Müslüman ülkelerle 'genellemeden' konuşalım

Başkan Barack Obama'nın Mısır'daki konuşması, dünyanın dört yanında Müslüman inancına sahip olanlara sembolik temelde uzatılan bir eldi.

Obama'nın çabaları ABD dış politikası açısından önemli bir değişimi de ifade ediyor. Bunun özde bir değişim olup olmadığıysa ancak eylemlerle görülebilir ve hepsinin ötesinde sonuçları, uzun bir dönem sonrasında görülebilir.

Müslüman dünyaya el uzatmak söz konusu olduğunda, farklı dinleyicilerin kulaklarına gidecek olan kelimelerin seçilmesinde azami dikkat göstermek önemli. Müslümanlar arasında, İsrail-Filistin ihtilafı ve bir dizi başka meselede genel bir konsensüs bulunabilir. Ne var ki, siyasi karar mercilerinin ve medya mensuplarının birçoğunun, Arapları ve genel anlamda Müslümanları monolitik bir tarzda kategorileştirme eğilimi sık sık yanıltıcı sonuçlar veriyor.

ABD medyası başkanın çabalarını, 'iki kültür' (yani ABD ve 'Müslüman dünya') arasındaki farklılıkları daraltma girişimi diye niteliyor. Ancak İslam yorumları hatırı sayılır farklılıklar arz ediyor; buna bir de İslam'ın hâkim din olduğu ülkelerdeki farklı kültürel ve sosyal gerçeklikleri ekleyin. Dahası, her bir toplumda dinin önemi ve oynadığı rol yaygın bir çeşitlilik sergiliyor. ABD'de ve dışarıda yanlış algılamalar yaratmamak için medyanın bunu akıldan hiç çıkarmaması lazım.

Siyasi karar mercileri de bu farklılıkların bilincinde olmalı. ABD'nin dış politikasının başarısı ve dışarıdaki imajı bakımından kullanılan dilin temkinli ve sorumlu olması hâlâ kritik önemde. Haberlerin hızla yayıldığı küresel bir dünyada konuşmalarda veya hükümlerde yapılan yanlışların görmezden gelinmesi kolay değil.  Önemli farklılıkları idrak etmekteki başarısızlık, çıkarlar ve küresel düzen açısından olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Yaygın hatalara bir örnek, Türkiye'yi Müslüman çoğunluklu ülkelerdeki demokrasi için model olarak sunmak. Bu birçok Amerikalı siyasetçiyle gazetecinin düştüğü basitleştici bir hata ve onların bunu hararetle arzulaması, dünyadaki Müslümanların da aynı fikirde olmasını gerektirmiyor. Türkiye ilham kaynağı olabilirse de, model görevi göremez. Türkiye'nin kuruluşundaki kendine has dinamik ve bağlam kopya edilemez. Türkiye demokrasisi hâlâ gelişiyor ve ülke içi ve uluslararası zorluklarla başa çıkma tarzından çıkacak sonuç ABD'yle ilişkisini, Avrupa'daki rolünü ve bölgesel güç olarak statüsünü de belirleyecek.

'Bize karşı onlar' veya 'iyiye karşı kötü' gibi kışkırtıcı söylemler kullanmak nihayetinde zarar verir. Bu tür söylemler, çarpık siyasetlerini ilerletmek ve İslam'ın bütün diğer dinlerin (Hıristiyanlık, Yahudilik ve Hinduizm) saldırı altında olduğu propagandalarını teşvik etmek için dini kullanan şiddet yanlısı radikallerin çıkardığı yangına körükle gitmektir. Uzlaşma söyleminin zekice kullanımı, zamanla gerilimlerin yatıştırılmasına ve aşırılıkçıların nefret dolu mesajının geriletilmesine yardımcı olabilir. Birçok Müslüman'ın algısı radikal grupların dile getirdiği rahatsızlıklara açık olsa da, ezici çoğunluk bu grupların gündemine katılmıyor. Neticede, aşırılıkçı şiddetin kurbanlarının büyük çoğunluğunu Müslümanlar oluşturuyor.

Daha yapıcı temas için gereken temel, Müslüman çoğunluklu ülkelere yönelik daha gelişkin bir söylemle başlamalı. Obama yönetimi diplomatik inisiyatifi ele alıp olayların gidişatını etkilemek yönünde tarihi fırsata sahip. Bu fırsatı kullanmaktaki başarısızlık, bölgesel statükonun kötüleşmesine, daha büyük ekonomik sorunlara, toplumsal kaymalara, gençlerin radikalleşmesine, şuursuz şiddete ve masumların kaybına yol açar. (Küresel Strateji Projesi'nin direktörü, 8 Haziran 2009)

Kaynak: Radikal