Muhafazakârlık
Muhafazakârlığın başlıkla ne ilgisi var diye sorulabilir.
İlgisi, ilişkisinin keyfiyetindedir.
Muhafazakâr;
Statükonun; politik, felsefi, ahlaki, dinsel ve estetik değişmezliğinin kiralık temsilcileri.
Mukavim ve çıngıraklı emirberler alayı.
Patrici’lerin göbek ve ense yağlarından beslenen Plebler topluluğu.
Poyrazdan emin yerlerde parsel tutmuş büfeciler.
Halk ekmek çetesi.
Din ve iman makyajlı, vatan-millet kamuflajlı, laiklik ve cumhuriyet bandajlı Darbe/derler ordusu.
Biraz Ahd-i atik, biraz Yuhanna ve biraz da Mevlana’dan mürekkeb her şeyci malümatfüruş ulema.
Musa ile Firavun arasındaki yitik ahali.
İsa’nın ispiyoncuları.
Lut’un misafirlerine göz koyan azgın ve hummalı şehir eşrafı.
Statükoların narkotik şube sorumluları.
“Bizim gelin bizden kaçar, başını örter k..ını açar” şeklindeki lisan-ı âdiyeden bir Erzurumlu tanımlaması.
Tanımı ve teşbihi kamusları aptallaştıran omurgasız bir Fikr-i kadim.
Muhafazakârlık; din, vatan ve mukaddesat hamiyetperverliği olarak anlamlandırılsa da aslında statükonun rantını üleşenlerin tapındıkları bir devlet dinidir.
Muhafazakârlığın sağ kimlikli bir fikir ya da felsefe olduğu yönündeki yanılgı, İslamcı kesimin de bunu tartışmasız sahiplenmesi insiyakini yaratmıştır. (Oysaki herkes kurduğu düzenin muhafazakârıdır. Sovyetler Birliği'ndeki sosyalist rejime karşı olan Troçkistler’in bu rejimi muhafazakârlaşmakla suçlaması gibi.)
Türkiye’de ve siyasal örgü olarak benzerlik gösteren diğer halkı Müslüman ülkelerde İslamcı hüviyetle ortaya çıkan paradigmal hareketler muhafazakârlıkla vernellenip softlaşarak, yumuşacık ve bembeyaz bir iflası yaşamışlardır.
Bunun içindir ki; statükonun endişelerini izale etmek adına lekeyi sökmek için döktüğü çamaşır suyu, kumaşın rengiyle beraber dokusunu da bozmuştur.
Değişim dedikleri bu transformasyon gerçek muhafazakarlarla karşı karşıya gelininceye kadar her zaman bir inanç reformu olarak telkin edilmiş ve statükonun duvarlarına tosladığı anlaşılınca da Basra çoktan harap olmuştur.
Beslendiği ve neşv-ü nema bulduğu sistemin bekası adına her türlü değişime karşı canhıraş bir mukavemet gösteren bu sınıfın tarih boyunca ortaya koyduğu refleks ve reaksiyon aynı karakterdedir.
Oysa ki siyasal harekete yönelen dinci kesim, peygamberlerin mevcut düzeni korumak ya da iyileştirmek değil, onu devirmek için görevlendirildikleri gerçeğini ıskalamaktadır.
Zira tanrı elçilerinin yönetimi ele geçirmek adına izledikleri yol, darbe değil devrimdir.
Hiçbir elçi gönderildiği kavmin ikonalarına ve hükümdarlarına reverans ederek kaleyi içten fethetme stratejisini denememiş, Firavuna karşı Musa, Nemrut’a karşı İbrahim ve Ebu Cehil’e karşı İslam peygamberi mücadele ve başkaldırı felsefesinin en devrimci örneklerini sergilemişlerdir.
Bu yönüyle bile ele alındığında muhafazakârlık devrimci değil darbeci bir karakter taşımaktadır.
Sosyolojik bir tahlil olarak eziklerin ve ezilmişlerin duruşu ele alındığında; ezikler, mensubu olduğu sosyal sınıfın bir katman üstünü hedeflerken, ezilmişler hükümranların şatolarını kundaklama intikamıyla tutuşan bir öfkeye sahiptirler.
Bu açıdan bakıldığında tüm elçiler ezilmişlerin imdadına gönderilmişlerdir. Ve elçilerin deviremediği her sistem tanrının gazabıyla karşı karşıya kalmış, Nuh, Lut, Ad, Semud, Eyke, Eymen kavimleri bizatihi tanrının müdahalesiyle hak ile yeksan olmuşlardır.
Kendi yaptığı Put’a tapınan Azer’e karşı İbrahim devrimci ve fakat İbrahim’in ateşine odun taşıyan ahali muhafazakârdır.
Osmanlı Devleti’nde ulufeleri kesilen Yeniçerilerin, her türlü ilmi ve teknik gelişmeyle zaafa düşen ulema ve esnafların, rantı inkitaya uğrayan saltanat seçkinlerinin her vesileyle “Şeriat isterük” ya da “din elden gidiyor” şeklindeki sözümona sahiplenme isyanları ile “Laiklik elden gidiyor” ya da “cumhuriyete sahip çık” şeklindeki son dönem sokak eylemlerinin ortak ve tek bir benzerliği var ki, ikisi de muhafazakâr karakter taşımaktadır.
Asker-Aydın-Yönetici Elit ittifakı Osmanlıda olduğu gibi bugün de etkin ve mukavim bir defans ortaya koyuyor.
Kime karşı?
Muhafazakâr ve hemi de Demokrat olduğunu ve bunu ispat etmek için tüm esvaplarını soyunan AKP'ye karşı…
Peki, İslamcılığı esvabında leke kabul eden bu paradigmal siyasi hareket (AKP), Asker-Aydın-Yönetici Elit ittifakının koyduğu muhafazakâr defansa karşı şimdi hangi hüviyetle kendini olumlamaya çalışacak?
Demokratlığı da demokrasi için tehdit ve tehlike kabul edilen AKP’nin kendisine zoraki yakıştırdığı ve hatta bulmak için Lümpen Liberallere bir dünya para ödeyerek aldığı bu siyasal kimlik 27 Nisanda iflas etmiştir.
CHP ve onun müttefik güçleri muhafazakârlığa son tahlilde sahip çıkmış ve onu değişim adına tripten tribe giren bir isyasal fenomene teslim etmemiştir.
Şimdi soru şu;
CHP muhafazakâr ve bunun tabii bir gereği olarak darbeci.
AKP’nin Demokratlığı da kabul görmediği gibi tehdit ve tehlike addedilerek kadükleşti.
Peki, hangi kimlik kaldı üstünde göstermesi istense?
Hala muhafazakâr mı?
Hala demokrat mı?
Erzurumludan bana kalırsa;
Bizim gelin bizden kaçtı
Başını örttü k..çını açtı