Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin bir süredir belli ölçüde de olsa gergin olduğu biliniyor. Bu gerginliğin temelinde Türkiye'nin İran'ın nükleer çalışmaları konusunda açık angajmana girmesi yatıyor.
Üstüne İsrail ile yaşanan pek de beklenmedik olmayan kriz eklenince ABD Türkiye'ye karşı olumsuz bir tutum takınmaya başladı. Esasında gerginliğin bu noktaya gelmesinde iki tarafın yaptığı -aslında kolayca savuşturulabilecek- hataların önemli bir rolü var.
Türkiye ve Brezilya'nın öncülüğünde İran'la varılan nükleer takas anlaşmasına çok da anlamlı olmayan bir tavırla kesin bir şekilde karşı çıkan ABD bu süreçteki yanlış hamlelerden birini yaptı. Buna karşılık Türkiye'nin takas anlaşması ile İran'a yönelik olası yaptırımlar arasında açık bir bağ kurması da yanlıştı. Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun, varılan anlaşma sonrasında artık yeni yaptırımlara gerek olmadığını ifade etmesi gereksizdi çünkü böylesine bir bağ kurmak hem anlaşmanın uygulanabilirliğini azaltıyor ve hem de olası başarısızlığın faturasının Türkiye'ye kesilmesinin zeminini hazırlıyordu.
Buna rağmen Amerikan yönetiminin takas anlaşmasını -ve tabii ki Türkiye'ni çabalarını- daha fazla takdir etmesi, dahası, takas anlaşması ile İran'ın verdiği tavizlerin neden ilave yaptırımlar için var olan zemini ortadan kaldırmadığını da kabul edilebilir bir dille izah etmesi gerekirdi. ABD'nin tavrına karşılık Türkiye de kendi pozisyonunu desteklemek ve tutarlı bir duruş sergilemek saikıyla yaptırım karar tasarısının görüşüldüğü oturumda Brezilya ile birlikte hayır oyu verdi.
Türkiye'nin yaptırımlara karşı çıkması öyle görünüyor ki ABD'de hem kuşkulara hem de kısmen de olsa öfkeye neden oldu. Karşılıklı yapılan küçük hatalarla gelinen noktada yapısal olmayan ve aslında yapay nedenlerden kaynaklanan gerilimin düşürülmesi için ilk adımı Türkiye attı.
Önce Türk dış politikasının şekillenmesinde katkısı bulunan danışman ve milletvekillerinden oluşan bir heyet ABD'ye gitti ve bir dizi temaslarda bulundu. Ardından da G-20 toplantısı için Kanada'nın Toronto kentinde bulunan ABD Başkanı Obama ve Başbakan Erdoğan 75 dakika süren uzun sayılabilecek bir görüşme yaptı.
Görüşmede temelde üç konuda ilerleme sağlandığı söylenebilir. En kesin neticenin terörle mücadele konusunda olduğu görülüyor zira ABD Türkiye'nin PKK ile mücadelesine destek vermeye devam edeceğini bir kez daha taahhüt etti. ABD'nin Türkiye'ye PKK ile mücadelede desteği konusunda herhangi bir tereddüt ya da pürüz söz konusu değil.
İran'a yaptırımlar konusunda ise Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi oylamasında neden hayır oyu verdiğini izah etmesinin dışında belirgin bir gelişme yok. Nükleer takas anlaşmasına kerhen yapılan cılız atıf ABD'nin bu konudaki tavrının en azından şimdilik değişmediğini gösteriyor.
İsrail-Türkiye gerginliği konusunda ise Amerikan tarafının görüşmede söz konusu gerilimden duyduğu rahatsızlığı dile getirdiği ifade ediliyor. Buna karşılık Başbakan Erdoğan görüşme sonrası yaptığı açıklamada yumuşama için Türkiye'nin isteklerinin mutlaka yerine getirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Böylece İsrail ile ilişkilerin gerginleşmesinden sonra ilk defa koşullu da olsa Türkiye-İsrail ikili ilişkilerinde yumuşamanın kapısı açılmış oldu.
Obama-Erdoğan görüşmesi Türkiye-ABD ilişkilerinde gerginliğin sona erdirilmesi adına bir ilk adım olması bakımından önem taşıyor. Her ne kadar belirgin ilerleme sağlanamamış olsa da yapılan karşılıklı hataların tamiri iradesinin taraflarda olduğunu gösteren görüşme ilerleyen dönemlerde ciddi düzelmeleri de beraberinde getirebilir. Bunun olması için aslında oldukça sağlam bir zemin bulunuyor zira Türkiye'nin ve Obama'nın bölgesel sorunlardaki bakış açıları büyük ölçüde örtüşüyor.
İran konusunda Bush'un aksine diyaloğa açık bir tutum benimseyeceğini taahhüt eden Obama'nın tavrı ile Türkiye'nin makro düzeyde nükleer silahlanmaya karşı çıkan ve İran'ın nükleer çalışmaları konusunda diplomatik çözümü öngören tutumu arasında aslında yapısal anlamda bir fark yok. Öte yandan aynen Türkiye gibi Obama'nın da mevcut İsrail hükümetinin politikalarını benimsemediği bir gerçek. Göreve geldiğinden beri İsrail Başbakanı Netanyahu ile bir araya gelmemeye özen gösteren Obama yine mayıs ayı sonlarında İsrail'in Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'na taraf olmasını isteyen ve 189 ülkenin imzaladığı bildiride de İsrail'e yapılan atfa herhangi bir itiraz getirmemişti.
Kaynak: Zaman