Obama dünyaya fena borçlandı

Başkan olmasının üzerinden altı ay geçmişken Barack Obama'nın dış politikası ne durumda? Bazı önde gelen uzmanlar yeni başkana Amerika'nın yurtdışında zarar görmüş olan imajını düzelttiği için yüksek notlar veriyor, fakat gelecekte hâlâ zorlu işler olduğu konusunda da uyarıyorlar.

Obama'nın ilk önceliği, Amerika'nın Bush yönetiminin kibiri ve tek taraflılığı yüzünden öfkelenen bir dünyadaki duruşunu güçlendirmekti. Obama haklı biçimde bunu önemli bir ulusal güvenlik tehdidi olarak gördü ve bu imajı aceleyle değiştirmek için karizmasını kullandı.

Ve büyük ölçüde başarılı da oldu. Beyaz Saray Genel Sekreteri Rahm Emanuel, "Bizimle ilişki kurmamak için gerekçe gösterilen refleksif Amerikan karşıtlığını masadan kaldırdık. Son noktaya gelmiş değiliz, fakat başladığımız noktadan da epey uzaklaştık" diyor.

'İmaj düzeltme işin kolay tarafı'
Obama'nın Amerikan karşıtlığını yatıştırma başarısı, Cumhuriyetçi başkanlar Gerald Ford ve George H. W. Bush'un yönetimlerinde ulusal güvenlik danışmanlığı yapmış olan Brent Scowcroft'un da takdirini topladı. Scowcroft, "Obama'nın önce ruh halini ele alması gerekiyordu ve bence çok parlak bir iş çıkardı. Dünya çapındaki değişim dramatik" diyor.

Benzer övgüler Demokrat başkan Jimmy Carter döneminin ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski'den de geliyor. Fakat Brzezinski, Amerika'nın imajını değiştirmenin işin kolay tarafı olduğu konusunda bir ikaz da ekliyor: "Tonu belirlemekle iyi bir başlangıç yaptılar. Fakat bunu uygulamak için yeterli istikrara ve kararlılığa sahip olup olmadıklarını söylemek için henüz çok erken." Scowcroft da benzer bir endişeyi dile getiriyor: "Somut olarak pek fazla şey gerçekleşmediği için endişeliyim. Herşey hâlâ atmosfer belirlemekle ilgili."

Obama'nın dış politikasıyla ilgili gelecekteki sorun malesef yüksek faizli borçlanma sorununa benziyor. İlk satın alma ucuz ve kolay oldu: Dünya yeni bir Amerikan sesi duyduğu için rahatladı ve Obama zorlu sorunları çözeceğine dair betklentileri yükseltti. Fakat ileride, Amerika ve ortakları bedeli olan kararlar vermek zorunda kaldığında, büyük bir 'baloncuk' ödemesi yapılacak. Ve bu noktada, Obama'nın yükümlüklerini karşılayacak yeterli kaynak olmayabilir. Bu tehlike, yani beklentilerle verilecekler arasındaki uyumsuzluk, Obama'nın karşı karşıya bulunduğu dört ana meydan okumada açıkça görülüyor: İsrail-Filistin sorunu, Irak, İran ve Afganistan.

Obama cesur bir biçimde, Arapları karşılıklı ödünler vermeye teşvik etmenin ve bir barış anlaşması sürecini başlatmanın bir yolu olarak İsrail'e yerleşimleri durdurması için baskı yaptı. Fakat Arap tarafı ABD'nin bu yavaş yavaş ilerleme politikasına karşı ihtiyatlı davranıyor ve Obama'dan, Filistin devletinin çerçevesini ayrıntılı biçimde çizerek bir 'büyük patlama' sunmasını istiyorlar. Obama bu belirleyici adımı atarsa İsrail desteğini kaybedecek; atmazsa da Arapları kaybedecek.

Obama Irak'ta asker çekme planını uygulamayı sürdürüyor. Beyaz Saray geçen ay Iraklılar arasındaki siyasi uzlaşmanın yavaş ilerlemesinden endişe duyduğunda, Emanuel Başkan Yardımcısı Joe Biden'ı özel elçi olarak gönderme-yi önerdi. Bu durum meselenin görünür- lüğünü artırdı, fakat Amerika'nın hâlâ kırılgan olan bu ülkede kaosu engelleme işiyle ne kadar iştigal edeceği hâlâ belli değil. En zorlu kararlar henüz alınmadı.

Yönetimin ortaya koyduğu en açık vizyonsa, en büyük meydan okumayı oluşturan İran'la ilgili. Obama, seçimin ardından yaşanan karmaşadan sonra bile, nükleer program konusunda görüşmeler yaparak İran liderliğiyle temas kurmak istiyor. Emanuel İran liderliği bölünmüş ve yolunu şaşırmış haldeyken, "temas ve baskının tam olarak zıt kutuplar olmadığını, temasın bir tür baskıya dönüştüğünü' söylüyor. Mantıklı, ama İran ABD'nin nükleer programını frenlemesi yönündeki taleplere hayır dediğinde ne olacak?

Clinton'a paspas muamelesi
Afganistan'a da şimdiden 'Obama'nın Vietnam'ı deniliyor ve bu, yönetimin bölünmüş olduğu bir mesele. Biden daha fazla askerin Taliban direnişini bastıracağından şüphe duyuyor ve bu sonbaharda, amaçların daraltılmasının gerekip gerekmediğini tartışmak için ABD stratejisinin gözden geçirilmesini istiyor. Merkez Kuvvetler Komutanı General David Petraeus ise gerçek bir gözden geçirmenin gelecek yaza kadar mümkün olmadığını düşünüyor. Önümüzde bir politika savaşı var.

Obama için son bir meydan okuma da, dış politikayı doğru anlamak. Şimdiye dek gördüğümüz, her sıcak noktanın özel elçiye sahip olduğu ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'la Ulusal Güvenlik Danışmanı Jim Jones gibi başrol oyuncularının bazen paspas gibi kullanıldığı, kafa karıştırıcı ve plansız bir sistemdi. Beyaz Saray bu yöndeki eleştirileri 'sonuca bakın' diye yanıtlıyor. Yetkililer, Amerika'nın imajını altı ayda tersine çevirdiklerini söylüyor. Fakat sonucu henüz görmüş değiliz. (19 Temmuz 2009)

Kaynak: Radikal