Tek sesli, tek boyutlu ulus projesinin çıkmaz sokak olduğu, bu projenin ne yeni bir ufuk ne de soluk üfleyecek birikimden mahrum olduğu, bu ülkeyi bir yere taşıyamayacağı, nefesini tıkadığını görmeyen yok. Sadece, bunu sesli olarak dillendirmeyenlerin varlığından söz edilebilir. Onların kaygısı da sınıfsal konum/statükolarını koruma endişesinden kaynaklanıyor.
Bu tıkanmışlığın yüksek sesle ifade edilmesi, handiyse "devlet politikası" haline gelmesi kulağa hoş geliyor. Mesele de burada başlıyor zaten. Madem tek boyutlu bir kalıba indirgenemeyecek kadar zengin kültürel zenginliğe sahibiz o halde bunları sahiplenelim demek isteniyor.
Bu zenginlik gündelik siyasetin dilinde birden 'mozaikleşme'ye, güdükleşmeye başlıyor. Hafızanın tazelenmesi, zihnin uyuşukluğunu atması, ışığın karşısında kamaşan gözlerin açılması zaman alacak gibi görünüyor.
Siyasi partiler mozaik liste yarışına girdiler. Önce AKP Türkiye mozaiğini açıkladı. Kimler yoktu ki bu mozaikte. Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş, Pir Sultan Abdal, Hacı Bayram Veli, Yunus Emre, Mevlana, Mehmet Akif… Bir zamanlar tabu sayılan Said-i Nursi'den Nazım Hikmet'e uzanan liste ile belki bir ilke imza attı.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