ABD Başkanı Barack Hussein Obama'nın bugün TBMM'de yapacağı konuşma sırasında gözleriniz az sayıdaki davetli arasında beni arayarak yorulmasın diye önceden uyarıyorum: Ben orada olmayacağım...
Çağrılmadığım için değil, tersine hem Türk tarafı davet etti beni, hem de Amerikalılar... Ayrı ayrı... Sağolsunlar... Ankara'daki etkinliğe katılmak yerine İstanbul'da kalıp Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 'Medeniyetler İttifakı Zirvesi' vesilesiyle vereceği resmi davete katılmayı yeğledim. Obama'nın konuşmasını sizler gibi televizyondan izleyeceğim.
1991 yılıydı sanıyorum. Aylardan da Temmuz olmalı. Dönemin ABD Başkanı George Bush (baba) 1. Körfez Savaşı sonrasında Ankara'ya resmi bir ziyaret düzenlemiş, Çankaya Köşkü'nde ağırlanmıştı. Onuruna verilen gündüz resepsiyonu sonrası bir de basın toplantısı düzenlenmişti Çankaya'da. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'la kameralar karşısına geçmiş, bir gazeteci ordusunun sorularını cevaplamıştı.
"Son konuşmalarınızdan birinde 'yeni dünya düzeni' diye bir kavram kullandınız, bununla ne kast etmiştiniz?" sorusunu Bush'a yöneltmiştim. CNN-International'ın Beyaz Saray muhabiri Charles Bierbauer'di; yanıma gelip Bush'un o kavramı nerede kullandığını sormuştu bana...
Bierbauer'in askerliğini Türkiye/Sinop'taki Amerikan üssünde yaptığını o vesileyle öğrenmiştim.
Başkan Obama'dan başka her şeyden söz edeceğe benziyorum bu yazıda, ama olsun; sanıyorum, Amerika ile Türkiye'nin yakın tarihimizdeki ilişkilerinin insani boyutu da önemli olmalı.
Sinop nere, Amerika nere? Soğuk Savaş yıllarında Karadeniz kıyıları Amerika için Sovyetler Birliği'ni dinleyip gözlemek için olağanüstü önemliydi. "Vaktiyle CNN'nin star muhabiri olan Charles Bierbauer kaç yılında Sinop'taydı, acaba şimdi nerede?" sorularına cevap aramak için yaptığım küçük bir araştırma, hem onun koordinatlarını öğrenmeme yaradı (Sinop-1962; şimdi de Güney Karolina'da bir gazetecilik okulunun dekanı), hem de başka bilgilere ulaşmamı sağladı.
1950'li yıllardan beri Türkiye/Sinop'tan geçen Amerikalılar birbirleriyle irtibat halindeler; kim öldü kim kaldı listesini tutuyorlar. Sinop'taki üs 1974'te Türkiye'nin Kıbrıs çıkarması sonrası bozulan ara yüzünden kapanmış, sonra yeniden açılmış... Gelip-geçen isimleri baştan sona tarayınca, Sinop üssünün 1992'te yeniden kapandığını da öğrenmiş oldum.
Türkiye'ye yola çıkmadan önce Obama'ya umarım yalnızca güncel bir rapor vermekle yetinmemiş, Türkiye-ABD ilişkilerinin Soğuk Savaş yıllarına dayanan çok yönlü özellikleri hakkında da kendisini bilgilendirmişlerdir.
Meclis'e gelecek ve herhalde 'tarihî' olmasına özen gösterilecek konuşmasını yapacak Barack Obama'yı konuşurken dinleseydim herhalde iyi olurdu. Ancak artık tek taraflı ilişkilerden tat almayacak kadar kıdemli hale geldiğimi hissediyorum; karşı karşıya geldiğim kişilerle etkileşim içinde bulunmayı tercih ediyorum. Resmi yemeklerde bile insan masayı paylaştığı tiplerle havadan-sudan konuşmalar yaparken bile çok şey öğrenebiliyor.
İletişimin bir bacağı kırık olduğu ortamlarda büyük gerçekleri kaçırabilirken, uzaktan izlediği bazı olayların künhüne daha iyi varabildiği de oluyor insanın... Biraz da bu yüzden her davete koşarak gittiğim günleri geride bıraktım.
Bazen de iletişim olmayacakmış gibi planlanmış o yüzden insanın katılmaya zorlandığı etkinliklerde, hayatı etkileyebilecek cinsten önemli olaylarla da karşılaşılabiliyor. Tıpkı, George W. Bush'un (oğul) NATO Zirvesi vesilesiyle geldiği İstanbul'da onuruna verilen yemekte başıma gelen gibi...
NATO Zirvesi (Mayıs 2004) öncesinde 'resmi ziyaret' adı verilen kısa bir Ankara-İstanbul gezisi de olmuştu Oğul Bush'un; o vesileyle İstanbul'da Topkapı Sarayı'nda verilen büyük davete çağrılı olarak gitmiştik. Bağdat'ta Saddam'ı ve rejimini devirdiği için zafer sarhoşluğu içindeydi konuk devlet başkanı. Bu hali 10-15 masa öteden bile belli oluyordu.
Bir ara kendimizi Bush, Berlusconi, Blair gibilerin Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'le paylaştıkları masada bulduk. Biri hepimizi tek tek Bush'la tanıştırdı. Sıra bana geldiğinde, Bush, birdenbire, "Benim hakkımda umarım iyi şeyler yazıyorsunuzdur" demez mi? Sorusuna cevap olarak söylediklerim bizim medyayı birkaç gün meşgul edecek cinstendi.
Londra'daki G-20 liderler zirvesinde izledim Barack Obama'yı; Strasburg'taki NATO Zirvesi'nde de... Televizyon aracılığıyla yaptığım gözlemler şimdiye kadar olumlu. Sanırım Ankara ve İstanbul temasları bu olumlu imajını daha da pekiştirecektir. İllâ yan yana geleceğiz diye bir zorunluluk yok yani...
'Medeniyetler İttifakı' toplantısı da en az Obama ziyareti kadar önemli.
Kaynak: Yeni Şafak