Amerika'nın bütün dünyada umut uyandıran siyahi Başkanı Barack Obama'ın ilk icraatı, Bush yönetiminin 'olumsuz-lanması' üzerineydi. Obama, hak hukuk adına edinilmiş ne varsa yerle yeksan eden Guantanamo esir kampının kapatılması emrini verip, 'modern' diye yutturulmaya çalışılan işkenceli sorgu yöntemlerini yasakladı. Samimi ve takdire şayan bu kararları, Bush yüzünden ağır yara almış 'özgürlük, eşitlik, insan hakları' gibi değerlerle ifade edilen 'Amerikan imajını' düzeltme maksadı taşıyor. Zira başkanlık yemini konuşmasında zikrettiği üzere 'ülkesini ekonomik krizden çıkarıp dünyada saygınlığını geri kazanmış lider ülke' kılabilmek için 'Amerika'yı Amerika yapan değerlere sarılmaya' ihtiyacı var. Tabii insanın aklına tanınmış bir reklam sloganı gelmiyor değil: 'İmaj hiçbir şeydir, susuzluk her şey'!
Obama'dan çok umutlu olanlar yeni Amerikan başkanına adeta 'Superman'lik misyonu yüklüyor, mucize beklemekte beis görmüyor. Umut taşımayanlar ise onun Bush'tan tek farkının neoconların 'sopayla yutturduklarını' 'iknayla içirtmek' olacağını savunuyor. Misal Obama yönetiminde destur bismillah Pakistan'ın vurulmasını yeni başkanın Bush'un 'önleyici saldırı' ile tezahür eden ve anlamını tek taraflı askeri güç kullanımında bulan 'terörle mücadele' politikalarını sürdüreceğine yordu.
Lakin yeni başkana en başından haksızlık etmemek lazım. O hiç aksini iddia etmedi ki! Ve bir şekilde referans aldığı Bill Clinton, Irak'a, Afganistan'a, Sudan'a çiçekler fırlatmamıştı. Şunu iyi idrak etmeli. Obama yönetimi yetkilileri dış politikalarını tarif için 'soft power' (yumuşak güç) ifadesini kullanmıyor. Bunun yerine 'smart power' (akıllı güç) diyorlar. Bu kavram Obama yönetiminin dış politikada manevra alanını genişletecek. 'Askeri güç kullanımı' hep bir kenarda dururken, Obama, İran, Irak, Afganistan, Afrika Boynuzu gibi Amerikan çıkarları açısından önemli yerlerde eski usul havuç-sopa diplomasisiyle işe koyulabilecek. Yahut yine aynı 'akıllı güç' çerçevesinde artık biraz afilli olmuş Rusya ve Çin ile ilişkilerde daha dengeli tutum takınacak.
Bunlardan en memnun kalacaklarsa Avrupalılar olacak. Obama başkanlık yemini konuşmasında Avrupalılara boşuna şöyle hitap etmedi: "Bizim gibi kısmen bolluk içinde yaşayan uluslara diyoruz ki, kendi sınırlarımız dışındaki acılara daha fazla ilgisiz kalamayız.." Obama 'acıyı kim yaşıyor, kim yaşatıyor, acı niye yaşanıyor' gibi soruları sormuyor elbette, bu mesele onun için hayli karışık olsa gerek. Ama şurası açık ki, Obama ile liberal müdahalecilik dönemi yeniden açılıyor. Bush'tan fark üslupta olacağından, Obama yönetiminin askeri gücü 'işine geldiği zaman, işine geldiği yerde' kullanması da kolaylaşacak.
Yine de işler Ortadoğu coğrafyasında biraz çetrefilli elbette. Bush'un kulak tırmalayan 'demokrasi' söyleminde, enerji kaynakları yüzünden Arap diktatörlükleri ve monarşilerine 'istisna' yapılıyordu.
Durum 'Bu yönetimler yıkılırsa yerine radikal İslam gelir' tehdidiyle de 'meşrulaştırılıyordu.
Lakin Bush yaymaya çalıştığı 'ılımlı İslam'dan ziyade 'radikalleşmeye' yol açtı.
Obama'nın başkanlık yemini konuşmasında öne çıkarılan daha ziyade Müslüman dünyaya hitaben sarf ettiği "Karşılıklı çıkarlar ve saygı temelinde ileriye doğru yeni bir yol arıyoruz" lafı oldu. Lakin bence en mühimi şu kısmı: "Yolsuzluk ve aldatma ile ya da muhalifleri susturarak iktidara yapışanlar, bilin ki, tarihin yanlış tarafındasınız. Fakat yumruğunuzu gevşetirseniz, bilin ki size elimizi uzatacağız." Şimdi Obama'nın betimlemeleri insanın aklına Amerika'nın Arap ve İslam coğrafyasındaki en sıkı müttefiklerini getiriyor. Mısır'ın başından eksik olmayan Hüsnü Mübarek, Suudi ve Körfez monarkları... O vakit bu konuşmadan çıkarılacak doğal sonuç, Obama'nın bölgede seçimle işbaşına gelmiş, ezici bir çoğunlukla halklarının meşru temsilcileri konumundaki siyasi hareketleri desteklemesini beklemek olmalı. Misal Filistin'de Hamas. Bekleyip göreceğiz. Ne demişler, 'Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz'.
Radikal