Nükleer Pakistan'ın geleceği

Pakistan İslam Cumhuriyeti'nin devlet nişanının merkezinde pamuk ve buğday gibi tarım kültürünü temsil eden ürünler yer alıyor. Nişanda askeri sembollerin yer almaması doğru bir şekilde okunmalı. Pakistan tarihinin en önemli özelliği darbeler... Hindistan'dan ayrılmasından sonra ise ülkenin toprak bütünlüğü İslami güçler ve askeri yetkililer tarafından korunuyor.

Asker kökenli devlet başkanlarının göreve başlama geleneği

Bu ülke Güney Asya'da bulunuyor. Burası Ortadoğu gibi dünyanın kaynar bölgesi olarak biliniyor. Pakistan dört kere Hindistan ile savaştı, bu ülke ile çok sayıda sınır bölgelerinde çatışmaya girdi ve Afganistan ile savaştı. Pakistan askeri güçlerine bağlı ordu birimleri 1993-1995 yılları arasında Somali iç savaşı sırasında Restore hope (umutun yeniden oluşumu) isimli barış operasyonuna katıldı. Operasyonun hedefi insani yardımların bölgeye taşınmasının ve vatandaşlar arasında paylaştırılmasının temin edilmesi idi. Operasyonla insani yardımların güvenliği temin edilmiş oldu.

Pakistan ordu birlikleri Arap-İsrail savaşı sırasında Ortadoğu ülkeleri ile aynı safta çatışmaya katıldı. Bunun yanı sıra Saddam rejimi aleyhindeki 1991 koalisyonunun içerisinde de yer aldılar ve tarihte "çöl fırtınası" olarak bilinen askeri operasyona destek verdiler. Bugün Pakistan Silahlı Kuvvetleri Afganistan Taliban'ına karşı savaşıyor ve el-Kaide alt yapısını imha etmek için çaba sarf ediyor. El-Kaide Pakistan'ın dağlık bölgelerinde konuşlanıyor. Şunun de belirtilmesi gerekiyor: Dünya kamuoyunda Pakistan ordusu ve istihbarat birimlerinin el-Kaide ve Taliban ile iş birliği yapıldığına dair iddialar da var.

İngiliz Hindistan'ının bölünmesinden sonra bağımsız Pakistan ilan edildi. Bu olay 14 Ağustos 1947 yılında yaşandı. Başka bir ifade ile ülke bağımsızlığını kazanmış olsa da hukuki olarak devlet başkanlığı görevinde İngiliz kral ailesi bulunmaktaydı. Ülke kralı temsil eden general-vali tarafından yönetilmekteydi. Hindistan Birliği 15 Ağustos 1947 yılında ilan edildi. 1956 yılında Pakistan'da general-valinin başkanlık dönemi bitti ve ülkeyi devlet başkanı yönetmeye başladı. Pakistan'ın son general-valisi İskender Mirza (1899-1969) ilk devlet başkanı oldu. Mirza İngiltere Elphinstone Koleji'nden mezun olmuş ve ülkede general-devlet başkanı geleneğini başlatmıştı.

Pakistan'ın "dominion" statüsü kazanmasından önce en yüksek rütbeli Müslüman subay Muhammed Eyyub Han (1907-1974) idi. Aslen Peştu olan Eyyub Han İngiltere Kraliyet Askeri Akademisinden mezun olmuştu ve 1947 yılında doğu Pakistan'da konuşlandırılan askeri birliğe komutanlık yapmaktaydı. Şu anda burası Bangladeş devleti olarak biliniyor. Pakistan'da sık sık askeri darbeler yaşandı. Bunun için de burada devlet başkanlığı yapmış asker kökenli siyasiler kendilerinden sonra savunma bakanlığı veya kara kuvvetleri komutanlığı – ülkenin en güçlü askeri birliği- görevini bırakmaktaydı.

