Obama’nın 13 Nisan’da düzenlediği basın toplantısında verdiği mesaj çok açıktı: Beyaz Saray, İsrail’e hayâti müttefik nazarıyla bakmıyor artık ve Amerika’nın Ortadoğu politikası önünde bir engel olarak görüyor. Uzmanlar kırk yıldan beri Washington’ın İsrail’e verdiği sınırsız desteğin ve İsrail’in Filistin’i işgale devam edişinin Amerika’nın Araplarla ve dünya müslümanlarıyla ilişkilerine zarar verdiğini savunmaktaydılar ama bir başkanı politika değişikliğine gitmeye ikna eden ordu oldu.
Ulusal Güvenlik Danışmanı General James L. Jones, geçen yıl yaptığı bir konuşmada, bölgedeki gerilimi azaltmak için İsrail-Filistin çatışmasını sona erdirmenın esas olduğunu söylemişti. ABD Merkez Komutanı General David H. Petraeus geçen Mart ayında Senato Silahlı Hizmetler Komitesi’ndeki ifadesinde Amerika’nın İsrail’i kayırır görünmesinin bölgedeki Amerikan askerleri için hasım bir muhit yarattığını, el Kaide ve diğer militan grupların destek toplamalarını kolaylaştırdığını söylemişti.
Petraeus’un örtük mesajı, Amerika’nın İsraille ittifakının Amerikan askerlerini tehlikeye atmasıydı ve Ürdün’de Filistin güvenlik kuvvetlerinin eğitiminden sorumlu Tuğgeneral Keith Dayton, bu mesaja destek vermişti. Dayton, 2003 yılında ABD işgalinden sonra Irak’ta kışlalarda arama yaparken Kudüs’teki el Aksa Câmisinin kubbesine dolanan ve İsrail’i simgeleyen bir yılanın bulunduğu bir çizimin çok sayıda kopyasını gördüğünü söylemişti.
Obama, söz konusu basın toplantısında, hız kesmiş Ortadoğu barış sürecini Amerikan güvenliğine bağlamış, bu tür çatışmaların “can ve mal kaybı açısından bize yüksek mâliyeti var” demişti. İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu’ya anlaşılması kolay bir uyarıydı: İsrail’in vakit kazanmaya yönelik taktikleri Amerikan çıkarlarına zarar veriyordu. Fakat, cezası olmadığı takdirde uyarıların bir anlamı yoktur ve Obama, Ortadoğu danışmanı, İsrail yanlısı lobisi Dennis Ross’u dinlemeye devam ettiği ve İsrail ile Filistinlilerin karşılıklı mutabakata varmalarını beklediği müddetçe bir cezanın söz konusu olması da muhtemel değildir.
İsraillilerin böyle bir acelesi de yok elbet. İsrail, seyahat kısıtlamalarının yumuşatılması, daha fazla sayıda Filistinli mahkumun serbest bırakılması gibi Obama’nın istediği güven inşası için gerekli tedbirleri almak yerine Filistinlilerin öfkesini kabartmak için elinden gelenin en iyisini yaptı. Netanyahu’nun iç kabinesindeki yedi üyenin yedisi de Kudüs’te Yahudi iskânının hiçbir kısıtlama olmadan devam edeceğini ve Filistinlilere hiçbir taviz vermeyeceklerini geçen Mart ayında ilan etmişlerdi. Dışişleri bakanı Avigdor Lieberman, tavizleri “manasız” diye nitelendirmiş, kıdemli kabine üyesi, Benny Begin ise tavizlerin “Arapların politikasını katılaşmaya sevkedeceğini” söylemişti.
Bu tür beyânatları görmezden gelen Obama, İsrailli ve Filistinli müzakerecilerin birbirleriyle değil de bir aracıyla görüşecekleri “dolaylı” barış görüşmelerine başlamaları için her iki tarafa da bastırdı. Filistin Otoritesi başkanı Mahmud Abbas, İsrail’in Doğu Kudüs’te yerleşim inşasını dondurmasında ısrar etmişti ama Netanyahu, Obama’nın Ortadoğu özel temsilcisi George J. Mitchell’e bu inşaatların durdurulacağı sözünü verdikten sonra görüşmelere katılmaya razı olmuştu. Ancak Jerusalem belediye başkanı Nir Barkat, tam tersi bir mesaj verdi. 28 Nisan’da Washington’a yaptığı ziyarette “inşaatları dondurma diye bir şey yok” dedi. Barkat, Netanyahu’yu bilgilendirmeksizin Kudüs’teki inşaat projelerini onay yetkisine sahip.
Bu tür projelerin uluslararası hukuk ihlali olduğu ise bu tartışmada nâdiren dile getirildi. İsrail 1967’de ele geçirip ilhak etmezden önce Kudüs’ün uluslararası şehir statüsü vardı. İsrailliler şehrin sınırlarını bazı Filistinli köylerinde bulunduğu Batı Şeria yakınlarına dek genişlettiler. BM ve dünyanın geniş bir kesimi bu ilhakı gayri meşru görmektedir. Ama İsrail, Yahudilere yolu açmak için Filistinlilerin Kudüs’teki evlerini yıkmayı gene de sürdürüyor ve Washington’ın vetosu sayesinde BM müeyyidelerinden korunuyor.
Netanyahu inşaatı durdurma sözünün hangi zamana kadar geçerli olduğu hakkında herkes kendi tahminini yürütüyor. Geçen Kasım ayında Batı Şeria’da on ay süreyle inşaatların durdurulduğunu ilan etmiş olmasına rağmen bugün bir yıl öncesine göre çok daha fazla sayıda inşaat var ki büyük bir kesimi Amerikalı bağışçıların sağladığı kaynaklarla yapılıyor. 2009’un son üç ayında başlayan inşaatlar, 2008’in aynı döneminde başlayanların neredeyse üç katı fazla. İsrail, Filistinlilerin özel toprakları üzerine getirip bırakılan köhne karavanlarla başlayan ve bugün elektriği, suyu ve İskan Bakanlığının yaptığı yollarıyla gitgide gelişen “ruhsatsız” yerleşimlerin yıkılması sözünü de çiğnedi.
Bu nevi yerleşimlerin varlığını koruması muhtemeldir. Ultra dinci İsrailli ulusçular devletin eğitim harcamalarından orantısız derecede fazla pay alıyorlar ve erken yaşlarda beyni yıkanan daha fazla sayıda İsrailli genç, askerliğe başlarken Batı Şeria’da herhangi bir yerleşimin tahliyesine katılmama sözü veriyorlar. 18 yaşındakilerin büyük bir çoğunluğu, dini eğitim veren hazırlık okullardan mezun ve bu okullarda Batı Şeria’nın kutsal Yahudi toprağı olduğunu öğreniyorlar.
İsrail, Batı Şeria’dan binlerce Filistinli’nin kovulmasıyla sonuçlanabilecek yeni bir kural dayatmak sûretiyle 13 Nisan’dan sonra dahi gerilimi artırdı. 13 Nisan’da yürürlüğe giren tebdir, Arap ülkelerinden sızmaları önlemek için 1969 yılında çıkarılan bir askeri emri genişleterek İsrail’de ikâmet izni olmayan herkese şâmil kılıyor. Bir ordu sözcüsüne göre doğru evraklara sahip olmayan herkes, yargılama yapılmaksızın ihraç edilebilir veya yedi yıl hapse mahkum edilebilir.
Bu uygulamanın başlıca kurbanları, eşlerden birinin Gazze’de veya sınır dışında diğerinin de Batı Şeria’da bulunduğu, kanunlara riayet eden aileler olması muhtemel. Bu tür çiftler artık birlikte yaşayamayabilir yani karı-koca boşanmak, ebeveynler çocuklarından ayrılma zorunda. Ne iznin nasıl alınacağı ne de gerekli evrakların nasıl sağlanacağı konusunda bir açıklama olmadığı için, İsrailliler bu emri, uluslararası barış eylemcileri, İsrail’e eleştirel görünenler, şiddet dışı direniş yanlısı Filistinliler dâhil hazzetmedikleri herkese karşı kullanabilecekler. Bu sonunculara zaten suçlu muamelesi yapılıyor. Beytüllahim’de, Milad Kilisesi’nde Palmiye Pazarı Ayini’nden sonra, bir grup İsrailli, Filistinli ve uluslararası barış eylemcileri, Filistinlilere Kudüs’te uygulanan ibâdet kısıtlamasını protesto etmek amacıyla kontrol noktasına doğru yürüyüş düzenlediler. İsrail polisi gruba saldırdı ve içlerinden 15 kişiyi tutukladı; bu kişiler arasında şiddet dışı direniş yanlısı Ahmed el Azzeh ve Mervan Fercah da vardı. 24 Nisan günü, Bil’in duvarını protestoların beşinci yıldönümünde, göstericiler duvara yaklaşırken polis göz yaşartıcı bombalar, ses bombaları ve sis bombası kullanarak müdahale etti. Katılımcıların birçoğı ciddi şekilde yaralandı; Emad Rızka’nın kafatası kırıldı. Pek çok kişi tutuklandı.
