Normalleşmeye doğru üç adım

Geride bıraktığımız hafta Türkiye, normalleşmeye doğru üç adım daha attı. Bunlardan birincisi, mahkemece kabul edilen 2. Ergenekon iddianamesi. Başta biri eski kuvvet, biri de ordu komutanı olan iki emekli orgeneralin de bulunduğu 56 sanık zor ve şiddet kullanarak hükümeti devirmeye ve TBMM'yi ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan yargılanacaklar.

Böylelikle askerin siyasi rolünün değilse de askeri darbeler döneminin artık geride kalmakta olduğunu söyleyebiliriz. Böylelikle Türkiye, normalleşmeye doğru önemli bir adım daha atmış oluyor.

"Normalleşme" kavramını bir süredir, Türk demokrasisinin başka demokrasilerde görülmeyen çarpıklıkları, anormallikleri geride bırakma süreci anlamında kullanıyoruz. Bu kavramın dört dörtlük bir tanımı ise geçenlerde, "Darbeler devri kapanmıştır. Yakın gelecekte Türkiye, her işin, onu yapması gerekenlerce yapılacağı bir ülke olacaktır" diyen, Genelkurmay eski başkanlarından emekli Orgeneral Hilmi Özkök yaptı (Hürriyet, 21 Mart). Evet, normalleşme ile kastımız ve niyazımız, "her işin onu yapması gerekenlerce yapılması."

Geçen haftanın normalleşmeye doğru ikinci adımı ise, bir muvazzaf subayın, Kayseri İl Jandarma Alay komutanı bir albayın, insanları öldürüp asit kuyularına atmaktan sorumlu bir çetenin mensubu olma iddiasıyla tutuklanması oldu. Bildiğim kadarıyla 1950'de demokrasiye geçişimizden bu yana, ağır insan hakları ihlalleri nedeniyle tutuklanan ilk subay bu oluyor. Bu da, sivil veya asker, suç işleyen kim olursa olsun, bundan böyle devletten koruma görmeyeceğine dair, hukuk devletine geçiş yolunda umut dolu bir işaret.

Normalleşme yönünde geçen hafta atılan adımlardan biri de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 33 yıl sonra Irak'ı ziyaret eden ilk Türkiye Cumhurbaşkanı olarak Bağdat'a gitmesi ve bu ziyaret kapsamında Kürdistan Bölge Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani ile görüşmesi oldu. Barzani, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin, "PKK ya silahları bıraksın ya da Irak'ı terk etsin" sözlerine katıldıklarını, Irak topraklarından komşu ülkelere saldırılmasını hiçbir şekilde kabul etmeyeceklerini söyledi. Görüşmeyi yorumlayan Cumhurbaşkanı Gül de, "PKK unsuru ortadan kalktıktan sonra ilişkilerimizde sınır olmayacaktır" şeklinde konuştu. Iraklı Kürtlerle giderek normalleşen ilişkiler, hiç kuşku yok ki, PKK'nın tecrit edilmesi, PKK terörünün sona erdirilmesi, dolayısıyla Türkiye'nin güvenliği, normalleşmesi yönünde çok büyük bir adım.

Gazetelerde Gül'ün Bağdat yolunda gazetecilerle konuşurken "Kürdistan"dan söz ettiği yazıldı. Gül ise dönüşünde "Irak'ın kuzeyindeki yerel Kürt yönetimi"nden bahsettiğini söyledi. Gül "Kürdistan" dedi veya demedi, yol açtığı polemik, federal bir yapıya sahip komşu Irak'ın anayasasına göre Kürtlerin yaşadığı bölge yönetiminin adının "Kürdistan Bölge Yönetimi" olduğunun, bölgenin "Kürdistan" olarak anıldığının ve her şeyin adıyla anılmasının "normal" olduğunun bir nebze olsun daha iyi anlaşılmasına yardımcı oldu.

Türkiye'nin istikrarını, güvenliğini ve bütünlüğünü korumasının en önemli koşullarından biri, hiç kuşku yok ki Irak Kürtlerinin dostluğunu kazanmak ve Türkiye'yi bütün Kürtlerin saygısını hak eden demokratik bir ülke haline getirmektir. Iraklı Kürtlere karşı husumet politikası güderek onları Türkiye'ye düşman etmek, Türkiye'nin birlik ve bütünlüğüne kastetmenin belki en kestirme yoludur. CHP ve MHP sözcülerinin, Gül'ün Irak'taki temasları üzerine yaptıkları yorumlar, bu gerçeği idrakten hâlâ ne kadar uzak olduklarını gösteriyor. Bu partilerin Türkiye'de iktidarı hak etmediklerinin bir başka göstergesi de muhakkak ki bu.

BAŞSAĞLIĞI - Geride kalan haftanın tarihe geçecek çok çok üzücü olayı ise, yerel seçim kampanyasını yürütmekte olan Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun bindiği helikopterin düşmesi oldu. Sayın Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının vefatından bütün Türkiye gibi ben de büyük üzüntü duyuyorum. Bu vesileyle ailelerine ve bütün sevenlerine başsağlığı diliyorum.

Kaynak: Zaman