NATO ülkelerinin liderleri 28 üyeli örgütün karşı karşıya kaldığı ciddi sorunları ele almak üzere her iki yılda bir toplanıyorlar. Bu NATO zirveleri hep önemli olmuştur ve hep galipler ve mağluplar üretmiştir. En son Varşova'da tertiplenen zirve de istisna değildi.
Beklendiği üzere netice içi karışık bir heybeden ibaretti: ne daha iddialı bir NATO görmek isteyen tarafları ne de Vladimir Putin gibi karşıtları bütünüyle tatmin edecek bir heybe. Yine de kartların nasıl karılacağı incelemeye değer nitelikte.
Varşova'daki zirvenin kazananları listesinin tepesinde örgütün Doğu Avrupalı üyeleri başı çekiyor. En az altı yıldır NATO'ya, kendi ülkeleri dahilinde daha fazla askeri koruma sağlayamadığı için sitem edip duruyorlardı. Estonya, Letonya, Litvanya ve Polonya artık kalıcı olarak Amerika, İngiltere, Almanya ve Kanadalı 1000 askerden mürekkep uluslararası bir tabura ev sahipliği yapacak. Rus saldırılarına karşı koymada yeterli olmasa da, bu ek kuvvetler caydırıcılığı kayda değer şekilde arttıracak.
Doğu Avrupa ülkelerine ilaveten, minik Balkan ülkesi Karadağ da bazılarının "altın güvenlik bileti" dediği NATO üyeliğine girmesiyle bir galip olarak tezahür etti. 650,000 nüfuslu bu küçük ülke örgüt üyeliğine davet edilirken Balkanların trans-Atlantik topluluğundaki tahkimini de devam ettirmiş oldu. Askeri yönden çok mühim olmasa da bu davet, NATO'nun kuruluş anlaşmasında da belirlediği açık üyelik politikasını sürdürdüğünü gösteren ciddi politik bir işaret mahiyetinde.
Doğu Avrupalıların yanında, zirveden kazançlı çıkan bir diğer ülke ise dertli Afganistan. NATO'nun ülkedeki kuvvetlerini 2017'ye kadar sıfıra indirme yönünde üç sene önce çizilen plana rağmen, örgüt yakın gelecekte Afganistan'da bulundurduğu asker sayısını (muhtemelen 13,000 veya daha fazla) kayda değer bir seviyeye çıkartmayı vaat etti. Afgan cumhurbaşkanı Eşref Gani Ahmedzai'nin sallantıda olan hükümeti için de eşit derecede önemli bir diğer haber ise NATO üyesi ülkelerin Afgan Ulusal Güvenlik Güçleri'ne yıllık 4 milyar ila 5 milyar dolar arası bir kaynak aktarma sözünü vermiş olmasıydı.
Nihayet Batı'nın, bilhassa Avrupa'nın, savunma sanayisi bir diğer kazanan oldu. 2020'ye kadar her bir NATO üyesinin gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 2'sini savunmaya ayırma vaadiyle beraber, Avrupa savunmasında görülen son düşüş duracak ve umulur ki yükselişe geçecek. NATO bazı belli başlı alanlara muhtemelen zamlanan fondan faydalanacağı sinyalini verdi: bunlar arasında siber güvenlik (NATO'nun göze batan zafiyeti), Özel Kuvvetler (örgüt bu birliklere tahsis edebileceği daimi karargahlara ihtiyacında) ve insansız araçlar (Sicilya'daki operasyonel NATO Küresel Şahinleri üzerinde geliştirilecek).
Listenin kaybedenler listesinde ise başı Putin çekiyor. Kendisinin NATO'yu zayıflatmaya veya parçalamaya dair çok yönlü hedefleri sabit olmakla birlikte, Varşova'da sergilenen birlik-beraberlik Putin için bir sorun. Putin için daha kötüsü ise NATO'nun Rus sınırlarında asker konuşlandırma kararı ki Rus başkanı seçmenlerine bunu izah etmekte zorlanacaktır. Ve son olarak NATO'nun savunma harcamalarını arttırması Rusya'yı da aynı harcamaları yapmaya zorlayabilir. Bu ise Ukrayna'yı işgal ve Kırım'ı ilhakı, ilaveten sabit petrol ve gaz fiyatlarından dolayı yaptırımlara tabi tutulan Rusya için atması zor bir adım.
