Nabucco tehlikede mi?

Birkaç gün önce açıklama yapan Türkiye Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay Kıbrıs'ta yürütülen barış görüşmelerinin sonuçsuz kalması ve AB dönem başkanlığının Güney Kıbrıs Rum kesimine geçmesi durumunda ülkesi ile AB arasında gerçek bir krizin baş göstereceğini belirtti. Atalay yaşanabilecek krizin karşılıklı ilişkilerin dondurulması ile sonuçlanabileceğini öne sürdü.

Üst düzey Türk devlet yetkilisinin bu gibi sert açıklamada bulunması Ankara yetkililerinin mevcut projeleri durdurabileceği anlamına geliyor. Aynı zamanda tarafların önümüzdeki yıllarda gerçekleştirmeyi düşündüğü projeler tehlikeye giriyor. Örnek olarak büyük siyasi oyunların hedefine dönüşen Nabucco projesi gerçekleşmeyebilir. Yaşanabilecek olayların Akdeniz'in doğusunda bulunan – sadece birkaç saat içerisinde araçla tamamını dolaşabilirsiniz- küçük bir ada yüzünden olabileceği ihtimali çok manidar!

Kıbrıs sorununun tarihinde çelişkili gelişmeler ve zorluklar yaşanmış. Rum ve Türk temsilcileri arasında yürütülen ve uzun yıllar devam eden görüşmelerin sonucunda Kıbrıs Türklerinin ortak devlet içerisinde birleşmeden yana olduğunu söyleyebiliriz. Yedi yıl önce yapılan referandum sonucunda Kıbrıs Türkleri ortak devlet içerisinde yer alabileceklerini belirtti. Plan BM eski Genel Sekreteri Annan tarafından hazırlanmıştı. Kıbrıs Türkleri her ne kadar planın içerisinde çok sayıda çelişkilerin yer aldığını düşünse de olumlu karşıladılar.

Ancak Kıbrıs Rumlar planı kabul etmedi. Plana göre Türkiye şu anda adanın kuzeyinde bulunan 30 bin askeri gücünün bir kısmını bölgede bulundurmaya devam edecekti. Bunun dışında 1974 yılından sonra bölgeye taşınan on binlerce Türkün adada ikametine devam etmesine müsaade edilmekteydi.

Nikosiya güvenlik sorununun ortadan kaldırılmayacağını düşünüyor. Buna göre Türklerle ortak devlet içerisinde yer almak istemediler. Türkler ise Annan'ın planına uygun bir şekilde Kıbrıs Anayasasının temel prensiplerini kabul etti. Plana göre Kıbrıs bağımsız bir devlet olarak Rum devlet başkanı ve Türk başkan yardımcısı tarafından yönetilecekti. Seçimlerin beş yıl aralıkla kendi bölgelerinde yani Rum ve Türk kesimleri içerisinde yapılması öngörülmekteydi. Rum kesimi planın sadece kendi çıkarlarına uygun bir şekilde yeniden hazırlanmasını talep etmekteydi. Ancak Kıbrıs Türkleri ise onların yeni taleplerini uygun görmüyor, Rumlardan bağımsız bir şekilde varlıklarına devam ettiği bir durumda bundan vazgeçmelerinin şartlarını öne sürüyor. Türkler ortak Kıbrıs devletinin kurulması durumunda da yeni devletin yönetiminde eşit haklara sahip olmaları gerektiğini düşünüyor.

Genel olaraksa Kıbrıs Türklerinin ortak devlet içerisinde yer almak istediğini vurgulamakta fayda var. Bölge Türkleri devlet başkanının sürekli Rum olması durumunda da isteklerinden vazgeçmeyi düşünmüyor. 1974 yılından önce Kıbrıs'ta dünyaya gelen Türkler Kıbrıs kimliği elde edebilir. Bu ise onlara AB ülkeleri içerisinde ikamet etme ve çalışmak olanağı sağlıyor. Ayrıca AB vatandaşlarının sahip oldukları diğer önceliklere de sahip oluyorlar. 1974 yılından sonra adaya gelen Anadolu Türklerine ise Kıbrıs Rum kesimi tarafından bu haklar tanınmıyor.

Buna rağmen Anadolu Türklerinin sayısı artmaya devam ediyor. Çeşitli rakamlara göre günümüzde Kuzey Kıbrıs Türk cumhuriyetinde tahminen 500 bin vatandaş ikamet ediyor. Güney Kıbrıs'ın ise 600 binden fazla vatandaşı bulunuyor. Yaşanan nufus değişimi sonucunda önümüzdeki yıllar içerisinde Kıbrıs Türklerinin sayısının Rumları geçeceği tahmin ediliyor.

Politik anlamda Anadolu Türkleri daha fazla Türkiye cumhuriyeti ile bağlantılı faaliyet gösteriyor ve zaman zaman "Erdoğan'ın beşinci destek gücü" olarak da tanımlanıyor.

Şöyle ki Temmuz ayında Lefkoşa'da Türkiye'nin KKTC politikasına tepki gösteren bir grup vatandaş gösteri düzenledi. Erdoğan'ın bölge ziyareti sonrasında tepkiler de artmıştı. Ortadoğu ülkeleri içerisinde ün kazanan başbakan Erdoğan'ın sadece Türkiye'nin desteği ile varlığına devam edebilen KKTC içerisinde tepki çekmesi dikkat çekici. Bu çelişki basit bir şekilde izah edilebilir. Kıbrıs Türkleri kendileri Birleşik Kıbrıs devletinin vatandaşı olarak görüyor ve diğerlerinin de bu şekilde düşünmesini istiyor.

Buna rağmen onların düşünceleri sürekli aşılması imkansız olan engellerle karşılaşıyor. Bu engeller dış aktörler tarafından başarılı bir şekilde kullanılıyor. Burada söz konusu olan devletler sadece Türkiye ve Yunanistan ile kısıtlı değildir. Londra örneği verilebilir. İngiltere bölge güvenliğinin garanti olduğunu iddia ediyor ve burada iki askeri üst bulunduruyor. İşin ilginç tarafı askeri üslerin bağımsız askeri merkez olarak isimlendirilmesi!

Bunun yanı sıra Fransa ve Almanya gibi devletler de KKTC konusunu AB üyeliği konusunda adım atmak isteyen Türkiye'ye karşı koz olarak kullanıyor. AB, Ankara yetkilileri tarafından her geçen gün daha fazla çağdaş Roma imparatorluğu olarak kabul görüyor.

Her şeye rağmen Avrupa ülkeleri Nabucco gibi dev enerji projelerini Türkiye'nin desteği ile gerçekleştirmeyi düşünüyor. Etkili güvenlik sistemi kurmak ve kendilerinin Orta Doğu planlarını uygulamak için Ankara'ya ihtiyaç duyuyor. Türkiye bunu bildiği için Avrupalı ortaklarından daha fazla çıkar elde etmeyi düşünüyor.

Kıbrıs sorununun hem Türkiye hem de Avrupa ülkeleri tarafından dış politika malzemesi olarak kullanıldığı biliniyor. Sorun sadece çözülemezliği ile gündemde tutulmuyor.

Nezavisimaya Gazeta'dan Dünya Bülteni için İbrahim Ali tarafından tercüme edilmiştir.