Nükleer Gerçeklikler

Yaşanan son olaylar, İran ve Kuzey Kore nükleer programlarına yönelik Amerikan liderliğinde sürdürülen stratejinin başarısız olmakla kalmayıp hassaten kötü sonuçlar doğuracağını da telkin etmektedir.

Barack Obama'nın, Kuzey Kore'nin gerçekleştirdiği nükleer teste verdiği tepki, Amerikan yaklaşımını özetledi.

Pyongyang'ın nihâi bir seçimle yüzyüze olduğuna işaret etti.

Şayet Kim Jong-il rejimi nükleer silah arayışından vazgeçerse, Kuzey Kore'nin önünde uluslararası câmianın normal bir üyesi olma ve bir dizi diplomatik ve ekonomik kazanç fırsatları var; aksi durumda diyor Başkan, nükleer silah geliştirme teşebbüsüne devam ederse, "yoğun bir tecridle" karşılaşacak. Washington, Başkan'ın yaptığı uyarıyı BM Güvenlik Konseyi'nin sıkı müeyyideleriyle destekledi.

Obama yönetiminin Irak yaklaşımı biraz daha ustalıklı ve de bir nebze incelikli ancak dönüp dolaşıp yine aynı seçeneği İran'a da sunuyor. Obama'nın Kahire konuşmasında da değindiği gibi kilit farklılık – Tahran, tüm uluslararası antlaşma ve tedbirlere riayet ettiği müddetçe - İran'ın "barışçıl" bir nükleer program sürdürmesine izin verilmesinde yatıyor. ABD, Kuzey Kore'ye karşı böyle bir esneklik hiçbir zaman sergilemedi. Washington'ın amacı Pyongyang'ın nükleer programına tam, doğrulanabilir ve geriye dönülemez şekilde son vermek.

Obama yönetiminin Tahran'a yaptığı teklifler Pyongyang'a yaptığından biraz daha cömertse de sonuç aynı: İşbirliği yapmayı reddettikleri takdirde her iki ülkenin elim bir tecrîde terk edilmesi söz konusu. Fakat Amerikan politika yapımcıları bu tehdidin makul veya uygulanabilir olup olmadığını kendilerine bir sormalılar. Delillere bakılırsa ne makul ne de uygulanabilir duruyorlar.

Washington, Kuzey Kore veya İran'ı politikalarını değiştirmeye zorlayacak bir tecrid düzeyini yakalaması muhtemel değildir. Pekin her ne kadar şu son nükleer bomba ve füze testini yaptı diye Kuzey Kore'ye öfkelendiyse de Çinli yetkililer Kim Jong-il rejimine sahici sertlikte müeyyide uygulanmasına karşı sebâtla muhalefet ettiler. Ve Çin'in tam bir işbirliği olmaksızın, Pyongyang üzerindeki ekonomik müeyyidelerin sadece sınırlı bir etkisi olacaktır.

İran'ı başarılı bir şekilde tecrid etmek daha uzak bir ihtimaldir. Hem Rusya hem de Çin, Tahran'a karşı sert tedbirler uygulamada ayak sürümüşlerdi; mevcut müeyyide sistemi ise fena halde kaçak yapıyor. Dahası, İran, yoksulluğun çarptığı küçük K.Kore'nin aksine, orta çaplı bir güçtür ve bölgede hatırı sayılır bir etkisi vardır.

Washington stratejisinin bu ülkelerin ekonomilerinde sorun yaratması muhtemeldir; ve bu sûretle de her iki rejimi geriye dönüşü olmayacak şekilde uzlaşmaz muhasımlara dönüştürmesi ve onları daha tehlikeli davranışlara sürüklemesi ihtimal dâhiline girer. Amerikan politika yapımcıları rahatsız edici bazı gerçekleri kabul etmeliler. Birincisi, Tahran'ın ve de Pyonyang'ın nükleer hedeflerinden caydırılması gitgide ihtimal dışı görünüyor. Nükleer programlarını sona erdirmek için yapılacak bir askeri harekât hâricinde – Basra Körfezinde ve Kuzeydoğu Asya'da büyük çaplı savaşa yol açabilecek bir adımdır bu – birkaç yıl içerisinde küresel nükleer klübe iki üye daha katılacaktır.

Hal böyle olunca, bu iki ülkeyi tecrid etmenin iyi bir fikir olup olmadığı sorusunu kendilerine sormaları gerekiyor. Özelde ABD adına, iki nükleer güçle hiçbir resmi ilişkimizin olmadığı bir durumu gerçekten istiyor muyuz?

Böylesi bir strateji aşırı tehlikelidir. Bu rejimleri tecrid etmek, gerilimi yükseltecek ve ölümcül bir yanlış hesaplama ihtimalini artıracaktır. Örneğin Amerika ve diğer ülkeler artık iyice fakirleşmiş Kuzey Kore'ye ilave ekonomik müeyyideler uyguladıklarında, Pyongyang diğer kaynaklardan gelir sağlamak için güdülenecektir. Bu kaynaklardan biri de nükleer teknolojiyi parayı veren herhangi bir müşteriye satmaktır.

Pyongyang ve Tahran, Washington'ın, tecrid stratejisini, başarılı addedilemeyecek şekilde diğer firâri nükleer güçlere karşı kullandığının da farkındalar. Amerika ve onun müttefikleri, süreci tersine çevirmek için Hindistan ve Pakistan'a karşı – bu ikisinin nükleer test gerçekleştirmelerinin ardından - 1990'ların sonunda müeyyide uygulamaya çalıştılar. O tedbirler bugün tuhaf ve hoş anılar hükmünde; ABD çok geçmeden her iki ülkeyle yakın bağlar tesis etmek gerektiğine hükmetmişti.

Kuzey Kore ve İran'a tehditler yöneltip, etkisiz müeyyide kampanyaları düzenlemelerine rağmen Amerika'nın ve uluslararası câmianın en nihayet gerçekleri kabul edip küresel nükleer klübün en yeni üyeleriyle anlaşmaya varmaları muhtemeldir. Nükleer güçleri tecrid etmeye kalkmak, söz konusu olan tiksindirici ve ne yapacakları önceden kestirilemeyen İran ve Kuzey Kore olsa bile, abes ve potansiyel olarak tehlikeli bir yaklaşımdır. Daha iyi bir strateji, böyle ülkelerle burnumuzu tıkayıp mâkul denilecek normal diplomatik ve ekononik ilişkiler tesis etmemizdir.

Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın