Doksanlı yıllarda partisinden memnun olmayan, mevcut partilerden birisine geçmeyi de uygun bulmayan kimi siyasiler iyi hatırlıyorum, hep aynı tekerlemeyi söylerlerdi: "Siyasette boşluk var. Yeni bir siyasetle bu boşluğu doldurmak lazım..."
Siyasetteki boşluk lafı, o günler için belki geçerli bir moda tabir idi ancak iki dönemlik AK Parti iktidarı için bunun telaffuzu bile sanırım abesle iştigaldir.
Nedeni apaçık ortada; Türkiye, siyasal tarihi boyunca ilk defa iki dönemdir çok güçlü ve uyumlu bir iktidarın tüm avantajlarını yaşamaktadır. Tabii şunu da bilmek gerekir; demokratik kültürde vatandaşların bir bölümü iktidarı beğenirken bir başka bölümü de beğenmeme hakkını özgürce dile getirebilirler. 2001 yılından bu yana AK Parti iktidarına yöneltilen eleştirilerin ciddiyetle her zaman bu zaviyeden tarafımızca ele alındığı da icraatlarımızla ortadadır.
Türkiye'nin son 20 yılında gerek bürokraside gerekse siyaset dünyasında birçok üst düzey görevde bulundum. Bu süreler zarfında önümüzde duran siyasal, ekonomik ve sosyolojik temelli birçok toplumsal sorunumuz ilk defa cesaretle AK Parti iktidarı döneminde tartışılmaya ve samimi bir biçimde ele alınıp çözüme kavuşturulmaya yönelik bir iktidar iradesi ortaya konulmaktadır.
Bu gerçekliği tüm kesimler sesli olmasa da sıradan arkadaşlık sohbetlerinde bile bir itiraf şeklinde dile getirmektedirler. Eğer bu ülkede son 8 yılda yaşanan zihinsel olumlu gelişimini, demokratikleşme alanındaki ilerleme trendini ve tabu olarak önümüzde duran rejim endeksli korku alanlarının nasıl değiştiğini reddeden bir anlayış var ise bundan emin olun ki bu sadece "katıksız bir ideolojik körlük" ya da "ortodoks bir dogmatizm" yaklaşımıyla ancak zihinlerimizde kendisine bir anlama tecessümü bulabilir.
Türkiye'de AK Parti ile yaşanan birkaç ilk...
Halkımızın genel kanaatlerini ölçmeye yönelik neredeyse artık günlük yapılan araştırmalar da gösteriyor ki; Türkiye'nin kronikleşen temel sorunlarını çözmede ve toplumu yönetmekte hâlâ tek adres olarak "halkın gözünde" AK Parti iktidarı görünmektedir. Bu durumu içine sindiremeyen farklı kesimlerin olmasını da elbette demokratik olgunluk içinde karşılamaktayız.
Ancak iki dönemdir AK Parti iktidarını bir türlü kabullenemeyen bu farklı kesimler, halkın özgür iradesiyle halk adına iktidarını ortaya koyduğu temel politikalarına yansıtmaya çalışırken bu abartı değil sanırım illegal yapılanmalara varana kadar birçok yargısal engel ve diğer antidemokratik teşebbüslerle de karşı karşıya kalabilmektedir.
Türkiye'nin demokratikleşme, özgürleşme, sivilleşme ve zenginleşme yürüyüşü bu iktidarla tabiri caiz ise son yıllarda adeta "tavan" yapmıştır. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri bu ülke, dünya ülkeleri içinde gurur duyabileceği birçok ilki AK Parti döneminde yaşamıştır. İlk defa "siyaset" kurumu bu ülkede bu kadar saygın bir statü elde etmiştir. Dünya ülkelerinin çoğuna ilham veren "siyasetteki yeni paradigmaların" fikir babası bu iktidar ve onun vizyonunun ileri görüşlü politikalarının üreticileri ve uygulayıcıları olan "ortak akıl" hareketinden başkası değildir.
Türkiye içeride de ilk defa kendi siyasi, hukuki, ekonomik, kültürel ve diğer sosyolojik birçok temel sorun ya da konu başlığını, daha önceleri konuşulmasına bile cesaret edilmeyen çoğu şeyi bu dönemde çözmüş ve çözmeye devam etmektedir.
Artık dünya vitrinlerinin tümünde Türkiye'siz bir ekonomik yatırım, Türkiye'siz sosyo-kültürel ya da sportif bir organizasyon gibi nice aktiviteyi, etkinliği düşünmek neredeyse imkânsız hale geldi. İlk defa Anadolu endeksli birçok değerler manzumesi hem içeride hem de dışarıda bir "marka"ya dönüştürüldü.
İlk defa bizim işadamlarımız dünyanın her yerine yatırım yapsınlar diye davet üstüne davet almaktadırlar. İlk defa bu iktidar, kendi vatandaşının itibarını dünyanın her ülkesinde hak edilen noktaya taşımak ve dünya halkları arasında olması gereken saygınlığı ve itibarını geri kazandırmaya çalışmıştır.
Bakın Türkiye, BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine 192 ülke arasında toplamda 151 ülkenin oyunu alarak 2 yıllığına AK Parti iktidarı dönemde seçilmiştir. Peki, bu durumu nasıl okumalı? Bugün dünyada Türkiye'yi ciddiye alan ve sözcülüğünü dünya kamuoyu nezdinde bize veren 151 ülke yani 151 millet vardır.
Yine Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'ne AK Parti'den (Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu) bir parlamenterimiz başkan seçilmiştir.
İlk defa Türkiye tarihinde dış politikamızın temel hedefi tüm dünya ülkeleri ve halklarıyla "sıfır problemli" bir strateji üzerine bu dönem oturtulmuştur. Her ülke ile ilişkilerimiz ortak menfaatler ve çıkarlar üzerine bu dönem eşit olarak kurulmuştur.
'Küresel ekonomik krizden en az etkilenen bir ülke gösterin dünyada' derlerse hemen hemen tüm ekonomik (Dünya Bankası, IMF vb.) organizasyonlar ve oluşumlar ilk üçte Türkiye'nin adını emin olun size söyleyeceklerdir.
'Medeniyetler arası diyalog ve dünya barışına en fazla katkıda bulunmak isteyen bir ülke ve onun lideri hangisidir?' diye bir soru sorun dünya insanlarına, bu ülke ve onun karizmatik lideri ilk sıralarda kendisine yer bulacaktır. Evet, bu tür ilkleri daha fazla sıralama durumumuz da vardır.
Daha iyi bir gelecek için neler yapılmalı?
Adalet ve Kalkınma Partisi, demokratikleşme perspektifine uygun olarak kurulduğu günden itibaren siyasette katılıma önem veren bir anlayışın sahibi olmuştur. Siyasette niteliğin artırılması ve ülkemizin sosyal sermayesinden en üst seviyede yararlanılması, AK Parti'nin temel amaçları arasında yer almaktadır.
Dünya konjonktürü de, Türkiye toplumunun istek ve talepleri de değişim ve dönüşümden, otoriter düzenden demokratik düzene, vesayet rejiminden sivil rejime, kapalı toplumdan açık topluma evrilme yönündedir. Tarihin akışının tersine çevrilmesi, ortaya çıkan yeni dinamiklerin yok edilmesi ve eski düzenin geri getirilmesi tarihte hiç mümkün olmamıştır. Türkiye'de "pandoranın kutusu" artık açılmıştır, gidilecek yön bellidir.
Dolayısıyla bundan rahatsız olan ve kendini hâlâ tek kurucu güç olarak gören sivil/asker bürokrasisinin bu sürece yönelik askerî ve yargısal müdahaleleri biçare kalmıştır. AK Parti'ye karşı açılan ve özellikle de amacı önceden belli olan, hukuk dışı ve anlamsız kapatma davası otoriter yönetim zihniyeti, yandaşları ve karanlık bazı güçler için bu süreç gelinen nokta itibarıyla hüsranla sonuçlanmıştır.
AK Parti iktidara geldiği 2001 yılından bu yana ülkenin siyasal, sosyal ve ekonomik sorunlarının ivedilikle çözümü için canhıraş bir şeklide çalışmış ve çalışmaya devam edecektir. Önümüzdeki büyük hedeflerden bazılarını söylemek gerekirse, öncelikle AB'ye tam üyelik sürecinin olumlu neticelenmesi, tüm vatandaşlarının hak ettiği demokratik bir hukuk devletinin varlığı, ekonomik refah içinde işsizlikten ve yoksunluktan/yoksulluktan kurtulmuş bir Türkiye manzarası ve yine her vatandaşın kendini "güven" içinde hissedebileceği ve sahip olduğu dinî/kültürel değerlerini özgürce yaşayabildiği müreffeh bir Türkiye, bizim en büyük hedeflerimizden bazılarıdır.
Millet egemenliğinin artık tecelli etmesinin tam zamanıdır. Türkiye'de kendini gerçek demokrat olarak gören herkes ve her kesim, bu sürecin bir an önce "demokratik siyaset paradigma"sının inşasıyla sonuçlanması için çaba göstermeli ve her vatandaşımız kendilerinin seçtiği siyasi iktidarları desteklemeli, iktidara ülkenin ihtiyacı olan çalışmalara hız vermesi yönünde desteğini göstererek cesaret vermelidir.
Toplumsal barışın sağlanmasına yönelik demokratik girişimlere destek vermeli ve bunlara öncülük edilmelidir. Toplumsal barışı bozan ve karanlık güçlerle kirli ilişkilere bulaşmış olan kesimlerle aramıza mesafe konulmalıdır.
Son söz olarak şunu belirtmekte yarar görüyorum; Türkiye, bir değişim ve dönüşümün eşiğindedir. Bu değişim ve dönüşüm, Türkiye'nin iki yüz yıllık makûs talihini yenmesi, ülkenin tabulardan kurtulması, kabuğunu kırması, dünyaya ve çağa ayak uydurması, muasır medeniyet seviyesini yakalama yürüyüşünü hızlandırması, demokratikleşme, özgürleşme, sivilleşme ve zenginleşme rotasına girmesi demektir. Dileğim odur ki; güzel günlere gebe olan bu süreç ülkemiz için "hayırlı" bir biçimde hep yeni ufuklar, yeni bir sivil anayasa ve yeni yaklaşımlarla müspet bir biçimde gelecekte hep kendine yer bulur.
Abdülkadir Aksu - AK Parti Siyasi ve Hukuki İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı
Kaynak: Zaman