Filistinlilere karşı suç işlendiğini söyleyen İsraillilere iftira atılıyor ve hain deniliyor. Knesset’ten geçme şansı çok yüksek olan bir yasa tasarısı, savaş suçlarıyla itham edilen devlet yetkilileri veya askeri yetkililer hakkında yurt dışına bilgi aktarmayı tüm örgüt ve kurumlara yasaklayacak. İsrail’deki on insan hakları grubu, yasa tasarısının demokrasiyi küle çevireceğini söylediler. Askerlik hizmeti sırasında ordunun yasadışı adam öldürmesi hakkında belgeler edinen ve bunları Ha’aretz gazetesine sunan genç gazeteci Anat Kamm “ağır casusluk” suçlamasıyla yargılanmayı bekliyor şu an.
Geçen yıl İsrail ve Hamas’ın Gazze saldırısı sırasında işledikleri savaş suçları hakkında BM soruşturma raporu hazırlayan hâkim Richard Goldstone, sağcı İsrailliler tarafından hain olarak yaftalandı ve torununun Güney Afrika’daki Bar Mitzvah törenine katılması engellendi.
Hamas, İsrail misillemesini doğuracak hareketlerden dikkatli şekilde sakınırken, İsrail, sınırın birkaç yüz metre içerisinde tarım yasağını barışçıl sekilde protesto eden Gazzeliler sınıra biraz yaklaştıklarında sürekli ateş açmaktadır. Nisan ayında iki kişi hayatını kaybederken bazı göstericiler de ciddi şekilde yaralandı. Gazze’de yakıta fena halde ihtiyaç duyuluyor ve 28 Nisan’da yakıt kaçırmak için uğraşan beş Filistinli daha öldü. Mısır, bitişikteki tüneli havaya uçurdu ve ortaya çıkan yangın sonucunda yakıt tutuştu.
Vakitlice bir suçlama
Obama ve Petraeus, İsrail’e verilen sürekli desteğin ABD güvenlik çıkarlarına zarar verdiğini ortaya atarak İsrail’in müzmin işgaline gönderme yapmışlardır. Obama bu mesajı ilettikten bir gün sonra İsrail, Suriye’yi Hizbullah’a Tel Aviv’i vuracak Scud füzeleri sağlamakla suçlayarak Amerikan yönetiminin Ortadoğu politikasının altına bir başka mayın döşedi.
Senato, Obama’nın Suriye’ye atadığı kıdemli diplomat Robert Ford’un büyükelçiliğini onaylamak üzereyken yapılmış bir suçlamadır bu. Suriye ve Lübnan, Hizbullah’a Scud füzesi gönderildiğini reddettiler; Amerikalı yetkililer ise bu doğrultuda hiçbir delil bulamadılar. Şam’la diplomatik ilişkilerin yeniden başlaması, Obama’nın gündeminde üst sıralarda bulunuyor fakat İsrail’in bu son suçlaması, İsrail lobisine Ford’un atamasını batırmaya yetecek cephaneyi sağlayabilir ve Suriye’nin tecridiyle meşgul olmalarını sağlayabilir.
Netanyahu, İsrail’e saldırı potansiyelini canlı tutarak, Richard Perle ve Douglas Feith’in 1996’da, başbakan olduğu ilk dönemde ona sundukları senaryoyu izlemeye devam ediyor. İsrail yanlısı bu iki şahin, Başkan George W. Bush’a Irak’ı işgal etmesi için akıl vermezden beş yıl evvel Netanyahu’ya Filistinlilerle barışı arka plana itmesi, Irak’ta Haşimi rejimi kurmayı hedeflemesi ve Hizbullah, Suriye ve İran’la mücadele ederek İsrail’in kuzey sınırlarında stratejik inisiyatifi ele geçirmeye zorlamışlardı.
