Nükleer çıkış iç mesajdı

Acaba İran’da yaşanan olayların bir dış politika boyutu var mı, yoksa İran dış politikası iç politikanın ve iç çekişmelerin yansımasından ibaret hale mi geldi? Böyle bir soru eski ABD dışişleri bakanı Henry Kissinger’a yöneltilseydi, kendisi derhal sorunun dış politika boyutunu yalanlayarak yanıt verirdi. Zira dış politikadaki kararlar iç politikaya hizmet etmesi için alınıyor ve bu durum sadece İran açısından değil, Mısır, İsrail ve Türkiye gibi güçlü bölgesel ülkeler açısından da böyle.

Ne var ki, İranlıların muhafazakârlar ve reformcular olarak iki millete bölündüğünün kesinleşmesinin ardından, yukarıdaki soru daha da önem kazandı. İç politikanın dış politika üzerindeki kontrolünün göstergeleri şu iki alanda açıkça görülüyor: İlki rejimin liderlerinin nükleer program konusundaki tutumlarında yaşanan gelgitler ve çelişkiler. İranlı liderler geçmişte, nükleer programın olgunlaşması ve nükleer bomba yapabilecek güçle bilginin edinilmesi için zaman kazanmak amacıyla esnek tutumlar sergiliyordu.

Rusya ve Çin’le ilişkiler bozulabilir
Fakat bu durum artık değişti. Zira ödün vermekten veya diplomatik manevra yapmaktan anlamayan biri olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad da dahil olmak üzere, konuyla ilgili olan her liderin tutumu çelişkili. Ahmedinecad geçen yılın sonlarında uranyum zenginleştirmeyle ilgili olarak Batı’yla Rusya’nın önerdiği anlaşmayı kabul etmeye hazır olduğu mesajı veriyordu. Son iki boyunca da aynı bakış açısını ortaya koydu. Fakat birkaç gün önce İran uranyumu yüzde 20 oranında zenginleştirme kararıyla cepheleşme diline dönerek herkesi, hatta kendisini de şaşırttı.

Peki Ahmedinejad bu darbeyi niçin yaptı? Kesinlikle dış politika hesapları için değil. Zira bu adım, Rusya ve Çin’le ilişkilere zarar vererek ve Batı’nın daha sert yaptırımlar dayatmasıyla geri tepebilir. Ahmedinecad’ın bu adımı sadece iktidar üzerindeki çekişmenin haşinleşmesiyle açıklanabilir.

İç politikanın dış politika üzerindeki kontrolünün ikinci göstergesiyse, İran’ın Arap doğudaki müttefikleri olan Suriye, Hizbullah ve Hamas’a sunduğu büyük mali desteğin düşmesi.

Yüz binlerce muhalif İranlı gösterilerde Lübnan ve Gazze’den ziyade İran’a öncelik verilmesini talep etmeseydi böyle bir gelişme yaşanmayacaktı.

‘Devrim ihracatı’ bitti mi?
İran’ın Suriye, Hamas ve Hizbullah’a verdiği desteğin hacmi esasında sır; dolayısıyla rakamlar mevcut değil. Fakat özellikle de Şam’daki siyasi gelişmeler desteğin fiilen başladığına işaret. Üstelik bu düşüş hızlanacak, zira önümüzdeki iki ay içinde Tahran’a sert ekonomik yaptırımlar dayatılması bekleniyor.

Peki Batı ve İsrail, İran dış politikasının 1979’dan bu yana yaşadığı en büyük değişim olarak görülen bu durumu nasıl ele alacak? Geçmişte, siyasi eğilimler ve devrimi ihraç etme ideolojisi, hem iç politikaları hem de iktidardaki siyasilerin yapısını belirleyen en önemli kriterdi. (Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Haliç, 12 Şubat 2010)

Kaynak: Radikal