Benim için Avrupa'daki İslamofobi'ye dair yazmak daima karmaşık bir dengeleme mesaisini ifade ediyor.
Bir yandan aşırı sağcı popülistlerin İslam karşıtı söylemi oy kazanmak için nasıl kullandığını göstermek istiyorum. Entegrasyonun gerçek sorunlarıyla ve hepsinden önemlisi bütün Müslümanları potansiyel terörist olarak gösteren 11 Eylül sonrası histerisiyle eski önyargıları karıştırarak çokkültürlü bir topluma korku zerk ediyorlar. Diğer yandan Türkiye gibi çoğunluğu Müslüman olan birçok ülkede, Müslümanları kapsayan her olayı Batı toplumlarında İslamofobi'nin yükselişine atıfta bulunarak açıklama eğilimine de kuvvetle karşı çıkıyorum. Her ihtilaf İslam'a beslenen olumsuz hislerle bağlantılı değil. Bazen sorunlar tamamen şahsi nitelik taşıyor ve zaman zaman polisin veya diğer resmi kurumların Müslüman olmayanların da cefasını çektiği kötü davranışlarından kaynaklanıyor. Belki daha da önemlisi, İslamofobiklerin giderek görünür hale gelmesinin ziyadesiyle dikkat çektiği bir ortamda, asla unutulmaması gereken şu nokta: Avrupalıların yaklaşık yüzde 75'i onların saplantılı tutumlarına katılmıyor.
Bu son noktayı bir adım ileri götürmek isterim. İslamofobi'nin aşırılıkçı politikalara destek kazanmak için bir araç olarak kullanılmasının sınırlarına gelip dayandığına dair güçlü bir izlenim içindeyim. Hollanda'da bu noktaya gelindiğini daha geçen yıldan görmek mümkündü. Dünyanın İslamofobiklerinden Geert Wilders'ın Özgürlük Partisi'ne niye oy verdikleri sorulduğunda insanların büyük çoğunluğu, Müslümanlardan veya dinlerinden başka sebepler sıralıyordu. Wilders son genel seçimlerde yüzde 15 oranında oy aldı, zira kendisine oy verenler anaakım siyasetçilerden nefret ediyor, küreselleşmenin ve göçün sonucunda işlerini ve kimliklerini kaybetmekten korkuyordu ve genç Faslıların karıştığı birçok küçük suçtan bıkıp usanmıştı. Müslümanlara güvensizlik duydukları doğruydu, fakat çoğu Wilders'ın sergilediği derin nefreti paylaşmıyordu. Hatta bazıları onu İslam eleştirisini fazla abartmakla suçluyordu. Korku tellallığının Wilders ve yakın çevresinin umduğu türden bir 'sihirli değnek' olmadığının ilk işaretiydi bu. >>>Devamı>>>