Varşova'nın diğer kaybedenleri ise NATO üyeliği için can atan iki ülke, Ukrayna ve Gürcistan'dı. Her iki ülke de Rusya Federasyonu tarafından işgal edildi (Ukrayna 2014'te, Gürcistan 2008'de) ve Ruslar bu iki ülkenin kayda değer toprak parçalarını işgal etmeyi sürdürüyor (Kırım ve Ukrayna'nın güneydoğu kesimleri ile Gürcistan'dan alınan Abhazya ve Güney Osetya bölgeleri). Rusya ile bu ihtilaflar sürerken tam üyelik uzak görünüyor ve Varşova zirvesi bu iki ülkenin beklentileri açısından çok bir şey vadetmedi. Örgüt "açık-kapı" politikası güttüğüne dair beylik laflar edip askeri işbirliği taahhüdünde bulunsa da tam üyelik konusunda pek de bir şey yapılmıyor.
Zirve'nin bir başka kaybedeni IŞİD oldu. Artık açık ki NATO Türkiye sınırında ve hatta doğrudan Irak ile Suriye'ye girip IŞİD ile mücadelenin gerekliliğini anlamaya başlıyor. NATO ilave Havadan Uyarı ve Kontrol Sistemleri (AWACS) devreye sokacak. Bunlar hava sahasında çatışmayı önlemeye, istihbarat toplamaya ile komuta ve kontrole yardımcı sistemler. Ayrıca NATO kırılgan mahiyetteki Irak Güvenlik Güçleri'nin talimine katkı vermek üzere eğitim heyetleri teşkil edecek. (Ben birkaç sene evvel müttefik kuvvetler yüksek komutanıyken NATO'nun Bağdat'ta böyle bir heyeti vardı ama Iraklılarla NATO Kuvvetlerin Statüsüne Dair Sözleşme (NATO SOFA) ile ilgili bir ihtilaf üzerine bu heyet feshedildi). Şurası açık ki NATO IŞİD ile savaşta Irak ve Suriye'de daha direkt bir rol üstlenecek ki bu da IŞİD için kötü haber demektir.
Varşova zirvesi Avrupa'nın en güçlü ülkesi Almanya için de olumlu bir tecrübe olmadı. NATO bünyesinde hiçbir ülke Rusya ile daha iyi ilişkiler yeğlemek konusunda Almanya kadar istekli değil. İki ülkenin ticari bağları, tarihi endişeler ve savunmaya daha fazla para harcamaya soğuk bakması malum.
Alman halkının yüzde 80'ninden fazlası Rusya ile iyi ilişkiler kurulması taraftarı ve birçok Alman politikacı da NATO'nun Rus sınırına konuşlanmasına kesinkes karşı çıkıyor. Rusya ile olan ilişkilerinin mahiyeti münasebetiyle Almanya NATO'nun gidişatından hoşnutsuz olarak zirveyi noktalarken genel anlamda da örgütün halinden de memnuniyetsiz kalmayı sürdürüyor.
Gerçek şu ki Varşova önemliydi ama belirleyici bir zirve de değildi. Kritik kararlar -Rusya'ya karşı daha fazla caydırıcılık, IŞİD'le daha fazla mücadele, savunma harcamalarını iyileştirmeler, geliştirilen siber güvenlik ve Karadağ'ın NATO'ya daveti- oldukça mühim ama kademeli adımlar. Daha büyük ve cesur bir NATO için, Amerika'daki başkanlık seçimlerinin sonucunu beklememiz ve henüz etkisi belli olmayan Brexit'in önümüzdeki birkaç yılda ne getireceğini görmemiz gerekecek. Putin tetikte kalmaya devam edecek. Bizim de aynısını yapmamız akıllıca olacaktır.
Kaynak: foreignpolicy.com
Çeviren: Mustafa Doğan