İranlıların nükleer silah geliştirdiklerine veya böyle bir niyet taşıdıklarına dair hiçbir delil yok ama İran’ın İsrail’e karşı varoluşsal tehdit olduğu iddiası, Netanyahu hükümeti için İsrail içerisinde destek toplamaya ve ABD’deki İsrail yanlısı bağnazların dikkatleri İsrail’in Filistinlilere karşı işledikleri suçlardan başka yöne çevirmelerine hizmet ediyor. İran nükleer tehdidi üzerindeki vurgu, Obama’yı Ortadoğu’nun nükleer silahlardan arınmış bir bölge olmaya zorlayarak ABD ve Arap ulusları arasındaki ilişkileri onarmaktan da beri tutuyor.
İsrail destekçileri tarafından özen ve gayretle teşvik edilen “İsrail’in düşmanlarla çevrili küçük bir ulus olduğu imajı”, Washington’ı ikiyüzlü bir role mecbur edip İsrail’in nükleer cephaneliğini görmezden gelmeye itmektedir. Obama, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşmasını güçlendirmeyi nükleer stratejisinin kilit ilkesi haline getirdi fakat Mısır ve diğer Arap ulusları, İsrail bu anlaşmayı imzalayana dek katı denetimlere destek vermeyi reddettiler. Mısır’ın BM büyükelçisi Maged A. Abdulaziz “İran meselesini halledebilmek için, İsrail’in nükleer yeteneklerini halletmelisiniz” dedi. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Mayıs ayında New York’ta düzenlenen ve nükleer silahların azaltılmasını müzakere etmek üzere 189 ulusun katıldığı konferansın en göze çarpan şahsiyetiydi. İsrailliler ise dikkat çekici şekilde yoktular.
Bir BBC anketi, İran, Kuzey Kore ve Pakistan’ın yanısıra İsrail’i dünyadaki en az beğenilen ülkeler arasında gösteriyordu. Sonuçlar, başkalarının farkında olduğu ama Amerika’nın göz ardı ettiği acı gerçeği yansıtıyor: İsrail, üç milyon Filistinliyi en temel haklarından mahrum ediyor ve Gazze’yi en küçük bebeğin bile acı çektiği dev bir hapishaneye çevirdi.
Obama’nın 13 Nisan’da düzenlediği basın toplantısından sonra Ha’aretz’de yayınlanan bir başyazı, ABD dostluk ve desteğinin “İsrail’in varlığı için hayâti olduğu” gerçeğine gönderme yapmıştı. Eğer öyleyse, Obama İsrail politikalarını değiştirecek araçlara sahiptir; Amerikan yardımının kesilmesi, yerleşim inşaatlarına verilen bağışlara vergi muafiyetinin kaldırılması, İsrail’i uluslararası müeyyidelerden korumak adına BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkını kullanmaya son verilmesi bu araçlar arasındadır.
Generalinin Senato Silahlı Hizmetler Komitesi’ndeki ifadesi, Obama’yı İsrail’in cezadan muaf kalarak Amerikan çıkarlarına zarar vermesine izin veren bu sağlıksız ilişkiye son vermeye teşvik etti. Ilımlı İsrailliler ve Filistinliler, yanı sıra dünyanın büyük bir kesimi, sınırlarını kontrol edebilen, başkenti Kudüs olan, Batı Şeria ve Gazze’de bir Filistin devletinin kurulmasına imkan veren bir Ortadoğu barış anlaşmasına uzun süredir destek veriyorlar. Obama, bu tür bir çözümü dayatma ve yıllar evvel çoktan sona erebilecek bir çatışmaya son noktayı koymak için gerekli güce sahip. O da eğer kullanacak olursa.
Yazının orjinal başlığının tercümesi: Obama İsrail’e uyarı gönderiyor ama “ karışmam sonra” demeden
Kaynak: Washington Report
Yazar hakkında: “Barış için Yahudi Sesi” üyesi.
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı