ABD İslam'la demokrasinin uyuşup uyuşmayacağını tartışadursun, Türkiye bu bağlamda gayet başarılı bir örnek. AKP Türkiye tarihinin en modernleştirici hükümetlerinden birini yönetti; Bush yönetimi Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesi sonrası da Türkiye'yi desteklemeyi sürdürmeli
Demokrasi ve İslam'ın temelden uyumsuz olduğu tezi, üstelik tam da bu tezin Washington'ın geleneksel görüşü olarak kemikleştiği bir dönemde, ağır bir darbe yemek üzere. Askeri darbe gibi bir son dakika sürprizi gerçekleşmezse, liberal ve Batı yanlısı Abdullah Gül yarın (bugün) Türkiye cumhurbaşkanı seçilecek. Gül akıcı İngilizce konuşuyor ve dışişleri bakanlığı süresince ABD'nin kimi zaman sessiz, ama tutarlı bir dostu oldu. Bunun yanı sıra 85 yıllık militan laiklik tarihine sahip bir ülkede kendisini inançlı bir Müslüman olarak tanımlıyor. Eşi, kamu kurumları, üniversiteler ve (bugüne kadar) Çankaya Köşkü'nde yasak olan başörtüsünü takıyor.
Türkiye'de saflar tersine döndü
Türkiye'de çok sayıda insan Gül'ün ülkelerindeki Batı tarzı modernleşme açısından sonun başlangıcını ifade etmesinden endişeli. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın siyasi kökleri İslam'a dayanıyor. AKP Gül'ün seçilmesinin ardından hükümetin iki kolunu kontrol eder hale gelecek; yeni yasalar çıkarma, yargıç ve rektörleri atama ve teoride, orduya komuta etme yetkilerine sahip olacak. ABD'deki bazı çevreler de endişeli ve aralarında İsrail destekçileri de var. Erdoğan'ın Hamas'a sempati duyduğundan kuşkulanıyor, onu laik demokrasinin altını oymak için oyun çevirmekle suçluyorlar.
Giderek kemikleşen geleneksel inanış şu: İslamcılar demokrasiyi, totaliter ideolojilerini dayatmak hedefiyle iktidarı ele geçirmek için sadece bir araç olarak kullanıyor; yani, kazandıkları her seçim, aynı zamanda son seçim anlamına geliyor.
Ancak yarınki cumhurbaşkanlığı seçimi öncesindeki beş aylık 'Bizansvari' iktidar mücadelesi, Türkiye'de safların tersine döndüğünü gösteriyor. İslamcılar sadece demokrasiden değil, uzlaşma ve ılımlılıktan yana tavır koyuyor. İstikrara tehditse gösteriler tertipleyen, mahkeme kararlarını değiştiren ve dünyanın ilk internet darbesini düzenleyen katı laiklerden kaynaklanıyor.
Bu acayip olay 27 Nisan'da, 1960'dan bu yana dört seçilmiş hükümeti deviren ordu, internet sitesine bir geceyarısı bildirisi koyduğunda yaşandı. Bildiride laik yönetime karşı 'büyüyen bir tehdidin' tespit edildiği öne sürülüyordu. O günlerde Gül'ün cumhurbaşkanı adaylığı meclisin önündeydi, fakat Anayasa Mahkemesi toplantı yeter sayısına ulaşılmadığı gerekçesiyle açılan davayı görüşmekteydi. Bu büyük yaygaradan kuşkusuz ki cesaretlenen mahkeme, muhalefetin iddiası lehinde karar verdi ve bir kördüğüm yarattı. Generaller ve Türkiye'nin geleneksel solcularıyla milliyetçi partiler Gül'ün, kapalı kapılar ardında üzerinde 'uzlaşılan' bir aday lehinde çekilmek zorunda kalacağını sanıyordu.
Erdoğan bunun yerine seçime gitti. Sandığı ortaya koyup Türkleri partisinin iktidar sicilini değerlendirmeye çağırdı. Bu, muhafeletin ve ordunun pompaladığı gizli İslamlaştırmaya dair karanlık senaryoların tam zıttı bir tavırdı. Parlak bir manevraydı aynı zamanda. Neticede Erdoğan'ın hükümeti, yakın dönem Türkiye tarihinin en liberal ve modernleştirici rejimlerinden biriydi. Gül'ün liderliğinde AB'ye üyelik müzakereleri yönünde bastırdı ve bunu elde etmek için de bir dizi reformu hayata geçirdi. Kürtler ve kadınlar daha geniş haklar elde etti; idam cezası kaldırıldı. Ekonomi liberalleştirildi ve yabancı yatırım buyur edildi; tüm bunlar Türkiye'yi IMF'nin acil listesindeki bir basket potasından yıllık ortalama yüzde 7 büyümeyle yükselen bir kaplana dönüştüren bir ekonomik patlamaya vesile oldu.
Seçim sonuçları generalleri afallattı: 2002'de oy oranı yüzde 34 olan ılımlı İslamcılar bu kez oyların yüzde 47'sini aldı. Seçmenlerin mesajı son derece açıktı: Askeri müdahale istenmiyordu. Milyonlarca Türk, Erdoğan ve Gül'ün hem ılımlı dindarlığını, hem de kapitalizm ve Batı yanlısı politikalarını seviyor ve ikisi arasında bir çelişki görmüyor.
Gül ABD dostu
Gül'ün meclis tarafından seçilmesi, bugün demokrasi adına olduğu kadar, Müslüman bir partinin ılımlı ve liberal olabileceği ilkesi adına da bir zafer gibi görünüyor. Bush yönetiminin bundan gayet memnun olacağını düşünebilirsiniz. Fakat tam tersine, yönetim krizin başından bu yana endişe verici bir tutarsızlık sergiledi. Dışişleri Bakanlığı ve Beyaz Saray nisandaki gelişmeler sırasında, Avrupa hükümetleri ordudan açıkça demokratik sisteme saygılı davranmasını isterken çoğunlukla sessiz kaldı. Hatta Erdoğan'ın ezici seçim zaferinden sonra bile ABD yetkilileri cumhurbaşkanlığı seçiminde 'uzlaşma'yı, yani başka bir aday bulunmasını telkin etmekle meşguldü.
Gül ise geri adım atmadı; bu da Türkiye'nin 'laik' siyasetçilerinin veya Türklerin büyük çoğunluğundan daha fazla ABD dostu bir cumhurbaşkanına sahip olacağı anlamına geliyor. Buna sevinilmez de ne yapılır?
Kaynak: Radikal