Neo-oryantalizme IŞİD takviyesi

Her kavramın popülerleştiği oranda içeriği kayboluyor. Muhtevası anlam yüklü olan her şey buharlaşıyor. Bölgemizde yaşadıklarımız içeriği boşaltılmış değerler, ilişkiler ve çıkarlar üzerinden değerlendiriliyor. Her gelişmenin dar stratejik sonuçlarını, amaçlarını gözeterek okuyor; buna karşı strateji üretmeye çalışıyor zihinlerimiz. Oysa stratejiyi etkileyen, belirleyen değer, tecrübe yok farz edildiğinde Makyavelist ahlaksızlığa düşmemek ne mümkün.

Arap baharıyla başlayan süreç, Suriye'deki iç savaş sonrası gelişmeler ve güncel olarak da IŞİD denklemi ve Amerika'nın karşı stratejisini güç ilişkilerine indirgeyerek okumak; bizi, kurgusuna dahil olmadığımız bir senaryonun içinde figüran olmaya iter.

Son olarak medyada kullanılan IŞİD odaklı haberlerin veriliş tarzı ve başta siyasi karar vericilerin kullandıkları dilin, geliştirildikleri söylemin analizi yapıldığında olayın aslında bir medeniyet perspektifi sorunu olduğu ortaya çıkıyor. Herkesin olur olmaz her durum için kullanıp içini boşalttığı 'medeniyet' bakış açısının en iyi tezahür ettiği, ne olup bittiğine ancak bu bakış açısıyla değerlendirdiğimizde anlayabileceğimiz durum tam da burası.

Önce medyanın kullandığı dile bakalım...

Hem Batılı liderlerin hem de medyanın IŞİD haberlerinde söylem ve içerik olarak neo-oryantalizm capcanlı karşımızda duruyor. Başından beri IŞİD'in ne denli vahşi, barbar, pornografik bir cinayet şebekesi olduğu bolca işlendi. Bu, salt 'terör örgütü' olarak takdim edilen bir yapının cinayetlerini mahkûm etmek ya da buna yönelik operasyonlara karşı zihinleri ve kamuoyunu hazırlamak için yapılmış bir propaganda tekniğinden ibaret değildi. Dikkatlerden kaçmamıştır... Kadın ve kadın bedeni üzerinde üretilen haberler çok tanıdık. Özellikle Yezidi, hatta Şii kadınların alıkonması, bir tür cinsel köle olarak kullanılması haberleri epeyce öne çıkarıldı. Hatta bu örgüte katılan, Batı'da yaşayan Müslüman kökenli kadınların bedeni üzerinden yapılan haberler realite ile medya dilinin arasındaki uçurumu bir kez daha göz önüne seriyor.

Neo-oryantalizmi yeniden üreten bu dil sadece bir propaganda aracından ibaret değil elbette. Batı'nın kültürel kodlarına hitap edilerek yeniden üretilen 'cihatçı İslam' imajı aslında İslam'a dair var olan, bastırılan, açıkça itiraf edilemeyen yargıların yeni formuyla üretilmesidir. Propaganda, reklâm, siyasal kampanyanın hitap ettiği muhatap kitlenin kültürel kodlarını deşifre ettiği oranda başarılı olduğu doğrudur. Afrika'daki Boko Haram'dan Ortadoğu'daki benzerlerine ve Afganistan'daki Taliban'a kadar uzanan ve aslında birbirinden çok farklı anlayışları aynı paket içinde sunan bir kavrayış, anlayış görmezden gelinemez.

Gerek imge, gerek söz düzeyinde üretilen neo-oryantalist söylem, asla dair ne kadar değer varsa tümünü sabote etmeyi amaçlıyor. Bu kadar kaba bir ajitasyonun eğitim ve enformasyon kapasitesi açısından en gelişmiş ülkelerde neden kolay ve hızla kabul edilebildiği sorusu medeniyet bağlamından bağımsız açıklanamaz.

Bu hal bizzat Müslümanların kendi durumları ile yakından alakalı. Taliban yahut IŞİD gibi anlayışları doğru çözümleyebilseydi Müslümanlar muhtemelen haklı davalarında aşağılanır duruma düşmezlerdi. IŞİD gibi yapıların neo-Selefi anlayışlarının medeniyet perspektifinden yoksun olmaları, kendilerini çağın dışına itmelerine ve uğrunda eyleme geçtikleri çağrıyı da harcamalarına sebep oluyor. Yaşanmakta olan her şeyi dış güçlere bağlama kolaycılığı bir yana, kendi din anlayışlarını mutlaklaştırıcı, tarihi, geleneği, birikimi yok sayan derinliksiz, tekfirci anlayış oryantalistlere de bolca malzeme vermeye yetiyor.

Bu anlayış sadece oryantalistlere malzeme vermiyor elbette. Zaten var olan önyargının neo-oryantalist bakış açısıyla yeniden üretilip piyasaya sunulması, İslam'ın tüm değer ve teklifinin rehin alınmasına imkân veren bolca malzeme sunuyor. Elbette direnişin siyasi, sosyal, psikolojik gerekçeleri var. Bu gerekçelerin İslam'ın değerlerini rehin alacak, sabote edecek; daha doğrusu karikatürleştirecek bir seviyeye inmemesi de derinlik isteyen bir meseledir. İşte, medeniyet perspektifi tam da burada devreye girer. Medeniyet perspektifi olmayan bir hareket ne çağı yakalayabilir ne çağa bir şey söyleyebilir; sadece iddiasını zamanın dışına fırlatır, hükümsüzleştirir.

Neo-oryantalizm ise bu derinliksiz, tekfirci sekter anlayışın siyasasını ve askeri yapılanmaya bürünmüş şeklini İslam'ın, İslamcılığın tüm iddialarını, tekliflerini mahkûm etmek için kullanır.

Sadece kullanmakla kalmaz... Finans kapitalizminden beslenen küresel ekonomik düzenin sömürüsüne, liberal siyasanın ikiyüzlülüğüne, adaletsizliğine karşı çıkan, bir teklif sunan hakikati boğar. Batı'nın medeniyetinden beslenen neo oryantalizm de öfke ve şiddetten beslenen, derinliksiz, medeniyetimizin tahayyül ve tasavvurundan bîhaber ama örgütlü, reaksiyoner kitleleri dine karşı kullanacaktır. Neo-oryantalist söylemin arka planında var olan medeniyet anlayışındaki süreklilik karşısında alternatif olma iddiasındakilerin ait olduğu medeniyetleriyle sahih bağlantıları olsaydı durum karikatürleşmezdi, öfkenin kör ettiği bir idrake teslim olmazlardı. DEVAMI>>>