Ne yapmamalı?


Önce Aktütün hadisesiyle ilgili bir hususun altını çizmek istiyorum.
Sadece askeri tarihin değil, siyasi, iktisadi hatta kültürel tarihin dilimize düşürdüğü bir söz var: Baskın basanındır!.. Siz basarsanız siz kazanırsınız, karşınızdaki basarsa o kazanır. Tersi istisnadır. Türk ordusu PKK'yla savaşa girip yenilmiş falan değil.
Bu baskın yenmeyebilirdi elbette. Tedbirsizlik, ihmal, istihbarat değerlendirmesinde hata v.s.
Hepsi mevcut. Zira Aktütün'ün üç değil dört bir yandan ve günler öncesinden kuşatıldığı belli. Örgütün karakola giden köy yolunu mayınlamış olması başka nasıl izah edilebilir.
Ordu herhalde Aktütün'de ne yaşandığını, aklımıza gelen ve gelmeyen ihtimallerin tamamını soruşturacaktır. Ve umuyorum ki Org. İlker Başbuğ'un göreve gelmesini müteakip silahlı kuvvetlere hâkim olmaya başlayan anlayış ve üslup değişikliği doğrultusunda yapılacak tahkikatın neticesi kamuoyuyla paylaşılır.
Şimdi ' Ne yapmamalı' noktasına gelebilirim.
Önümüzde Anayasa Mahkemesi'nde karar aşamasına gelmiş olan DTP davası var. Ve mer'i hukuk açısından bakıldığında kapatma kararı çıkmaması sürpriz olur. Ancak bilmeliyiz ki karar hangi yönde çıkarsa çıksın PKK bunu kendi meşrebince kullanacaktır.. Mahkeme kapatmaya hükmettiği takdirde karar Kürtlerin Türkiye'de demokratik zeminde siyasi temsil imkanına sahip olmadıkları, dolayısıyla dağa çıkmaktan başka seçenek kalmadığı söylenecek; aksi yönde bir karar çıkarsa, DTP örgüt tarafından muhtemelen daha ileri ve kışkırtıcı adımlar atmaya zorlanacaktır.. Yabancıların 'Şeytan seçeneği' dedikleri durumdur bu.
İki kötüden birini seçmek zorunda kalmak!..
Akıl DTP'nin kapatılmaması yönünde çıkacak bir kararın daha hayırlı olacağını gösteriyor. Zira DTP'nin 'kale' saydığı Diyarbakır'ı bu defa kaybetme ihtimali kuvvetli... İlde AKP'yle DTP arasındaki oy farkı kapatılamayacak düzeyde değil; yüzde 8... Bu nedenle bence yerel seçimlerde bir çok kişinin gözü, kulağı İstanbul, Ankara gibi büyük kentlerin değil Diyarbakır'ın üzerinde olacak. DTP'nin kapatıldığı ortamda PKK yeni kurulacak bir parti veya gösterilecek bağımsız adayın seçimi kaybetmesini az-çok izah edebilir. Ama batıdan gelecek gazeteci ve gözlemcilerin merkezi idarenin halka baskı yapmadığına tanıklık edecekleri bir ortamda DTP seçime iştirak edip kaybederse çıkacak sonucun mazereti bulunamaz...  
Bütün bunlar düşünüldüğünde Diyarbakır seçimini sadece DTP'nin değil PKK'nın, Barzani'nin, örgütün Avrupa'daki bütün uzantılarının meselesi olarak görmek gerekir. Ve sandığa giden yolda PKK herhalde sadece DTP'nin son bir haftada Balıkesir Altınova'da ya da Adana'da patlak veren hadiselere benzer olayları malzeme yaparak Kürt kimliğine tahammülsüzlük temalı propagandasına güvenemez. Bu nedenle önümüzdeki aylarda örgütün baskı adına akla gelebilecek her şeyi Diyarbakır'da ve dağda sergileyeceği kanısındayım.
Bütün bunları bir ihtiyat payıyla söylüyorum. Onun nedeni de AKP'nin daha doğrusu Tayyip
Erdoğan'ın Diyarbakır konusundaki kararlılığının devam edip etmeyeceğini bilmeyişim. 
Başbakan'ın, DTP'nin Diyarbakır'da seçim kaybetmesi halinde bir şiddet fırtınası doğabileceği ve bunun Diyarbakır'la sınırlı kalmayabileceği endişesiyle farklı bir tavır benimsemesi ihtimali az; ama yok da değil.
Sonuç olarak geldiğimiz kritik noktada ilk adım olarak DTP'nin Anayasa Mahkemesi kıskacından kurtulmasının en hayırlı sonuç olacağı kanısındayım. Ancak bunun ne terör ne Kürt meselesine çözüm olmayacağını da biliyorum. Yıllardır yazageldiğim çözüm önerilerimi tekrar etmemin bir faydası yok. Bunların genelde ummadığım zeminlerde kabul gördüğünü de biliyorum. Karar mevkiindeki kişilerin sohbet ortamında konuşup resmi zeminde sustuğunu da. Siyasetin önemi bu noktada ortaya çıkıyor. Erdoğan gerginlik doğuran sıradan polemiklerin kendisine ve partisine fayda sağlamadığını görmesine rağmen perakende işlerden başını kaldıramadı. Çevresi de başbakanın önüne bu en temel meselede bütüncül bir proje koymayı başaramadı. Kürt meselesi sadece ekonomik, sosyal bir mesele değil siyasi bir mesele. Ve bu konuda çözüm için devlet katında üretilecek bir projeye ihtiyaç var. Kınama bildirilerinin, silah bırakma çağrılarının, 'aydınlarla' laklakın, ya da Güneydoğuya yeni destek paketleri açmanın vakit kaybı dışında bir manası yok. Bunlar, Necmettin Erbakan'ın siyasi literatüre kazandırdığı deyimle 'avara kasnak' işler.

Kaynak: Radikal