
İlk ayırdına vardığımız, sekiz yıllık adam kayırmanın ardından deneyime önem veren yeni yönetimin eskisinden farklı olacağı. Bush'un ulusal düzeydeki acil durumlarla ilgili olarak, yargıçlık ve Uluslararası Arap Atları Derneği'nde yöneticilik yapan Michael Brown'u atadığını hatırlayın. Obama'nın ilk atamalarının hepsi ya derin bir tecrübeye ya akademik alanda parlak ödüllere ya da ikisine birden sahip. John McCain'in dünyayı cehaletini yüksek bir makam için uygun nitelik olarak gören birini başkan yardımcılığına getirmekle tehdit etmesi ve vergi politikaları konusunda Muslukçu Joe'yu baş danışmanı konumuna sokmasına bakınca ABD'nin yakında işinin ehli insanlarca yönetileceğini bilmek rahatlatıcı.
İkincisi, Obama saf bir liberal, mahalleye girdiğinde cüzdanı ve saati çalınırken bile gülümseyecek şaşkın bir acemi olmamakta kararlı. O, memleketlerinden Washington'ın dolaplarını bilmeyen dostlarını da beraberlerinde getiren Jimmy Carter ya da Bill Clinton'a benzemeyecek. Clinton'ın Beyaz Saray Genel Sekreterliği'ne atadığı ilk isim Arkansas'daki anaokulu günlerinden tanıdığı bir dostuyken, Obama en keskin dişler kendisinde olduğundan Washington'daki köpekbalıklarından korkmayan birini seçti. Çetin ceviz diye tanınan Rahm Emanuel Obama'nın ilk yaptığı atama olurken, müstakbel başkan açık bir mesaj da verdi. Yüzüne gülen insanlarla birlikte olmak istemediğini gösterdi. Obama etrafında verimli şahsiyetler olmasını arzuluyor.
Burada önemli bir nokta söz konusu. Obama, iradesini yerine getirebildikleri sürece yardımcıların efendilerinin kopyası olmasına gerek olmadığının farkında. Emanuel vakasında kişiliklerin tezatlığı ortada; Obama iyi polisi oynarken, diğeri kötü polis olabilir. Washington'ın gediklilerinden oluşan bir ekiple çevrili olsa bile müstakbel başkan kendisini pislikleri temizleye gelmiş yeni temizlikçi gibi sunabileceği kanaatinde. Bu nedenle sağlık sistemini reforme etmesi için Kongre'nin demirbaşlarından Senato çoğunluk lideri Tom Daschle'a başvurdu. Zira Kongre'de yaşam tarzı haline gelen reform karşıtı taktiklere kanmayacak, işlerin nasıl yürüdüğünü iyi bilen birini istiyor. Carter'dan ve sağlık sistemini onarmak için çaba harcayıp başarısız olan Clinton'dan alınan ders, lekesiz bir yabancının seçim kampanyası için faydalı olduğu ama bunun hükümette görev almaya yetmeyeceği.
Bu yaklaşım öngörülebileceği gibi Obama'nın liberal soldaki asıl destekçilerinden pek çoğunu hayalkırıklığına uğrattı. Eski Clintoncıların gelecek yönetimde bitivermesi yüzünden öfkeye kapıldılar; eski hazine bakanı Larry Summers'ın muhtemelen Merkez Bankası başkanlığı boşalana dek Beyaz Saray'ın ekonomi danışmanlığına atanması, Şükran Bayramı'ndan sonra Hillary Clinton'ın dışişleri bakanı olarak görevlendirecek olması yüzünden kızgınlık içindeler. En sonunda bildik Clinton tayfasıyla karşı karşıya
kalacaksak neden Obama'yı seçmek içi bu kadar zahmete katlandık diye soruyorlar. Bu bize inandırıcı gelmeyen bir değişim.
Fakat bu endişe muhtemelen Obama'nın kabinesini ve danışmanlarını nasıl gördüğünün yanlış anlaşılmasından kaynaklanıyor. Buna dair en açık ipucunu uzun süredir onun stratejistliğini yapan David Axelrod duyurdu. Axelrod "Kendisine görüş sunacak insanlar aramıyor. Kendi görüşünü uygulamaya sokacak insanlardan oluşan bir yönetim oluşturacak" dedi. Bir başka deyişle, Daschle,
Summers ya da Clinton'ı ideolojik duruşlarından dolayı seçmiyor. Kendisinin onayıyla işleri yerine getirecek siyaset üstatları olduklarından onları görevlendiriyor.
Clinton dışında her şey harika
Obama açısından, merkezdeki, hatta merkezin sağındaki isimlerle dolu ilerici bir yönetim kurabileceğini düşünmek belki de bir kumar. Bu noktada ulusal güvenlik danışmanlığına ataması beklenen eski deniz piyadesi General James Jones'un McCain'i desteklediğini, Hillary Clinton'ın da Irak savaşından yana olduğunun altını çizelim. Fakat Obama her şeye karşın bu kumarı kabul ediyor.
Geleneksel bir bakışla durum zayıflık belirtisi gibi okunabilir, Obama'nın sağ eğilimli görüşleri de teknesine almaya mecbur kaldığına yorulabilir. Ancak kolaylıkla kendine güvenin kanıtı olarak da değerlendirilebilir; çevresini tasdikçilikten uzak tiplerle saracak kadar kendinden emin diye yorumlanabilir. Bir keresinde talihsiz bir ekonomi danışmanına başkanın alacağı her kararın niteliği itibarıyla iyi bir politika olacağı söyleyen Bush, fikir farklılığına tahammül edemezdi. Obama'ysa her daim fikir talep etti, yardımcılarını farklı görüşlerini sunmaları için cesaretlendirdi. Bu durum Abraham
Lincoln ve onun 'rakiplerden müteşekkil ekibiyle' kıyaslanmasını kısmen açıklıyor.
Benim ilk endişem, Lincoln'ün biyografisini yazanlardan en az birinin başkanın ekibindekilerin en sonunda 'kendi içlerinde kavga edip, dolap çevirir' hale geldiklerini belirtmesi. İkincisiyse, dışişleri bakanları ancak dünya liderleri onunla başkan arasında derin fark olmadığına inandıklarında etkili olabilir. Tabii ki, çok az kişi Obama'yla Clinton'ın durumunu böyle görecektir. Buna rağmen üst düzey bir Demokrat bana iki eski rakibin konuyu tartışıp mutabakata vardığını, Clinton'ın 'daimi ve dolaysız erişim' dahil tüm taleplerini elde ettiğini belirtti. Beni tereddüte sevk eden şey Clinton'ın
görevlendirilmesi. Ancak diğer işaretler cesaret verici.
Kaynak: Radikal