Tarihsel bağlamından ve toplumsal gerçekliklerinden kopuk olarak kurulacak kimi bağlantılar, korelasyonlar kulağa hoş gelse de yanıltıcı olabilir. Hatta zaman zaman anakronizme düşme tehlikesini de içerir bu karşılaştırma çabası.
Türkiye ve Mısır, Ortadoğu'nun iki önemli gücü olarak benzer tarihi tecrübeleri yaşamış olsalar da her ikisi de tamamen farklı siyasal serüvenlerden geçti. Tarihsel olarak 'Osmanlı' ortak paydasına sahip olarak birbirine yakın zamanlamalarda uyguladıkları Batılılaşma politikaları benzeşse de bu iki ülkenin siyasal deneyimleri tamamen farklı bir mecrada aktı. Coğrafi ve kültürel farklılıklar kadar benzeşmelerin de olması, son bir yıldır yaşanan süreci birebir örtüştürerek analiz etmeye imkan vermez. Hüsnü Mübarek'in devrilmesinden sonra yaşanan ve hızla akan tarihe bakarak birebir Türkiye özdeşleşmesi kurmak fazlaca zorlama olur.
Yine de yazının başlığı, Türkiye tecrübesi ile Mısır İslamcılarının serüveni arasında benzeşme kurma imkanı verecek ortak paydanın varlığını çağrıştıryor zaten. Bu benzetme/karşılaştırma, daha çok Mısır'da ne olup bittiğini anlayıp anlamlandırmak açısından ve Türkiye'de de bu tecrübeyi yaşayan kitlelerin durumlarını kavraması bakımından faydalı olabilir.
Tamamen farklı dinamiklerden beslenen postmodern darbenin, sonuçları itibariyle olmasa da, hedefleri ve gerçekleştirdiği mühendislik açısından bugünlerde Mısır'da yaşananları hatırlattığı söylenebilir.
Postmodern darbe neyi amaçlamış, nasıl bir toplum mühendisliği icra etmişti? Özetle, müesses nizamın bekası açısından tehlikeli olduğunu düşündükleri Erbakan hareketinin yükselişine karşı alınmış bir tedbirdi.
Buna göre İslamcıların siyasal temsilcisi olarak gördükleri Refah Patisi'nin iktidarını 'düşük doğum'a dönüştürüp tabansız, desteksiz ve de itibarsız bırakmak için statüko, tüm kurumlarıyla, koordine edilmiş bir mühendislik uyguladı.
Buraya kadarı, artık herkesin malumu. Mursi'nin attığı son adım ve ona karşı verilen tepkinin ne kadarı komplo ve planlıydı; bunu şimdiden söylemek zor. Ancak postmodern darbeye destek veren statükocu, Batıcı, en azından İslamcı karşıtı, hatta sol ve kimi liberal kesimlerin belli bir çizgide birleştikleri malum. Kimi talepler ve ideolojik gerekçelerle ortak bir cephe, başarılı bir şekilde oluşturulmuştu.
Mısır'da farklı bir süreç işlemekte. Ancak Mursi'nin attığı son adıma karşı bir araya gelen kesimlere bakınca benzer çelişki şimdiden ortaya çıkıyor. Mursi'nin yetkilerini artırma ve anayasa konusunda inisiyatif almaya zorlayan şu anki süreçte, devrimcilerin bir kısmının desteği ile İslamcıları başarısız kılıp itibarsızlaştırmaya çalışanların olduğu açıkça ortada. Yetkileri budanmış, adeta 'yetkisiz sorumlu' durumuna düşürülmüştü…
Devrim sonrası seçimle oluşturulan Meclisi feshederek yasama yetkisini Yüksek Askeri Konsey'e veren yargı, son olarak Cumhurbaşkanının ek anayasa beyannamesi hazırlamasına karşı çıktı. Burada çelişik durum, yargının hem yasama yetkisini elinde bulunduran Meclis'i feshederken aynı zamanda Mursi'nin yasama hakkını kullanmasına da karşı çıkmasıdır.
Üstelik Mursi'nin başsavcı Abdulmecid Mahmud'u görevinden alıp Vatikan'a büyükelçi olarak atamasının ardından yargı ve medyanın tepkisi karşısında geri adım atmak durumunda kalması itibarsızlaştırmanın zirvesi idi. Ayrıca Mursi'nin son hamlesinden önce, anayasa komisyonunun da iptal edileceği haberleri nerdeyse kesinlik kazanmıştı.
Mursi açısından bakıldığında pek fazla seçeneğinin olmadığı ve bunların atmak zorunda kaldığı adımlar olduğu kesin. Kriz yönetimi açısından haklı ve gerekli olmasından çok nasıl algılandığına bağlı olarak ne türden sonuçlar doğuracağının hesap edilmesi gerektiğini, post-modern darbe günlerinden biz çok iyi biliyoruz.
Aslında devrimcilerin bir kısmı ile statükoyu bir araya getiren bu sonuç, belki de zorunlu ama erken girilmiş bir süreçti. 'Apolitik' ve lidersiz devrimlerin mutlaka yaşaması gereken bir süreç erken ortaya çıktı. Hatta Sovyet Devrimi gibi ideolojik çerçevesi pek belli halk hareketlerinde de 'devrimin evlatlarını yemesi' olgusu yaşanmıştır.
Ancak devrimciler arası rekabet ve güç çatışması beklenen bir gelişme olsa da statüko ile devrimcilerin bir kanadının işbirliği yapması pek de anlaşılır bir durum değil.
Mısır örneğinde, Mursi'ye, daha doğrusu Müslüman Kardeşler'e karşı, devrimci solun, liberallerin, Batıcıların ve statükonun aynı safa geçmesi tehlikeli bir ayrışmadır. Benzer şekilde Müslüman Kardeşlerin de daha önce ordu ile pragmatist bir ilişkiye girerek zikzaklar çizmesi, apolitik devrimin karakteristik sonuçlarıdır. Tedirgin edici olan devrim iktidar olmadan ayrışmaya başlamış o0lmasıdır. DEVAMI>>>