Peygamber Efendimiz (sas), fitnelerden kurtuluş yolu olarak ashâbını Kur'an-ı Kerim'e yönlendirir ve O'nun hakkında şu noktalara dikkat çekerler:
"Kur'an'da sizden öncekilerin hayatlarının özü mahiyetinde, onların tarihlerinin en önemli, ibret dolu sahneleri vardır. O'nda hayatlarının özü mahiyetindeki en önemli safhalarıyla sizden sonrakilerin tarihi de yer almaktadır. O, aranızda hakem, hakim ve hüküm kaynağıdır. O, hak ile bâtılı, doğru ile eğriyi ayıran ölçüdür, kesin hükümdür; O'nda hafife alınacak hiçbir şey yoktur. Kim, zorbalardan ve zorbalıklardan çekinerek O'nu terk eder, O'na itimat ve dayanmayı bırakır, O'nda yitirdiklerini başka yerlerde aramaya kalkarsa, Allah onu helâk eder. Kim, O'ndan başka bir kaynakta, başka bir yerde hidayet ararsa, Allah onu saptırır. O, Allah'ın sapasağlam, kopmaz ipidir. O, baştan sona hikmet yüklü bir hatırlatma, öğüt ve talimat kitabıdır. O, kendinde asla eğrilik bulunmayan dosdoğru yolun ta kendisidir. O, kendisine bağlananları zan, arzu, heves ve kaprislerine uyarak sapmaktan korur. Diller ve sözler, ifadeler, yanlışa düşmekten, kelime ve mefhum kargaşasından, yanlış anlatım ve anlaşılmalardan onunla korunur. Âlimler, O'na asla doyamaz, (doymak şöyle dursun, O'nun içine girdikçe O'nun karşısında ne kadar aç ve susuz, O'na ne kadar muhtaç olduklarını daha çok anlarlar). Kur'an, tekrar etmekle, (tekrar tekrar okunmak ve üzerinde çalışılmakla) asla eskimez, usanç vermez; (tam tersine, sürekli tazelenir; "zaman ihtiyarladıkça o gençleşir"). O'nun insanı hayretten hayrete düşüren güzellikleri bitmek bilmez. O öyle bir Kitap'tır ki, cinler O'nu dinlemeye kendilerini saldıkları zaman şöyle demekten kendilerini alamadılar: "Biz, her bakımdan harikulâde bir Kitap dinledik; her hususta doğru yolu gösteriyor; dolayısıyla hemen O'na iman ettik." O'na dayanarak, O'nu kaynak alarak konuşan doğru konuşmuş olur. O'nu hayatına tatbik eden, mutlaka karşılığını alır. Kim O'nunla hükmederse adaletle hükmetmiş olur. Ve kim O'na çağırırsa, her bakımdan dosdoğru yola çağırmış olur." (Bu hadis-i şerifin geniş bir izahı, Fethullah Gülen Hocaefendi'ye ait Prizma adlı eserin 4. cildinde yer almaktadır.)
Bediüzzaman, ehl-i hakikatin Raşid Halifeler'den ilk üçünü şahsî kemalât noktasında Hz. Ali'den biraz önde gördüğünü ifade ile, Hz. Ali'nin bir de Ehl-i Beyt'in manevî şahsiyetini temsil mevkiinde olduğuna ve bu noktada kimsenin O'nunla tartıya giremeyeceğine dikkat çeker ve "Çünkü" der, "bu noktada O, bir hakikat-ı Muhammediye'yi temsil etmektedir." Peygamber Efendimiz'in sahip bulunduğu hakikati bir açıdan temsil insana peygamberler dışında kimse ile tartıya bile alınmayacak bir üstünlük kazandırıyorsa, her harfiyle Cenab-ı Allah ile münasebet hattı olan, Allah hakikatiyle alâkadar bulunan Kur'an-ı Kerim'in önemini izaha herhalde gerek yoktur. Sevip hürmet ettiğimiz bir insandan gelen bir mektuba ne kadar değer veririz; Kur'an-ı Kerim, her bir insana Âlemlerin Rabbi'nden mektuptur. Kur'an okuyan Allah ile konuşur; O'nunla samimî meşgul olan, Cenab-ı Allah'ın ders halkasında demektir.
Kur'an'ı okumasını olsun bilmeyen bir Müslüman düşünmek zordur. Her Müslüman, her gün düzenli olarak mutlaka O'ndan bir bölüm okumalı ve O'nu bu şekilde sürekli hatmetmelidir. Ayrıca O, kendisine müracaat edilecek, kitaplar içinde kendisine en fazla zaman ve mesai ayrılacak Kitap'tır. Yine Bediüzzaman hazretlerinin değerlendirmesiyle, başka bütün kitaplar ancak O'na dürbün olmalıdır.
Nice nesillerimiz, Kur'an'dan uzak düştü; bir hadis-i şerifte haber verildiği gibi, Kur'an bir vadide, nice nesiller başka vadilerde gitti. Bizzat Kur'an'da yer aldığı üzere, insanlar Kur'an'ı arkalarına attı.
Kur'an öğrenmek için yaz ayları, kış ayları olmaz ama, ne var ki, bir Kur'an medeniyeti kurmuş, asırlarca O'nunla ayakta kalmış ve O'na bayraktarlık yapmış olan ülkemizde hâlâ Kur'an ile nesiller arasına çekilen demir perdeler var. Bunların da bir gün ortadan kalkacağı ümidiyle, hiç olmazsa yaz aylarını Kur'an öğrenmek ve öğretmek adına çok iyi değerlendirmek gerekiyor.
Kaynak: Zaman