Norveç canavarının trajedisi

Norveç’in kitle katliamcısı Breivik’in ardında dehşetli bir trajedi ve aile dramı çıktı. Adamın nefret ettiği şeyler yazıldı çizildi ama esas can alıcı noktaya ve işin püf noktasına yeterince temas edilmedi. Adamın  Müslümanlardan ve komünistlerden nefret ettiği söylendi.  Nazileri sevdiği ve Nazilere sempati beslediği de gayet açık. Bunlar doğru. Lakin meselenin asıl püf noktası Batı’daki aile çözülmesi ve sosyal değerlerin aşınmasıdır. Trajedinin altında bu var. Bu kadar soğukkanlı bir biçimde kitleleri öldürmesinin arkasında yatan saikin dehşetli bir şey olması lazım. Kitlelere karşı nefreti doğuran ve kızıştıran ve tetikleyen özel nedenler olmalı. Aile yüksek kariyerli lakin bir yaşından beri Breivik aile saadeti tatmamış ve tanımamış. Esasında hayatı ve yazdıkları bize Hitler’in hayatını hatırlatıyor. Hitler de Kavgam adlı kitabını hapiste yazmış ve sonradan da bunları icraat safhasına sokmuştu. Norveç canavarı ise hapse girmeden notlar tutmuş ve bu notlara biriken öfkesini kayıt etmiş. 9-10 yıldır toplumdan nasıl intikam alacağını kurgulamış. Peki neden?

Diplomat babası ile hemşire annesi daha bir yaşındayken ayrılmışlar.  Baba Jens Breivik ile anne Wenche Breivik ayrıldıktan sonra Anders Behring Breivik annesiyle üvey babasının yanında kalmış. Biyolojik babasıyla da 15 yaşına kadar ara sıra görüşmüş. Sevgisiz büyümüş ve travmatik bir çocukluk dönemi geçirmiş.  Elbette asıl babasıyla samimi ilişkiler kuramadığı gibi üvey babasından da nefret etmiş. Günlüklerinde buna temas ediyor.  Ordudan emekli bir yüzbaşı olan üvey babası oldukça çapkın birisi olmalı ve annesine ve üvey kız kardeşine zührevi hastalıklar bulaştırmış.  Buradan da üvey babanın ilişkilerde sınır tanımadığı anlaşılıyor.

*

Bu durum Anders Behring Breivik’in arına gitmiş. İçin için işlemiş. Cibilli ve fıtri olan namus hissine dokunmuş.  Bu nedenle de üvey babasına karşı gizli bir nefret duymuş (http://www.independent.ie/world-news/europe/what-turned-anders-breivik-into-norways-worst-nightmare-2833723.html ). Komşuları anneyi tezkiye ediyorlar ve yaşlı ve cana yakın ve yabancıların hoşlandığı bir tip olarak tasvir ediyorlar.  Anders, Norveç yasalarının cinsellik konusunda sınırları geniş tutmasına ve çizmesine tepkili. Ailesinin yaşadığı trajediyi bir ar olarak görüyor ve bunu günlüklerine şöyle işliyor:” Annem ve kız kardeşimin yaşadıkları sadece benim için bir ar olmayıp bilakis kendileri ve ailemiz için de bir ar nedeni ve lekedir…” Yani trajedinin gerisinde bir ar ve namus meselesi ve buna karşı bir tepki var.  Ailesinden topluma ya da merkezden muhite tepkisini şöyle dile getiriyor:” Feminizm ve cinsellik devrimi sonucu aile darmadağın, çöküyor ve can çekişiyor…” Belki de bu yazılarından yola çıkan Norveç kriminologları Anders’in cinsel yaşamı ve anlayışı üzerinde yoğunlaşıyor ve duruyorlar.  Onun kayda değer bir kız arkadaşı olmadığını not ediyorlar. Onun ötesinde onu bu vahşete sevk edenin acaba cinsel iktidarsızlık mı olduğu üzerinde de duruyorlar!  Freud psikanalizi üzerinden gidiyorlar ve meseleyi libidoya bağlamaya çalışıyorlar. Belki de bu analizleri önceden bertaraf etmek üzere Anders günlüklerinde eylem öncesi kızlarla alem yapmaktan söz ediyor.   Bu doğru ise analizcileri yanıltırken ve tekzip ederken diğer taraftan da öfkesine neden olan hususta ahlaki sefaletini ve zaaflarını da ortaya koyuyor. Kendisiyle çelişiyor.   

*

Analizcileri, onun takıntılı bir karakter (obsessive) olduğunu söylüyorlar. Tahmin etmek güç değil. Bir başka karakteristik özelliği ise ‘homicidal’ olması. 68 kişinin katili olan bir canavarı başka türlü nitelendirmek zor. Homicidal eski tabirle demevi yani kan içici bir karakter demektir. Geçmişte 10 yıl kadar İlerleme Partisini ( bizim dille anlatacak olursak Norveç’in İtihat ve Terakki Partisini) desteklemiş ama orada da sebatsızlık göstermiş.  Neden İşçi Partisi hükümetine bu kadar öfkeli ve neden İşçi Partisinin gençlik kollarının etkinliğini bastı ve kana buladı?  Acaba anne ve babasının bu partiyi desteklemesine tepki olabilir mi?  Ülkesinin felaketini bu partide arıyor ve görüyor olabilir.
Keza gevşekliğinden dolayı da Protestanlık kendisini yavan geliyor ve açmıyor.  Hepsini anlamak mümkün de neden İslam düşmanı? Bunun da pisikanalizini yapanlar var. Zülfikar Ali Butto döneminde Norveç’e göçmen olarak giden Pakistanlılarla bazen yolu kesişmiş ve duvarlara yazı yazarken onlarla karşı karşıya gelmiş. Bazıları, Müslümanlara olan öfkesini buna bağlıyorlar. Hafif bir neden ama!  Yani adam her şeye ve herkese karşı  öfkeli. Ve bu öfkesi Utoya’da patlamış.  Kendisini mutsuz edenlerden intikamını böyle almış! Çok kültürlülüğün İslam’ın dünya hakimiyetinin önünü açtığını savunuyor ve buna karşı siperini Utoya’da kazıyor!
Bir aile felaketi işte böyle bir ülke ve dünya felaketi haline gelebiliyor!  Hitler’in çocukluğuna bakanlar herhalde böyle bir trajedi ile karşılaşacaklardır.