Önceki yazımda Konya'nın münbit ruhunu ve özetini oluşturan 65 sivil toplum kuruluşunun organize ettiği "Modernleşme, Küreselleşme ve Değişim" başlıklı konferans dolayımında edindiğim izlenimlerime ancak giriş yapabilmiştim.
Konya, konferans vermek için sık sık uğradığım ve "ikinci adresim" olarak gördüğüm şehirlerimizden biri. Konya'ya her gidişimde yeni bir Konya'yla karşılaşıyorum. Son gidişimde, rezidanslar dikkatimi çekti. Uçaktan en az beş rezidans saydım.
İstanbul'da da bir rezidans patlaması var: Ormanlar yakılıyor, rezidanslar dikiliyor. Bir zamanlar, dünyaya ruh üfleyen, etik, estetik ve adalet ilkelerini hayata geçirerek "kâinâtın merkezi" olan İstanbul, şu ân dünyanın en ruhsuz, en fazla taş yığını hâline gelmiş kenti. İstanbul'daki rezidanslar bu ruhsuzluğun "ayna imgesi" gibiler. Televizyon reklamlarına da yansıyan bu rezidansların kimliği, kişiliği, asaleti, şahsiyeti, tarihi, hafızası, derinliği yok. Yüksek binalar yığını sadece. Merkezde bir havuzu, parkı, bahçesi, oyun alanları var bu rezidansların. Ama camileri yok. İyi ki yok, diyorum; çünkü bu rezidanslara yerleştirilecek cami, o yüksek ve ruhsuz taş yığınlarının arasında zaten kaybolup gidecek...
Nur topu gibi ama nursuz ve ruhsuz bu yeni toplu yerleşim merkezlerimiz, bize bu toplumun nereye doğru sürüklendiğini göstermesi açısından göstergebilimsel olarak çok şey söylüyor: Toplumun en varlıklı kesimlerinin, ülkeye çeki düzen veren seçkinlerinin ve bu yeni ruhsuz yerleşim merkezlerinin, Sinan gibi dünya tarihinin en büyük mimarlarıyla, dolayısıyla o dâhî mimarın mimârî olarak hayat verdiği, ruh üflediği, hayatiyet kazandırdığı, etik, estetik ve adalet ilkelerini hayata geçirdiği Osmanlı medeniyetiyle en küçük yakınlıkları, akrabalıkları, ilişkileri yok demek ki. Çok yazık!
İşte Konya'daki rezidanslar, tam bu noktada, bu toplumun medeniyet ruhunun ve birikiminin bir izdüşümü olmasından ötürü Konya modeli diye nitelediğim olgunun sadece bir örneğini oluşturuyor: Merkezde rezidansa hâkim büyük bir cami yer alıyor; etrafında çok da yüksek olmayan binalar, bahçeler, oyun alanları halkalanıyor: Konyalılar bu tarz mini-siteleri inşa ederken Hz. Mevlânâ'nın pergel metaforundan ne kadar ilham aldılar, bunu bilemiyorum ama bu mini-sitelerde pergelin sabit ayağı sembolik olarak muhkem bir yere basıyor, diğer ayağı ise etrafını bir mevlevî derviş gibi dolaşıyor.
İşte bu, mekânın ve malzemenin İslâmî bir ruhla yeniden-organize edilmesinin ve İslâmî bir duyarlıkla fonksiyonel olarak kullanılmasının bir örneğidir. Konyalıları, bu "mini-şehir" modelini geliştirdikleri için kutluyorum ve diğer şehirlere bu modele yakından bakmalarını ve bunu geliştirmelerini öneriyorum.
Konya modeli diye nitelediğim olgunun küçük ama önemli bir örneği bu yeni rezidanslar. Konya modelinin sunduğu asıl önemli örnekler, daha derinlikli, daha kalıcı ve daha umut ve ufuk vaadedici sosyo-kültürel ve entellektüel düzlemde karşımıza çıkıyor: Özellikle de eğitim alanında.
Türkiye'nin en köklü sorunu eğitim sorunudur. Türkiye'deki seküler eğitim sistemi, metamorfozlaştırıcı ve yabancılaştırıcı sömürgecilerden kalma bir eğitim sistemini andırıyor: Bu ülkenin çocuklarına, bu ülkenin medeniyet ruhunu, tarihî derinliğini, kültürel zenginliğini öğretecek, özümsetecek bir eğitim tasavvuruna dayanmıyor. Aksine bütün bu dinamikleri sonuç itibariyle dinamitleyen ve bizi Batılıların ikinci sınıf karikatürü hâline getiren, çocuklarımıza asil bir ruh, heyecan, iddia ve ideal kazandıramayan niteliksiz insanlardan oluşan bir niceliksel yığın üretiyor.
Konya'daki 65 sivil toplum kuruluşunun büyük çoğunluğu eğitime ve medyaya yatırım yapıyor. Yapılan yatırımlar, öyle az buz değil. Üniversite kurmaktan, yoksulların ev bark kurabilmelerine, evlenmelerine, özenle seçilen öğrencilere hatırı sayılır miktarlarda burslar verilmesine kadar ciddî bir yatırım yapıyor Konya'nın insanı insana.
Öncü bir kuşağın hazırlanmasının yolu, eğitime ve medyaya yatırım yapmaktan, esaslı bir medeniyet fikrinin geliştirilmesine ve hayatımızın her alanına dalga dalga yayılmasına öncülük edecek bir öncü varoluş kuşağının hazırlanmasından geçiyor. Konyalılar, hem insana, hep topluma, hem mekâna, hem de nitelikli insan yetiştirecek kurumlara yatırım yaparak bütün Türkiye'ye bir model sunuyorlar.
Daha kalıcı, daha kapsamlı ve ülkenin geleceğine daha esaslı bir ruh üfleyecek, öncü bir varoluş kuşağı yetiştirecek çalışmalara öncülük eden gönendirici ve sevindirici bir örnek oluşturduğu için "Konya modeli"ni önemsiyor ve bu modele imza atan Konya'nın "isimsiz kahraman"larını yürekten kutluyorum.
Kaynak: Yeni Şafak