'Nice 10 Aralıklara'

Çocuk yere düştüğünde ağlar, bir yandan da annesine bakar. Annenin çocuğu okşaması bir teselliden öte ilaç mesabesindedir. Düşen insanın bir başka insandan teselli arayışı fıtridir. Anne burada bilindik ve şefkatinden emin olunan, maharetinin sınırlı olduğu bilinse de, yardımda ilk aranandır.

Adil ve barış içinde devinen bir dünyada, her hangi bir etkenle düşüş karşısında insanın yanında şefkatli bir el, toplumsallaşmış erdem bulunur. Acıların dayanışma ile azaldığı, sevinçlerin paylaşımla çoğaldığı gerçeğinden hareketle, insan insana ilaç aciliyetiyle gereklidir, sonucuna varırız.

Bir toplumun kalitesinin ölçümü de burada yatmaktadır. İnsan kalitesinden bahsediyorsak, ölçümü tüketime dayalı rakamlar üzerinden yapmak isabetli sonuçlara götürmez bizi. İnsanın insana ne ulaştırdığına ve zorluk zamanlarında sıkıntıların nasıl atlatıldığına bakmak, o toplum için kanaat edinme imkanı verir.

Modern dönemi bu açıdan değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda, teknik anlamda ileri bir düzeye varıldığını ve teknolojinin mahareti artıkça güvenliğin yerini korkuya bıraktığını görürüz. İnşa edilen dünyada küçülen insanın, kadim dönemlerde rastlanmayan korkulara duçar olduğunu görmekle, seyrin ne yöne gittiğini anlama imkanı elde edebiliriz.

Kartezyen düşüncenin her şeyi parçalayıp bağımsız görmesiyle birlikte, insana has bütüncül bakış açısı, büyük oranda, yara aldı. Varlık tasavvurunda olduğu gibi, olaylar ve olgulardaki parçalı kavrayış insan fıtratındaki bütünlük algısını sarstı. Sonuçta, bağ ve bağlantıları kopuk bakış açısıyla değerlendirilmeyen olaylar, gereken tedavi edici bakışı tedavüle sokmaktan uzak kalıyor.

Dünya her gün daha yakıcı sorunlarla akşamlıyor.

Sorunların kaynağına inmek, ıslah yolunu aramak yerine, anlık sözler, ilgisiz beyanlar ve geçiştirici mazeretler ortaya konuyor. Her soruna karşı bir gün veya hafta var, herkes sırasını bekleyecek ve günü geldiğinde konuşulacak ve geçilecek. Yapay umutlardan bile feragat edildiği yeni bir döneme giriyoruz.

Herkesin herkesi ilgilendirdiği bir dünyada, ülkelerin kendi başlarına bağımsız hareket edebilmesi çok zor. Diğer taraftan, dünyanın felsefi ve idari yapısı iyilik üzere düş görmeye mani bir durum oluşturuyor. Daha fazla şiddet, daha çok ölüm ve dolayısıyla, daha güçlü silahların imalatı.

Göstergeler korkulu bir geleceği gösteriyor.

Nutuklar yerinde ama.

Aralık ayının ilk haftası İnsan Haklarına ayrılmış. Beyanatlar verilecek, geçmişe yönelik eleştiriler serdedilecek ve insanlar, bu defa daha çok sayıda ama Evrensel Bildirgelere sahip olmanın ayrıcalığına malik olarak ölmüş olacaklar. Bu mutluluğu da hak ediyorlar. Nükleer, kimyasal silahlarla ölme ayrıcalığına sahipler, daha ne isteyebilirler.

Savaşlar sadece öldürmekle, sakat bırakmakla yetinmiyor mülteci de üretiyorlar. Günümüzde sayısı yirmi milyona yaklaşan mülteci çaresizliğin kollarında ölüm sırasını bekliyor.

Arap Baharının Körfez marifetine baktığımızda, milyonlarca insanı vatansız, yersiz- yurtsuz ve daha acısı umutsuz bıraktığını görürüz.

Mülteci ölüm tehdidiyle yerinden, evinden koparılan, boşluğa atılan insanın ismidir. Çocuk, kadın, yaşlı çaresiz insanları anlamak, hissettiklerini hissetmek, şiddeti üretenlerin üstesinden gelebilecekleri bir durum değildir. Dahası, kıtalar ötesinden uçakları, alev kusan silahlarıyla ülkelerini ateşe veren insanların ülkelerine gitmek için yola çıkmak, bir başka ölüm yolunu aramak anlamına geliyor.

Mülteci, ince bir umudun peşine düşüp düşmanın zerre kadar merhameti kaldığına ait hüsnü zannını harekete geçirmek çabası güden ve sonunda yanlışa düştüğünü anlayan insandır.

Devlet terörüne maruz kalan ülkelerde karşı direnç oluştu. Ülkelerini korumak için, kendilerini savunmak için oluşan farklı gruplar, haklarına karşı sağır, mazlumiyetlerine sessiz kalan bir dünyada işlerini kendileri görmek istediler. Şiddet şiddeti doğurdu ve çaresiz milyonlarca insan, insan haklarıyla övünen emperyalist güçlerin başlattığı süreçler sonrası ortada kaldı.

Mülteci dünya boşluğuna atılan, orada tutunmaya çalışan ve suçunu anlayamadan denizlerde, karanlık, derin sularda ölen insanın adıdır ve bu adla yargılanacak tüm yaşayanlar. Silah tacirleri, ölüm simsarları barış nutukları hazırlıyorlar, aylardan aralık, konu özgürlük, demokrasi, insan hakları…

Gerçek, karanlıkta yalvaran gözlerle dünyayı sorgulayan milyonlarca mağdur.

Aylardan aralık, insan hakları anlatılacak, bağımsızlık bildirgeleri okunacak karanlık dönemlere vurgu yapılacak. Sinsi bir gülüşle sanki ne güzel ölüyorsunuz daha ne istiyorsunuz? durumu atmosfere hakim olacak. Ama mültecinin kalbi delip geçen gözlerine, hiçbiri bakamayacak.

Denizden mezarlar bu çağda oldu.

Ne kadar ileri gittiğimizin göstergesidir bu.

O kadar ileri gittik ve haddimizi öyle aştık ki, her düşüşteki acıda yanımıza yaklaşan bir şefkat eli yok.

Yalnızız.

Sadece, ülkemizi, evimizi terk etme ve ölüm bekleme hakkımız güvence altında.

Aylardan aralık, insan hakları gününün resmi geçidine hoş geldiniz.

“İnsanın insanı dünyadan kovma” hakkına eriştiği, boşluğa fırlattığı gün hepinize, hepimize kutlu olsun.

Ey kapılarını sıkı sıkı kapatan sözümona Müslüman ülkeler.

Görmeyen, duymayan, hissetmeyen; ölüm kadar işleve sahip olmayan kardeşler.

Sizin de insan hakları gününüz kutlu olsun.