Mübarek şerefli bir gidişi hak etmiyor

Hali hazırdaki Mısır sisteminin devamını ve gençlerin devriminin akim kalmasını arzulayan kimileri yumuşak geçişten bahsediyorlar. Onlara göre Hüsnü Mübarek Mısır ordusunun önemli komutanlarından birisi ve şanlı 1973 Ekim savaşında hava kuvvetlerini yönetti dolayısıyla ‘kendisine yaraşır’ bir şekilde yönetimden uzaklaşması gerekir.

Kendisine yaraşır şekilden kasıtları görev süresinin dolmasına yani önümüzdeki başkanlık seçimlerinin vakti olan eylüle kadar görev başında kalması. Bu seçimlere kendisinin ve Vatan partisinin siyasi bürosundan istifa eden –ya da ettirilen- oğlu Cemalin de girmeyeceğini ilan etmişti.

Biz başkan Mübareğin hava kuvvetleri komutanı olarak savaşın aktörlerinden birisi olduğunu ve o dönemde bu rolünden dolayı takdiri hak ettiği hususunu reddetmiyoruz. Ama bu ona daha sonra devlet başkanı olması ve kendisini kanuni sorumluluk altına sokan bir dizi hatayı işlemesi için verilmiş bir açık çek değildir.

Gazın piyasa değerinin yarısından daha az bir bedelle İsrail’e satması,  Mısır'ı onun sınır muhafızı haline getirmesi, sığınmak amacıyla gelen Afrikalıların üzerine öldürmek kastıyla ateş açılması, Mısır'daki istihbarat şebekeleri, yönetimi elde tutmak için girdiği komplolar… Bütün bunlar o savaştaki başarılarını gölgelemekte ve Mısır güvenliğini korumadaki başarısızlığından dolayı onu sorgulanmakla karşı karşıya getirmektedir.

Biz burada Gazze savaşı -ondan önce Lübnan’a saldırı- sırasındaki sessiz kalmak ve zaten ambargo altında bulunan Filistinlileri açlığa mahkûm etmek için çelik duvar inşa etmek suretiyle yaptığı işbirliğinden bahsetmiyoruz. Çünkü bunlar zaten biliniyor ve hiçbir açıklamaya ihtiyaç duymuyor.  Ancak biz otuz yıllık yönetimi boyunca Mısır’a ve vatandaşlarına yaşattığı yıkımın boyutlarına kayıtsız kalamayız.

Başkan Mübarek Mısır halkını açlığa mahkûm etti, izzetini kırmaya çalıştı, etini parçalaması için mafyanın dizginlerini serbest bıraktı ve onları sindirebilmek ve yolsuz devletin içinde daha yolsuz bir devlet inşa için bütün baskı yöntemlerini kullandı.

Başkan Mübarek’in, oğlunun da içinde bulunduğu iktidar partisinin bütün yöneticilerini görevden alması, savcının birçok bakan ve iş adamı için yurtdışı yasağı getirmesi ve mal varlıklarının dondurulması ve kamu malını çalmaları gerekçesiyle mahkemeye verilmeleri şu soruyu akla getiriyor: Bu kişileri kılıç olarak otuz yıl boyunca mısır halkının ensesinde sallandıran kimdi? Başkan istedikleri gibi çalmaları için bu kişilerin önüne Mısır’ın hazinelerini nasıl koydu?

Başkan Mübareğin onurlu bir şekilde gitmesinin mücadelesini verenler adamları için, İtalya’ya gitmesinden önce İskenderiye limanında resmi uğurlama töreni yapılan Kral Faruk’u örnek veriyorlar ve aynı şeyi ya da daha fazlasını talep ediyorlar.

***

Kral Faruk, yönetimine ilişkin bütün çekincelerimize rağmen demokratik bir sistem kurdu. Parlamento seçimlerine asla karışmadı, anayasaya ve siyasi çoğulculuğa saygı gösterdi. Arap milliyetçisi olmamasına ve Büyük Britanya’yla olan ve ülkesinin bağımsızlığını sınırlayan anlaşmalara rağmen 1948 de Filistin savaşına girdi.

Kral Faruk da yolsuzluğa bulaşmıştı. Ama onun yolsuzluğu Hüsnü Mübarek rejiminin yolsuzlukları yanında hafif kalır. Mısır’dan uzaklaştırılmasından sonra ikamet ettiği İtalya’nın güneyindeki Capri adasında bulunan küçük ve mütevazı oteli ziyaret ettiğimde şahsen şaşırmıştım. Adamcağızın milyonları ya da milyarları yoktu. Ailesi Suud krallarının yardımıyla geçiniyordu.