İngiltere Hindistanı'nın bölünmesinden sonra Pakistan altı tank alayına sahip oldu. Hindistan ise bunun iki mislini elde etti. Mekanize ve piyade birlikleri arasında sayı farkı çok daha fazla idi. Mekanize birlikleri, piyadelerin sayısından üç misli fazla idi. 1947, 1965 ve 1971 yıllarında yaşanan Pakistan Hindistan savaşları ve sınır çatışmaları genel olarak Cammu ve Keşmir eyaletleri gibi bölgelere sahip olmak maksadıyla yapıldı. Bu eyaletlerin sınır sorunu 1947 yılından beri hala çözülemedi. Mart 1971 yılında yaşanan Pakistan Hindistan savaşı sonrasında Pakistan doğu topraklarını kaybetti. Burada Bangladeş devleti kuruldu.

Pakistan İslam Cumhuriyetinin Anayasası'nda önemli bir madde dikkat çekiyor. Ülkenin silahlı kuvvetleri sadece Pakistan'ı dış tehdit veya savaş durumunda korumakla mükellef tutulmuyor, aynı zamanda hukuk normları çerçevesinde sivil yönetimlere destek olmakla da yükümlüdür. Anayasa'nın belirtilen maddesi şu şekilde anlaşılabilir: Askerlerin sivil yönetimden rahatsız olmaları durumunda müdahale etme hakkı bulunuyor. Son döneme kadar bu sık sık yaşandı. Ancak askerler genel olarak güç kullanmayı tercih ettiği için sosyo-ekonomik sürecin olumlu ölçüde değişmesine katkı sağlayamadı. Bunun için de son dönemde ordunun ülke içerisindeki siyasi rolü önemli ölçüde azalmakta.

Sayı itibariyle Pakistan silahlı kuvvetleri dünya sıralamasında yedinci sırada bulunuyor. Buna rağmen Hindistan ordusundan tahminen üç kat daha az. Hindistan ordusunda asker sayısı barış dönemde 1.5 milyona ulaşıyor. Ordu içerisinde zorunlu askeri hizmet bulunmuyor. 17-23 yaş arasındaki erkekler asker olabiliyor. Pakistan'ın 1956 yılında kendisini İslam devleti olarak ilan etmesine rağmen ülke anayasası laik özellikler taşıyor. Devletin İslam ismini tercih etmesinin sembolik, dini ve geleneğe dayalı kültürel önemi bulunuyor. Pakistan ordusunda belli sayıda bayanların da görev almasını doğal karşılamamız gerekiyor. Özel durumlar ortaya çıkması durumunda –yani savaş ve benzeri durumlarda- 16-49 yaş arasındaki erkek ve bayanların orduya alınma – "insan kaynağı askeri hizmet için gerekli" prensibiyle- kuralı bulunuyor.

Pakistan silahlı kuvvetlerinin temelini kara kuvvetleri oluşturuyor. Kara kuvvetlerinin dokuz merkezi var. Her bir merkezin içerisinde ise iki veya üç birlik bulunuyor. Dağlarda bulunan birliklerden başka diğer birliklerin içerisinde bazen bir, bazen de birkaç tank birliği bulunuyor. Pakistan silahlı kuvvetlerinin kara kuvvetleri komutanlığı 19 piyade birliği, iki zırhlı araç ve bir mekanize birliğinden oluşuyor.

Birliğin içerisinde üç birim bulunuyor. Bu birimlerin kendisi de bölük ve alaylara bölünüyor. Askeri merkez, birim ve alaylara general, yarbay ve albaylar komutanlık yapıyor. Alayların içerisinde 600-900 arasında asker bulunuyor.

Darbeden savaşa doğru

Muhammed Eyyub Han doğu eyalet ordusu komutanlığı görevinde uzun bir süre kalmayarak terfi etti. 1951 yılında genelkurmay başkanı, 1956'da ise savunma bakanı oldu. Eyyub Han 1958 yılında askeri darbe yaparak devlet başkanlığı koltuğunda oturdu. İkinci Pakistan Hindistan savaşını onun başlattığı iddia ediliyor. Ayrıca onun döneminde Pakistan, "Bağdat anlaşması" – "The Central Treaty Organization" Merkezi Anlaşma Teşkilatı- ve Manil anlaşması – "The South-East Asia Treaty" Güney Doğu Asya Anlaşması Teşkilatı- içerisinde yer aldı. Dünya kamuoyu tarafından saldırgan kimliği ile bilinen askeri teşkilatlar yirminci yüzyılın yetmişli yıllarına kadar varlığını devam ettirdi.

Eyyub Han'ın talimatı ile 1965 yılında Pakistan özel askeri birliği kuruldu. Şu anda bu birlikler üç bölükten oluşuyor ve toplam 2100 askeri var. Özel birimlerin oluşturulmasında ABD uzmanları görev aldı. Sonralar Pakistan özel birimleri İslami gruplarla çatışmalara girdi. 2007 yılının Temmuz ayında özel askeri birim İslamabad'ın "Lal Mescid" camisine saldırı düzenledi. Burada aşırı grup temsilcilerinin saklandığı iddia ediliyordu. Ancak bu operasyon sırasında özel tim askerleri üst düzey hazırlık içerisinde olmadıklarını göstermiş oldu. Cami saldırısı sırasında 100 sivil ve 10 asker hayatını kaybetti. Ölenlerin içerisinde özel tim komutanı Albay Harun İslam da bulunmaktaydı.

Dikkat çeken önemli bir husus daha var. Hindistan yetkilileri 2008 yılının Kasım ayında yaşanan Mumbai saldırısından sonra İsrail devletinden özel tim kurulması için yardım istedi. İslamabad yetkilileri Hindistan İsrail yakınlaşmasına sert şekilde tepki gösterdi. Pakistan istihbarat birimi ISI (Inter-Services Intelligence) genel başkanı general Ahmed Şudca Paşa Mossad'ı Hindistan ve Afganistan İstihbaratı ile işbirliği yapmakla suçladı. Şudca Paşa'nın iddiasına göre İsrail, Hindistan ve Afganistan yetkilileri Hindistan-Pakistan sınırlarında çatışma yaşanması için provakasyon girişimlerinde bulunuyor. Bunun yanı sıra Ahmed Şudca Paşa üç devlet istihbaratının Pakistan içerisinde de terör saldırılarını koordine ettiğini öne sürdü. Ancak buna karşılık olarak Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai de Pakistan istihbarat birimlerini Taliban ile ortak bir şekilde hayatına sui kast ettiğini iddia eden açıklamalarda bulundu. Hindistan da Pakistan sınırlarından ülkeye geçen direnişçiler tarafından düzenlenen saldırıları ISI'nin organize ettiğini savunuyor.

1969 yılında ülke iç politikası gerilmeye başladı ve Eyyub Han iktidarı Ağa Muhammed Yahya Han'a (1917-1980) vermek zorunda kaldı. Yahya Han o tarihte Kara kuvvetleri komutanlığı görevinde bulunmaktaydı. Askeri hizmetine 1938 yılında İngiliz ordusu içerisinde başlayan Yahya Han Kuzey Afrika, İtalya ve Irak topraklarında Alman ve İtalyan ordusuna karşı savaştı. Hindistan Askeri Akademisi'nden mezun olan Yahya Han Pakistan Kvette (Belucistan'ın başkenti) Askeri Akademisinin kurulmasına öncülük etti. Devlet başkanlığı görevine gelir gelmez Anayasada değişiklik yaparak ülke genelinde olağanüstü hal ilan etti ve meclisin faaliyetini durdurdu.

Ancak buna rağmen onun siyasi talepleri bulunmamaktaydı. Yahya Han uzun bir dönem devlet başkanlığı yapmayı düşünmüyordu. Bir yıl sonra ülkeye geçici Anayasa teklifinde bulundu. Ancak Doğu Pakistan bölgesinin ayrılma talepleri ve üçüncü Pakistan Hindistan savaşının başlaması siyasi ve ekonomik reform çabalarının ertelenmesi ile sonuçlandı. Pakistan, Hindistan karşısında savaşı kaybetti. Şimdiki Bengladeş'in başkenti Dakke'de –belirtilen dönemde ise Doğu eyaletinin yönetim merkezi konumundaydı- 90 bin Pakistan asker ve subayı çatışmaya girmeden teslim oldu. Ülke kamuoyunun tamamı Yahya Han aleyhinde birleşti ve ağır askeri yenilginin sorumlusu ilan edildi. Yahya Han görevi Zulfikar Ali Bhutto'ya (1928-1979) bırakmak zorunda kaldı. Bhutto son seçimleri kazanan Pakistan Halk Partisinin başkanlığını yapmaktaydı.

Yeni darbe ortamı hazırlandı

Kendisi büyük arsalara sahip aileden olmasına rağmen Bhutto yönetimi, ulusallaştırma politikası ile başladı. Bunun yanı sıra tarım alanında da reformlar yapıldı. Yaşanan yolsuzluk ve suistimalleri önlemek maksadıyla Bhutto diktatör politikası takip etmeye başladı. Askeri tecrübesi olmamasına rağmen Pakistan gibi bir ülkede askeri desteğe ihtiyaç duyduğunu bilmekteydi. Ancak onun politik hamleleri süreklilik arz etmemekteydi.

İlk dönemde Pakistan Halk Partisi "sosyalizm, İslam ve demokrasi" sloganı ile ortaya çıktı. Ancak "sosyalist" düşünceler hem İslami hem de askeri güçlerin tepkisini çekmekteydi. Bhutto tepkileri önlemek maksadıyla "sosyalizm" sözcüğünü "musavat-ı Muhammedi" (Muhammedi eşitlik) kavramı ile değiştirdi. Anayasa değişikliği yaparak devlet başkanlığı koltuğuna sembolik anlam yükledi. Ülkenin başbakan tarafından yönetilmesine karar verdi. Bununla da kendisi başbakan olarak göreve devam etmek istediğini ortaya koymaktaydı.

Bhutto alkol satışını yasakladı, kumarhanaleri ve gece kulüplerini kapattı, hafta sonu tatilini ise Pazar günü değil Cuma günü ilan etti. 1977 yılının Nisan ayında altı ay sonra ülke genelinde şeriat yasalarının uygulanmaya başlanacağı açıklandı. Ancak sivil devlet başkanına kimse yardım edemezdi. Ülke genelinde general Muhammed Ziyaulhak'ın (1924-1988) darbe hazırlığı içerisinde olduğuna dair söylentiler dolaşmaya başladı. Muhammed Ziyaulhak, Bhutto'ya en yakın isimler içerisinde yer almaktaydı. O, Bhutto tarafından kara kuvvetleri komutanlığına tayin edilmiş ve şeriat reformlarını gerçekleşmesi istenmişti. 1977 yılının 5 Temmuz tarihinde Bhutto devrildi ve gözaltına alındı. Mahkeme kararı ile iki yıl sonra infaz edildi.

İsyan girişimine öncülük eden sonradan ise devlet başkanlığı koltuğuna oturan Muhammed Ziyaulhak –Hindistan Askeri Akademisinden mezun olmuş, Japonlara karşı Birma, Malezya ve Endonezya'da savaşa katılmıştı- da İslami reform yanlısı idi. İki kere askeri kolejlerinde bulunduğu ABD yanlısı politika takip etmekteydi. Ancak buna rağmen İslam teşkilatlarının etkisini azaltmaya yönelik politika takip etmekten çekinmekteydi.

Konunun özü şu ki Pakistan özel bir ülke... İngiltere Hindistanı diye isimlendirilen ülkenin ikiye bölünmesinden önce bu büyük ülkenin vatandaşlarının tamamı kendisini Hindistan vatandaşı olarak görmekteydi. Bölünme sadece dini farklılık göz önünde tutularak gerçekleşti. Ünlü Fransız analisti Jil Kepel doğru bir tespitte bulunuyor: "İslam dini olmaksızın Pakistan hayal edilemez. Başka hiçbir neden Hindistan'dan ayrılmayı gerçekçi gösteremezdi. Pakistan halkını da birleştiren tek olgu İslam... Peştun, Sindh, Pencap, Beluc ve Hindistan'dan buraya taşınan ve muhacir diye isimlendirilen çeşitli etnik gruplar İslam çatısı altında bir araya geliyor. Bunlara 1971 yılında Pakistan'dan ayrılan Bengalleri de katabiliriz." (Jil Kepel. Cihad, İşgal ve İslami düşüncenin gerilemesi, Fransızcadan Rusça'ya Ladomir tarafından çevrildi, 2004, s. 63.)

Pakistan isminin kendisi de 1933 yılında Cambridge'de eğitim gören bir Müslüman öğrenci tarafından Hindistan Müslümanlarını tanımlamak maksadıyla kullanılmıştı. Pakistan bölge Müslüman eyaletlerinin ilk harflerinden oluşmakta: "P"- Pencab, "A" Afganistan ile sınırda ikamet eden Afganları tanımlamakta, "K"- Keşmir, "S"- Sind, "tan" – Belucistan.

Asker kökenli Mısır devlet başkanı Cemal Abdülnasır, İslami güçlere ve monarşi taraftarlarına karşı yürüttüğü politika sırasında çok daha kolay olmaktaydı. Çünkü o ülkesinin bin yıllık tarihi geçmişine güvenmekteydi. Dolayısıyla da Pakistan tarihinde en uzun askeri rejim "kurucusu" General Ziyaulhak İslami düşünceyi devlet politikası olarak belirledi. Bunun için de onun Suudi Arabistan ile yakınlaşma ve dönemin Kabil rejimine ve Sovyet ordusuna karşı savaşan Afgan mücahitlerine destek politikası doğal karşılanmalı. "Cemaat-ı İslami" partisinin desteğini arkasına alan Ziyaulhak Pakistan'da şeriat yasalarını uygulamaya başladı.

Burada dikkat çeken diğer bir husus ise Pakistan hükümetlerinin ordu ile ilişkileri. Şu ana kadar hükümetlerden hiçbiri ordunun etnik kimliğe uygun bir şekilde oluşturulmasını engellemeyi düşünmedi. Pakistan silahlı kuvvetleri içerisinde Pencab, Beluc ve Sind alayları bulunuyor. Bundan başka Bağımsız Keşmir Alayı ve Kuzey Hafif Piyade Alayı askeri merkezleri de var.

Silahlanma: Tarih ve bugün

Kendisi de "tankçı" olan Ziyaulhak tank bölüklerine büyük önem vermekteydi. Ülkeye getirilen ABD'nin "Abrams" tanklarının denemesinden geri döndüğü sırada uçak kazası sonucu –17 Mayıs 1988 yılında– hayatını kaybetti. Uçak kazasının sebebi bulunamadı. Bölge uzmanlarının önemli bir kısmı terör saldırısı üzerinde duruyor.

Pakistan tank sanayisinin temeli Ziyaulhak tarafından atıldı. Ancak buna rağmen Pakistan'ın ilk tankı "el-Halid" –"Tip 90-II" Çin tankı örnek alınarak imal edildi– yalnız 1992 yılında imal edilebildi. Yirminci yüzyılın sonlarında "el-Halid" tankının modernleşmesinden sonra Pakistan İslam Cumhuriyeti'nin askeri doktrinine göre Hindistan'ın "Arcun" tankına karşı kullanılabilir.

Şu anda kullanılan "el-Halid" tank örneği "uluslararası iş birliğinin" sonucu olarak görülmeli. Tankın bin beygir gücündeki 61D motoru Ukrayna'da üretiliyor. Savunma bölümü Çin askeri sanayii tarafından, otomatik yönetim sistemi Fransa'da imal ediliyor.

