Muhalifiniz Masume Ebtekar olmasın...

I-İran gazetelerinde Masume Ebtekâr ile yapılmış bir söyleşi varsa, kaçırmamaya çalışıyorum. Dobra dobra konuşan siyasetçi, aynı zamanda “devlet kadını” sıfatını kendine yakıştırıyor. (Onunla ilgili bu tanımlamayı Sibel Eraslan’dan da duymuştum.) Üstelik eylemciliğiyle de tarihe geçmiş bir devrimci o! Devrim gerçekleşirken öğrenim gördüğü ABD’den çıkıp gelmiş, devrimci dalgaya eklenmiş; ABD sefaretini işgal eden gençlerin arasına da katılmış.

Kimi insanlar bazen bana grup halinde görünürler. Ebtekar duruluğu ve kararlılığıyla, teorik çalışmalarıyla da Rosa Luksemburg ve Merve Kavakçı ile bir grup oluşturuyor. (Birkaç yıl önce kapatılan kadın dergisi Ferzane’nin editörlerinden biriydi Ebtekar aynı zamanda.)

Her çağın kendine özgü bir devrimciliği var, Masume Ebtekar böyle düşünüyor. Yıllar sonra kendisine sorulan bir soruya cevap verirken, sefaret işgalinin “diplomatik açıdan” elbet hatalı olduğunu, ama işgali kendi dönemi ve şartları altında değerlendirmek gerektirdiğini belirtiyordu. Devrim haleti ruhiyesi içindeki gençler Amerikalıların devrik Şah’ı ülkelerine kabulüne bir tepki olarak bu işgali gerçekleştirdiler.

Ebtekar’la birlikte 2006 yılında İstanbul’da Medeniyetler İttifakı’nda Kadının Rolü toplantısına katıldığımda tanıştım. Politikacı kimliğine karşılık içtenliğiyle şaşırtmıştı beni. Mevsim kış. Otelden çıkıp Barbaros Bulvarı’ndan iskeleye doğru yürümeye başladığımızda, karda yürümeyi ne kadar sevdiğini hatırladı. “Kamusal varlığı”nın izin verdiği kadarıyla çocuklaştı. Yokuştan aşağı bakarken Üsküdar’ı kucaklayan deniz manzarasına dalıp gitti. Pelerini andıran siyah çarşafının eteklerini rüzgârda nasıl da maharetle idare ettiğini düşünmüştüm. 

Ebtekâr, Hatemi döneminde bir kadının İslam Cumhuriyeti’nde gelebildiği en yüksek noktaya tayin edildi, Çevre Alanında Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak sekiz yıl görev yaptı. Onun İran siyasetinde kadınların daha yüksek makamlara atanabilmesinin yolunu açtığı söylenebilir.

II- 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde  adaylığını koyanlar arasında ismi geçiyordu Ebtekar’ın.  Daha sonra reformistlerin en güçlü adayı olduğu söylenilebilecek Mir Hüseyin Musavi lehine adaylığını geri çektiğini açıkladı.  Şimdilerde Tahran Şehir Şurası’nda, sayıca azınlıkta kalan reformist grup içinde çalışmalarını sürdürüyor. Afitab-ı Yezd gazetesinin kendisiyle yaklaşan meclis seçimleri etrafında yaptığı söyleşide öne çıkan manşet, “seçime katılalım diye yalvarmayacağız” şeklinde. (10 Aban 1390/1 Kasım 2011)

Reformist siyasal gruplara getirilen seçime katılma yasağı, gelecek meclis seçimlerinin muhafazakârların kendi aralarında geçeceği anlamına geliyor.

Muhafazakâr iktidarın kapsayıcılığı altında bugün reformistler hiçbir dönemde olmadığı kadar sessizler. Bunun tali bir sebebine her zaman işaret ediyorum: Muhafazakârların geleneksel kurumlardan halkla iletişim için geniş ölçekte yararlanmalarına karşılık, reformistle bu geleneksel kanallara mesafeli durdular. Üstelik daha modern, yaygın ve etkin iletişim kanalları kurmakta da başarılı olamadılar. Elbet bu kanalları oluşturma teşebbüslerinin önü elemeye dayalı kurumlar tarafından kesiliyordu en başından. Hatemi yılları, ülke içinde kargaşa çıkmasın, şiddet dili yükselmesin diye örgütlenme bağlamında kaçırılmış fırsatlara sahne oldu.  Örgütlenmeyi başaramayan reformistlerin hâlâ toparlanamadıklarını anlatıyor, Ebtekar’ın söyleşisi.

Öte taraftan reformistlerin susturulduğu ortamda muhafazakârlar kendi aralarında bölünmeye başladılar ve Ebtekar’a göre bugün bir kısım hayal kırıklığına uğramış muhafazakâr seçkin, reformist gruplara katılmış durumda. Muhafazakâr siyasetçilerin ekonomik refah alanında vaatlerinin hayal kırıklığını yaşayan seçmen kesiminde de benzeri bir kayma söz konusu.

Meclis seçimleri yaklaştı.  Kimi muhafazâkar yetkililer, mesela Meclis Başkanı Ali Laricani ve Yardımcısı Bahoner reformistleri seçime katılmaya çağırırken, İran İnsan Hakları Merkezi Başkanı Muhammed Cevat Laricani reformistlerin seçime katılma liyakatine sahip olmadığını öne sürüyor.

