Müslümanlara saldırılar devam ediyor

Tıpkı 2005'te Clichy-Sur-Bois'yı önce yasa boğan sonra yakıp kavuran olayların neden olduğu gibi, Villers-le-Bel'in iki genç sakininin ölmesi de kentsel şiddet sorununu kamuoyu tartışmalarında öne çıkardı.  
 
Şüphesiz, bu gerçeklik karşısında, siyasi iktidarın kendi sorumluluğunu örtmek için hemen çeşitli açıklamaları olacaktır. Ve halkta "bu belaların canına okumalı" yankısını bulmak için şu çok "rafine" söz yine duyulacak: "Ülkemizde göçmen kökenli nüfusla, özellikle de siyahlarla sorunlarımız var". Bunları ben uydurmuyorum, 2005 kentsel şiddet olaylarından sonra içişleri bakanı olan Sarkozy, aşağı yukarı aynı şeyi söylemişti. Eğer bu yaklaşım kamuoyuna yeniden yerleşirse, siyasi iktidar bir kez daha şu anlayışın neden olacağı sorunun içinden çıkamaz: "Eğer sorun olan bu topluluklarsa, en iyi savunma saldırıdır düsturu uyarınca, bunların sopayla, copla canına okumak gerekir".

Bir toplumda siyasi iktidar, kişilerin ve onların mal ve mülklerinin güvenliğini sağlamak zorundadır. Nicolas Sarkozy, içişleri bakanı olduğu sırada da bu konuyu, geçmiştekilerin başarısızlığı üzerinde durarak, önemle belirtmişti. Şu andaki durum ortada: 2005 Kasım'ındaki şiddet olaylarıyla kıyaslandığında Villers-le-Bel'de saptanan yüksek şiddet daha da negatif hatta bir felaket durumudur. Bunun nedeni Bay Sarkozy'nin pragmatizm kisvesindeki yönteminin aslında şimdiye kadar rastlanmamış bir dogmatizm ve katılıkla belirlenmiş olmasıdır. Sarkozy, şiddet sorunlarının toplumsal hayatın bir dizi etkeni de hesaba katarak çözülebileceğine değil, sadece gösterişli ama etkinlikten uzak büyük operasyonlarla, "sıfır tolerans" sloganının basitliğiyle çözülebileceğine hem inandı hem de inandırdı. İşte bugün başarısızlığını açıkça gördüğümüz bu düşünce nedeniyle halka yakın polis yöntemi ortadan kaldırılmıştı. Hatırlayalım; o zaman sağduyunun sesi konuşuyordu: Polisin görevi veletlerle maç yapmak değil şiddetle mücadele etmektir. Sonuç: Sadece mahallelerde tanınan ve saygı duyulan polis memurlarının ortadan kalkması değil, aynı zamanda içinde yaşayan halka La France a peur [Fransa korkuyor] başlığıyla sahneye konulan siyasi tiyatro piyesinde kötü adam rolü verildiği devlet tarafından kaderine terk edilmiş kentsel alanların ortaya çıkması.

Halka yakın polis uygulamasının dogmatik bir yaklaşımla yıkılması, akıllıca bir yöntemle hiçbir deneyimi olmayan polis memurlarının en zorlu bölgelerden uzak tutulmasının becerilememesi, polis memurlarının aldıkları ilk formasyonda edindikleri özellikle göçmen kökenlilerle ilgili önyargılarını ortadan kaldırmak için -ki polisle halkın bir bölümü arasındaki gerilimde bu durumun payı büyüktür- yeniden formasyona sokulmalarındaki yetersizlik, Müslüman karşıtı ya da ulusal kimlik hakkındaki sürekli yinelenen saldırıların neden olduğu manevi şiddetten kaynaklanan dışlanma duygusu bu sonuca ulaşmamıza neden olan başlıca sorunlardır. Bu kadar hatanın bir araya gelmesi, yakın tarihimizde benzeri olmayan bir şekilde, otoriteye saygının gerilemesine neden olmaktadır. 

 
Kaynak: Zaman