Mübarek ve ailesi yanlarında en az 40 milyar dolar olduğu halde Suudi Arabistan’a gidecekler. Hiç kimsenin sadakasına ihtiyaç duymayacaklar. Bu milyarlar, ezilmiş Mısır halkının terlerinden toplanmıştır. Bundan dolayı, büyük bir edeple halkının ayrılması yönündeki talebine cevap vermiş ve masum hiçbir insanı öldürmemiş genç bir kralla, halkına karşı kibirlenen, bu halkı öldürmesi için başıbozuklara emir veren bir başkanın karşılaştırılması yerinde değildir.

Burada halklarının iradesine saygı duyup ayrılan iki başkan örneğini hatırlatmakta yarar olabilir; Birincisi Fransa’nın bağımsızlığına kadar direnişi yöneten ve Nazi kuvvetlerini yenilgiye uğratan Charles de Gaulle. Diğeri ülkesini ve müttefiklerini ikinci dünya savaşında büyük bir başarıya taşıyan Winston Churchill’dir

Fransa gençliği altmışların sonlarında De Gaulle yönetimine karşı gösteriler düzenlediler ve görevi bırakmasını istediler. Tarihi bir kahraman olan bu kişi bu kişilerin talepleri karşısında saygıyla eğilmekten başka bir şey yapmadı ve siyasi hayattan ayrıldı ve mütevazı evine çekildi. Kalan ömrünün tamamını gözlerden uzak bir şekilde geçirdi. Churchill’e gelince; savaşın bitiminden sonra yeniden inşa çalışmaları başladı. Halkına karşı direnmedi. Halk kendisini ve partisini yeniden seçmek istemediğinde güvenlik görevlileri onları cezalandırmak için üzerlerine ateş açmadı. Halk yeni bir dönemin ve farklı bir savaşın eşiğinde olduğunu idrak etmişti. Bir savaş için uygun olan barış ve yeniden yapılanma ve gelişme için uygun olmayabilir.

***

Fransa’nın tarihi kahramanlarından ve zeka kaybı hastalığına tutulmuş birisi olan Jacques Chirac mahkemeye çıkartılıyor. Çünkü o Arap yöneticileriyle kıyaslandığında çok küçük kalacak ekonomik bir usulsüzlük yapıyor. Bu hizmetlilerinden birine torpil yapmaktan öte bir şey değil. Ama halkına saygı duyan ve anayasaya uyan ülkelerde kanun kanundur.

Mübarek sisteminin ve adamlarının yaptığı bütün suçlardan sorumludur. Bu kişilere seyahat yasağı getirilmesi ve mal varlıklarının dondurulması ama ‘kendilerine sihri öğreten’ büyüklerinin saygıdeğer bir pozisyonda bulunması insaf sınırlarına sığmaz.

Bir de askerler her türlü soruşturma ve yargılanmadan muaf tutulmalıdırlar çünkü onlar ülkeleri için savaşa girdiler diyenlere Enver Sedat’ı hatırlatmak lazım. 73 savaşının asıl planlayıcısı ve kahramanı olan Sedat buna rağmen bu kişilerin nitelemelerine göre öte dünyaya uygun bir biçimde intikal etmedi. Ve Mısır halkını aşağılayan Camp Davit anlaşmasını imzalamasının bedelini hayatı ve kanıyla ödedi. Hüsnü Mübarek bütün bu anlaşmalara bağlı kaldı hatta İsraillilere kendilerine bağlılığını ispat ve dolayısıyla Amerikanın güvenini sağlamak için uygulamasında daha ileri gitti.

İsrail’in Başkan Mübarek ve sistemine en çok sempati duyan ve devam etmesini en çok isteyen taraf olması tesadüf değildir. Wikileaks belgelerinde detayları açığa çıkan, Ömer Süleyman’ın halef olması arzuları söylediklerimizin en büyük işaretidir. Çünkü İsrail’i birinci dereceden ilgilendiren şey güvenliği ve çıkarlarıdır.  Mısır halkının güvenliği ve çıkarları değildir.

Allaha hamdolsun ki Ömer Süleyman’ın soğuk savaş dönemine ait bazı partilerin temsilcileriyle yaptığı görüşmeler başarısızlıkla sonuçlandı.  Bu görüşmelere asıl cevap dün yüz binlerin akın etiği Tahrir meydanından ve diğer şehirlerden geldi geldi. Onlar sistemin yıkılması gerektiğini ve öncülerinin sadece istifası değil aynı zamanda yargılanmasını da talep ediyorlar.

Onurlu bir muameleye layık olan Mısır halkıdır. Hatta bölgenin çehresini değiştirecek ve bu ümmete izzetini tekrar kazandıracak büyük devrimi ölçüsünde şerefli bir hediyeye layıktır.

Mısır’a, genç liderliğine ve şehitlerine mübarek olsun…

Kaynak: El Kuds-ül Arabi

Dünya Bülteni için çeviren: Metin Ünlü