İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu beklenen konuşmasını sonunda yaptı. Fakat konuşma Arapların dikkatini çekmedi. Acaba bunun sebebi Arapların Netahyahu'yu ciddiye almamaları mı, yoksa İran seçimlerinin önemli gelişmeleriyle iştigal ediyor olmaları mı?
Netanyahu'ya birçok tepki gösterildi. En belirginleri, Filistinli Başmüzakereci Saib Erekat'ın "Söylediklerini kabul edecek tek bir Filistinli bile bulmak için 1000 yıl beklemeli" yollu alaylı açıklaması. Fakat konuşmada olumlu ve olumsuz noktalar var. En önemlisi Filistin devletinin kurulmasına onay verdiğini açıklaması. Olumsuz noktalarsa, Kudüs'ün İsrail'in başkenti olmasında ısrar etmesi, Filistinli mültecilerin İsrail'e dönüşüne karşı çıktığını açıklaması, Arapların İsrail'in Yahudi kimliğini kabul etmesinde ve Filistin devletinin silahsızlandırılmasında ısrarı.
Doğu Kudüs müzakere edilemez
Ne kadar ağır olursa olsun bu tutumlar ön şart değil, müzakere noktaları. Netanyahu, Ortadoğu Özel Temsilciliği'ne Arapların güvendiği George Mitchell'ı getiren ABD gözetiminde müzakerelere başlanması için
ilk adımı attı. En zor talepse, Kudüs'ün tamamının İsrail'in başkenti olması talebine tutunması. Filistin Yönetimi'nin bunu kabul etmesi imkânsız. Doğu Kudüs Filistinlilere iade edilmeden, tek bir Filistinli bile barış anlaşması imzalamaz. Fakat bekleyeceğiz, müzakerelerde gelişmeler yaşanabilir.
Mültecilere gelince; Netanyahu mültecilerin 1948 topraklarına dönüşünü reddetse de kurulacak Filistin devletine dönüşe karşı çıkmadı. Önceki müzakereleri takip edenler, mültecilerin İsrail'e dönüşünün Arap şartı olmadığını görür. Tartışmalar genelde işgal altındaki topraklara, yani Gazze ve Batı Şeria'ya dönüşe yoğunla-şıyor. Peki Netanyahu niçin mültecilerin İsrail'e dönüş eğilimini kasıtlı olarak abarttı? Görünen o ki, bu tutum kendisini seçen İsrail sağına mesaj. Aynı anda, mültecilerin devletlerine dönüş hakkını reddeden önceki tutumundan geri atmış oluyor.
Tuzak gibi görülmemeli
İsrail'i Yahudi devleti olarak tanımaksa kapalı bir konu. Bu talebin kabul edilmesi imkânsız; zira bugün İsrail nüfusunun yüzde 20'sini oluşturan İsrailli Arapların kovulması anlamına gelecek.
Tartışmalı noktaysa Netanyahu'nun Filistin devletinin silahsızlandırılması şartı. Bill Clinton döneminde de bu şart sunulmuştu. Tarafsız bakarsak, İsrail'in askeri gerekçeyle bu devleti ezip geçme mazereti bulamaması için Filistinlilerin çıkarı devletlerinin ordusuz olmasında. Buna karşın, bu devletin ordusuz olmasının karşılığı uluslararası toplumca korunması, İsrail'le bu devleti birbirinden ayıran bir uluslararası gücün konuşlandırılması olacak.
Dolayısıyla Netanyahu'nun Kudüs dışındaki şartları görüşülebilir. Bütün müzakereler genelde zor şartlarla başlar. Netanyahu'nun konuşmasıyla olan sorunum onun şartlarında değil, ciddiyetine dair duyduğum kuşkularda. Üzerindeki Amerikan baskının kalkması için, Filistinlileri şartların bu şekilde kalacağı ve müzakereleri reddetmeleri yönünde kışkırtma tuzağına düşürmesinden endişeliyim. (Londra'da Arapça yayımlanan Şark ül Evsat gazetesi, 18 Haziran 2009)
Kaynak: Radikal