Pakistan silahlı kuvvelerinin sahip olduğu "el-Halid" tanklarının sayısının yeterli olduğu söylenemez. Son rakamlara göre bu tanklardan sadece 45 tane bulunuyor. Tank bölüğünün önemli bir kısmı –1100 zırhlı araç– Çin Tip-59 tankından oluşuyor. Tip-59 SSCB'nin T-54A tankının modernleşmesi sonucunda imal edildi. Bundan başka Ukrayna'dan satın alınan yüzlerce T-80T tankı, on dokuzuncu yüzyılın ellili yıllarında üretilen ABD'nin "Patton" tankı, Çin tankları ve Çin-Pakistan ortak üretimi olan diğer tanklar da bulunuyor. Pakistan piyadelerin zırhlı araçlarını üretebiliyor. Aynı zamanda bu gibi araçları Suudi Arabistan'dan da satın alıyor. Ayrıca Pakistan silahlı kuvvetlerinin tahminen SSCB üretimi 70 BTR'si de bulunuyor.

Pakistan gelişmekte olan sanayisine rağmen öncelikli olarak Çin ile ortak silahlar üretiyor. Bazı silahlar uluslararası yasalara uygun bir şekilde üretiliyor. Pakistan ve Çin'in ortak bir şekilde ürettiği savaş uçakları da dikkat çekiyor. Uzmanların görüşüne göre savaş uçakları Rusya'nın "Mig-29" uçakları örnek alınarak üretildi. Bundan başka Pakistan'da tank aleyhinde kullanılan Sovyet silah örneğine benzer bir şekilde tanksavarlar da imal ediliyor.

Pakistan Silahlı Kuvvetlerinin savaş helikopterleri en fazla SSCB üretimi Mi-171'den oluşuyor. Bundan başka ABD yapımı "Cobra" ve Fransa-İtalya ortak üretimi "Aluett" savaş helikopterleri bulunuyor. Pakistan ordusu Rus PZRK S-75 silahlarının yanı sıra üretimine 1970'li yıllarda başlanılan Fransa yapımı "Agosta" denizaltıları ve İngiliz firkateynlerine da sahip bulunuyor.

Bölgesel nükleer yarış

Pakistan nükleer programı henüz 1972 yılında dönemin başbakanı Zülfikar Ali Bhutto tarafından uygulandı. Bhutto bilim ve teknoloji bakanlığının kurulmasına ve nükleer enerji komisyonunun faaliyetinin genişletilmesine dair talimat verdi. Hedef önceden belirlenmişti. Nükleer silah üretimi konusunda Hindistan'ın önüne geçmek veya en azından Hindistan'dan geri kalmamak...

Ancak her şeye rağmen bu konuda Hindistan öne geçti. Hindistan ordusu 1974 yılının 18 Mayıs tarihinde nükleer silahın ilk denemesini gerçekleştirdi. Bunun karşılığında Pakistan bilimsel araştırma laboratuarlarının geliştirilmesine önemli kaynaklar aktardı. Laboratuarların başkanlığını ise ünlü bilim adamı nükleer araştırmalar uzmanı Abdulkadir Han yapmaktaydı. 1995 yılında Sind eyaletinin Khuşab şehrinde 'ağır sularda' ilk reaktörün inşası tamamlandı. Böylece nükleer silahın elde edilmesi konusunda önemli bir adım atılmış oldu. 1998 yılının 28 Mayıs tarihinde ise İslamabad askeri kaynakları Çagay (Belucistan) askeri tatbikat merkezinde nükleer silahın ilk denemesini gerçekleştirdi.

İki kere başbakanlık görevinde bulunan –ilk başbakanlığını 2 Aralık 1988 tarihi ile 6 Ağustos 1990, ikinci başbakanlığını ise 19 Ekim 1993 tarihi ile 5 Kasım 1996 tarihleri arasında yaptı -Zülfikar Ali Bhutto'nun kızı Benazir Bhutto (1953-2007) Pakistan nükleer programının geliştirilmesi sürecine önemli katkılarda bulundu. Benazir Bhutto Pakistan ordusunun kendisinden silah üretiminde yaşanan gelişmeleri sakladığını iddia etse de ABD kaynakları onun iddiasını gerçekçi bulmamaktaydı. Bhutto, Abdulkadir Han'ın çalışmaları konusunda hiçbir bilgiye sahip olmadığını öne sürmekteydi. Abdulkadir Han'ın ise nükleer teknolojiyi Lübnan ve Kuzey Kore gibi ülkelere sattığı bilinmekteydi.

