Ne haftaydı ama. ABD Kongresi son 40 yılın en kapsamlı toplumsal yasasını kabul etti. ABD ve Rusya Soğuk Savaş’tan beri en önemli silah denetim anlaşmasında uzlaştı. Ve bazılarının hâlâ ‘Ortadoğu barış süreci’ dediği meselede İsrail’in oyalamaları karşısında sabrı tükenen bir ABD başkanı, ülkesini ziyaret eden İsrail başbakanını kulağını çekerek uğurlamaya cesaret etti.
Bu elbette, tam da Obama’nın şiddetle karşı çıktığı türde bir gazeteci değerlendirmesi. ‘Babamın Düşleri’ adlı hatıralarını okuyan, seçim kampanyasını yakından takip eden veya onu bir soru karşısında cevabını düşünmek için birkaç dakika susarken seyreden herkes, Obama’nın ‘maç 90 dakika’ diyen bir adam olduğunu idrak edecektir. Fakat yönetimdeki birinci yılında, en gerçek taraftarları bile kuşkulanmaya başlamıştı.
Sabır, donuk bir pasifliğe dönmüş görünüyordu. O çok ses getiren akılcı yaklaşım aniden tembelllik gibi algılanmaya başlandı. Vaatleri adım adım boşa çıkıyordu, zira siyasi programı madde madde kuma batıyor gibiydi. Yabancılar (en azından Avrupalılar) düş kırıklığına kapılmak için bir müddet bekledi. Gerçekten de ona Nobel Barış Ödülü bile verdiler; ödüllerin tarihinde umudun tecrübeye baskın çıkmasının ilk örneğiydi bu belki de. Fakat Obama AB zirvesini ekince Avrupalılar da homurdanmaya başladı; ABD başkanı onlara ilgi alaka göstermiyordu. Bu arada Araplar, Kahire’deki hoş söyleve rağmen, Obama’nın İsrail üzerinde gerçek baskı uygulamak konusunda seleflerinden daha niyetli olmadığından yakınıyordu. İran, onun her önerisi karşısında burnundan kıl aldırmıyordu. Hatta Obama’nın çocuk oyuncağı olduğuna dair mırıltılar bile duyulur oldu.
Ülke içindeyse artık Franklin D. Roosevelt ve Bill Clinton’la değil, başarısız Demok-rat başkanların standart kerterizi Jimmy Carter’la kıyaslanıyordu. Dip noktasıysa Edward Kennedy’nin eski Senato sandalyesinin kaybedilmesiyle geldi. Gerek Obama gerekse Demokratların halkın gözündeki kredisini sadece 12 ayda tükettiğinin işaretiydi bu. Derken geçen hafta gelip çattı.
Hava öyle bir döndü ki, Private Eye dergisinin bir makarasını buraya almaya değer: “Son aylarda Obama’nın bir salyangoz tezgâhını bile idare edemeyen, titrek bir amatör olduğu ve kendi kendini bitirdiği izlenimine kapılmış olabiliriz. Şimdiyse, benzersiz bir siyasi sebat ve sağduyu dehası olduğunu anlıyoruz.” Ama tarih, yeninin altında nice sürprizler saklayabilen komik bir iştir. Öngörülemeyen bir felaket iyi işleri yıkıp geçebilir. Cumhuriyetçiler sağlık reformunun Demokratların ara seçimde hezimete uğramasına yol açacak kadar tepki gördüğünü iddia ederken belki haklıdır (gerçi son anketler tersini gösteriyor). Rusya’yla yeni krizler patlak verebilir. Obama’nın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya muamelesi, Ortadoğu ihtilafının buzlarının daha da kavileşmesine yol açabilir.
Fakat tek bir haftada rüzgarlar, bu başkanlığın gerçek sonuçları olmasını garantileyecek kadar güçlü esti. Düşmanları da elbette Obama’ya iyilikler yapıyor.
Cumhuriyetçiler birkaç taktik savaşını kazanmış olabilir, fakat sadece ‘hayır’ demekten ibaret bir siyasetin faydalarının ortadan kalktığı da muhakkak. Gerçek şu: Ülkedeki en tanınmış Cumhuriyetçi olan Sarah Palin’i Beyaz Saray için yeterli görmeyen Amerikalıların oranı yüzde 70. Ve sağlık reformunu durduramamasının ardından Cumhuriyetçi engelleme siyaseti daha az tehditkâr görünüyor. Finans piyasası reformu, iklim ve enerji yasaları ve göç reformu ihtimalleri aniden güçleniverdi. Herkes gibi Obama da aşırı iyimserlikten endişe duyacaktır. Fakat bir şeyi gayet iyi biliyor: Hiçbir şey başarı kadar başarılı olamaz. (28 Mart 2010)
Kaynak: Radikal