Mumbai 11 Eylül'ü yaşıyor

 

11 Eylül'ünü yaşayan Hindistan doğal olarak öfkeli. Fakat Pakistan'la yeni başlayan yakınlaşmanın engellenmesine izin verilmemeli

Mumbai'deki saldırıların boyutu Madrid'le Londra bombalamaları kadar korkunçtu ve aynı soğukkanlılıkla düzenlendiler. Bu, Hindistan'ın 11 Eylül'üydü. Hindistan'ın daha önceden yaşadığı sivillere karşı toplu saldırılardan -parlamentosuna, trenlerine ve kalabalık pazar yerlerine düzenlenenlerden- farklıydı. Saldırganlar bir ana gemiden çıkan komando botlarıyla geldi: Amerikalıları, Britanyalıları ve Yahudileri hedef almadan önce kalabalık bir tren istasyonunda ve hastanede her yere ateş ettiler. Askeri tarzda bir planlama, ülkenin en zengin kentinin en gösterişli noktalarını kan gölüne çevirmek için tasarlanmış bir operasyona dönüşmüştü.
Hintliler dün öfkelenmek için her türlü hakka sahipti ve ilk tepki Pakistan'ı suçlamak oldu.
Başbakan Manmohan Singh saldırganların 'dış bağlantıları' olduğunu söyledi. Bu barbarca saldırıyı her kim planladıysa, bu yüzyılın güvenlik konusundaki merkezi meydan okumasını acımasızca açık etti: Zayıf devletler veya onların topraklarından faaliyet gösteren devlet dışı gruplar, güçlü devletlerden daha büyük güvenlik riskleri yaratır hale geldi.
Saldırganlar Pakistan'dan gelmiş olsa da olmasa da, Mumbai'daki katliam hızla bölgesel sonuçlar yaratabilir. Pakistan Devlet Başkanı Asıf Ali Zerdari iktidara gelmesinden sadece bir ay sonra, Hindistan'la 2004'te başlayan barış sürecini harekete geçirmek için önemli -ve bazılarının riskli olduğunu düşündüğü- çabalar harcadı. Zerdari Hindistan'ın 'hiçbir zaman tehdit olmadığını' söyledi ve Keşmir'deki İslamcı militanları terörist diye niteledi. Bu sözler Hindistan'da hevesle karşılandığı kadar, Pakistan ordusu içinden adı verilmeyen kaynaklarca kınandı. Pakistan ordusu, üç savaştan ve 60 yıllık düşmanlıktan sonra Hindistan'dan korunmayı temel ihtiyaç olarak görüyor. Zerdari, ulusunun karşı karşıya bulunduğu ana tehditle, yani aşiret bölgelerindeki militanlarla mücadele edebilmek için Hindistan'la barış aramakta haklıydı. Fakat İslamcı militanların, iki nükleer güç arasındaki yumuşama sürecini baltalamak için Hindistan'a karşı bir saldırıyı nasıl kullanabileceğini görmek zor değil - Keşmir'deki seçimlerin ilk iki aşaması barışçıl geçiyor gibi görünürken, daha da çok sebepleri var.
Amerikan Ulusal İstihbarat Konseyi'nin kısa süre önce yayımladığı bir raporun da açıkça belirttiği gibi, küresel mücahitlerin geleceği uzun vadede parlak değil. Rapor, Kaide'nin zayıflıklarının (küresel halifelik kurmak yönündeki ulaşılamaz amacı, kapsamlı destek alamaması, Müslümanları öldürmek gibi kendi kendine zarar veren adımları) kısa süre içinde düşüşe geçmesine yol açabileceğini belirtiyor. Fakat bu uzun vadeli bir hesap. Hindistan'ın kısa vadeli göreviyse, tehdide karşı etkili biçimde harekete geçerken iç tepkileri de kontrol etmek. Özellikle de seçim yaklaşırken, Hindu köktenciler tepki verecektir.
Sivillerin katledilmesiyle doğal olarak sarsılan Hindistan, Pakistan'la yumuşama sürecinin rayından çıkmasına izin vermemeli; zira militanların istediği tam da bu. İki hükümet diplomatik yumuşama sürecinde kalabilmek için şartları zorlamalı. Hindistan militanların iadesini istiyor. Pakistan militanların Hindistan'da yargı önüne çıkarılmasına izin verirse, birbirlerine nükleer silah doğrultmuş iki ülke arasında normalleşme yolunda önemli bir adım atılır. Sonraki adımsa, nükleer cephanelikten kurtulmak.

 

Kaynak: Radikal