Arap ülkelerinden birisinin istihbarat biriminin iddiasına göre Abdulkadir Han nükleer teknolojiyi İran'a da satmaktaydı. Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'e de hizmetlerini sunmasına rağmen Saddam'ın onun tekliflerini geri çevirdiği iddia ediliyor. Abdulkadir Han gözaltına alındı ve hapis cezası ile cezalandırıldı. Pakistan tarihinde 1999 yılında dördüncü askeri darbeyi gerçekleştiren General Pervez Müşerref, Pakistan silahlı kuvvetlerinin komutanlığına geldikten sonra ünlü nükleer uzmanı hapis cezasından kurtardı.

Şu anda Abdulkadir Han'ın nükleer teknolojiyi satmaya çalışan uluslararası grup içerisinde yer aldığı iddia edilemez. Ancak bu grupların hala faaliyetlerine devam ettiği biliniyor. Bu grubun Pakistan içerisinde de "temsilcileri" bulunduğu tahmin ediliyor.

Uluslararası teşkilatlar İslamabad yetkililerinin nükleer silahların korunması için aldığı önlemler konusunda bilgisiz olduğunu ifade ediyor. Pakistan nükleer füzelerinin sayısı konusunda da kesin bilgi bulunmuyor. Ordunun muhtemel düşman ülkeleri "yalnış bilgilendirme" maksadıyla "sahte" füzeleri çeşitli bölgelere konuşlandırdığı biliniyor.

Pakistan ve Hindistan MAGATE (Uluslararası Nükleer Enerji Ajansı) üyesi olmasına rağmen nükleer silahların yaygınlaştırılmasını engelleyen anlaşmayı imzalamadılar. Her iki ülke nükleer ürünlerin muhafaza edilmesine dair anlaşmayı da imzalamadığı için nükleer ihracatın uluslararası teşkilatlar tarafından kontrol edilmesine dair anlaşmaya da destek vermiyor.

Pakistan silahlı kuvvetlerinin nükleer saldırıyı gerçekleştirebilecek füzelere sahip olduğundan kuşku duyulmuyor. "Ghauri" füzesinin son modeli nükleer başlık taşıyabilir ve 2300 kilometre uzaklıktaki hedefi imha edebilir.

1999 yılının Mayıs Haziran aylarında Hindistan ile Pakistan arasında Cammu ve Keşmir eyaletlerinde (Kargill bölgesinde) sıcak çatışmalar yaşandı. Bazı uzmanlar çatışmayı dördüncü Hindistan Pakistan savaşı olarak isimlendirdi. Savaşı büyük bir güçlükle de olsa Hindistan kazandı. Savaşın kaybedilmesinden sonra darbe yapan General Pervez Müşerref, Hindistan tarafından aşırı baskının uygulanması durumunda ülkesi tarafından nükleer saldırının gerçekleştirilebileceğini ifade etti.
Bugün Pakistan'da yönetim generaller tarafından sahiplenmese de askeri darbeler geleneğinin 2008 yılının Ağustos ayında Pervez Müşerref'in görevi bırakması ile beraber son bulduğu iddia edilemez. Hindistan Pakistan savaşlarının uzun bir dönem içerisinde devam ettiği de göz önünde tutulduğu zaman İslamabat yönetiminde kimin bulunmasına bakılmaksızın uluslararası teşkilatların bölgeyi yakın takip etmesi gerekiyor. Hindistan sınırlarında yaşanabilecek muhtemel patlama küresel yangının çıkması ile sonuçlanabilir. Bu durumun zamanında önlenmesi gerekiyor.