Ebtekar ise, aktif kurumsal siyasetin alanının ülkedeki siyasal akımlar ve talepler açısından bakıldığında bir hayli darlaştığına dair tespitlerde bulunuyor. Buna karşılık mevcut siyasal potansiyelin doğasının ümitsiz olmaya izin vermeyeceğini de ekliyor sözlerine. Hatta, “ülkenin açık ufku adına ümitvar olmaktan başka bir seçeneğimiz yoktur”, diye dile getiriyor hissiyatını. Devrim için yapılan özveriler ve girilen imtihanların hülasasının öyle kolaylıkla bir kenara atılamayacağı ve sorumlu devrimcilerin ülke atmosferi için müphem kalan meselelere kayıtsızlığı kendilerine yediremeyeceğini savunuyor. İran’ın halihazırda yaşadığı dış baskılar dikkate alındığında hele, mevcut olumsuz koşulların ıslahı için “küskün” halkın ve seçkinlerin daha etkili bir şekilde siyaset sahnesine çıkmasından başka bir çözüm de göremiyor.

2009 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin oldu bittisini yaşayan reformistlerin, bu süreyi  muhasebe ve özeleştiri açısından hakkıyla değerlendirdiklerini düşünüyor olmalı, cevval siyasetçi.

III- Muhafazakârlar arasındaki ihtilaflar konusunda ilginç yorumları var Ebtekar’ın. Bir kere böyle bir ihtilaf, 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde reformistleri susturan bir ittifakın dağılması olarak değerlendirilip de bundan sevinç duyulmuyor reformistler arasında. Aksine, ihtilaf görüntüsüyle ortaya çıkan çekişmelerin memleket meselelerinin çözümüne zarar verdiği inancı endişeye yol açıyor.“İhtilaf görüntüsü” derken Ebtekar, muhafazakârlar arasındaki ihtilafın sadece görünürde  yaşandığı, siyasette reformistlerin susturulmasıyla oluşan boşlukta sahte bir reformist kesim oluşturulmak istendiği görüşünü açmaya çalışıyor. Çünkü muhafazakârlar da tek renkli bir siyasallıkla işlerin yürümeyeceğini fark ettiler, bununla birlikte her türlü çizgiyi kendi içlerinden çıkartmak, böylelikle reformistleri büsbütün görünmez kılmak istiyorlar. Oysa reformistler sahte bir akımla görünmez kılınacak kadar zayıf değiller, tersine bu geçen yıllarda her şeye rağmen ayakta kalmayı sürdürüyor, devrimin ve ülkenin çıkarları adına bilinçli sorumlu bir siyaset takip ediyor, bütün siyasi akımların yaklaşan seçimlerde yer alması yönünde çaba gösteriyorlar.

Bununla birlikte, siyaset ortamının yenilenmesinin zaruri olduğuna inansalar da reformistler seçimlere girmek için kimseye yalvarmayacak rica temennide bulunmayacaklar; Ebtekar’ın kanaati bu. Ve zaten reformistler öncelikle bütün ülke sathında seslerini duyurabilmelerini sağlayacak yapılanmalardan, iletişim kanallarından yoksunlar.

Bütün bu çekişmelerin çözümünü Ebtekar bağımsız ve güçlü bir mecliste görüyor. Ancak  siyasal partiler alanındaki zaaflar ve seçici kurulların gerektiği gibi çalışmaması nedeniyle bu konuda pek de ümitli değil. “Bu alanda yaşanan sıkıntıların tek tip düşünen bir toplum oluşturma hedefiyle başlanmışken,  siyasal rakibini ortadan kaldırma tavrına ulaşmasının eseri olduğunu bugün muhafazakârlar da dile getiriyorlar” diye anlatıyor ümitli olmamasının sebebini. Öte taraftan, muhafazakârlar arasında reformistlerin siyaset zemininden uzaklaştırılmasının memleketin yararına olmadığını fark edenlerin eleştirileri, şartların olumlu anlamda değişeceği umudunu uyandırıyor. Bazen muhafazakâr kesimde reformistlerin suçlanıp susturulmasına sebep olan eleştirilerden daha da şiddetli eleştiriler yükselmesi, iyiye işaret olarak görünüyor Ebtekar’a.

Söyleşisini reformistlerin son bir iki yıl boyunca birbirlerini ancak düğün ve yas törenlerinde görebildiklerini söyleyerek tamamlıyor Ebtekar. Hatemi ile sürdürülen görüşmelerin de reformist kesimlerde hiç eksik olmayan düğün kutlamaları zemininde gerçekleştirilebildiğine dair ironik ifadesiyle,  reformistlerin kamusal toplanma yollarının tamamen kapalı olması yüzünden kendilerini toparlayamadıkları şeklindeki kanaatinin altını çiziyor.

Reformistlerin geleneksel iletişim kanallarını kullanma konusunda yetersiz kalırken modern iletişim kanalları kurmada da başarılı olamadıklarına dair bir tespitimi dile getirmiştim yukarıda. Böyleyken bu kesimin son iki yıl içinde sınırlanan iletişimlerini sadece geleneksel kanallarda, düğün ve yas törenlerinde sürdürebiliyor olması bir hayli düşündürtücü…