İş bilimsel verilere gelince, ezberleri bozmayı sevmeyenler, mutluluğu yaygın akımların rahat kollarında arayanlar, geçmiş zamanla günümüz arasında karşılaştırmalar yapmaya bayılırlar.
Son yüz yılda, ondan önceki binlerce yılda görülmeyen gelişmeler kaydedilmiştir. Elektrik, ulaşım, uzay çalışmaları, bilgisayar, tıptaki gelişmeler vesaire. Gerçekten bunlar daha önce insanoğlunun görmediği şeylerdir. Bu nedenle içinde bulunduğumuz çağa bir türlü isim bulunamamıştır; Uzay çağı, bilim çağı, atom çağı, hız çağı, vs.
Böylesine kapsamlı, dev boyutlarda yaşanan değişmelerden sonra insanlık değerleriyle sosyal ve ulusal kültürler bağlamında temelden bir değişiklik yaşanmaması ise gayet manidardır. Batı ve Doğu dünyasında halen binyıllar öncesine dayanan değerler, kültürler, kategoriler, geçerliğini koruyor. İnsanlar, onbinlerce yıl içinde oluşmuş dilleri, sözcükleri, harfleri, rakamları kullanıyor. Kendilerini binlerce yıl önce gelmiş semavi dinlerle tanımlıyor. Günümüz dünyasına bakalım ; Hıristiyan Avrupa, İslam Dünyası, Museviler, Hind tanrıları, Budizm, Şintoizm, Dalai Lama. Hangisini inceleseniz kökleri tarihin derinliklerine uzanıyor.
İkinci Dünya Savaşı'nda Almanlar, binlerce yıl önce Romanın kalbine saldıran Cermen kavimleri gibi Avrupa’yı istila etmeyi denedi. Bunu yaparken Roma sembollerini bol bol kullandı. Gamalı haç dahil Nazi sembollerinde Roma’ya bir öykünme vardır. Yahudiler üzerine giderken adeta örnek aldıkları şahsiyet, büyük Roma Generali Vespasianus’du. Söz konusu general, yanılmıyorsam MS 64’de Kudüs’ü ele geçirmiş ve Süleyman tapınağını yok etmişti. Museviler halen bu tapınağın duvarlarında ağlayarak ibadet ediyor. Ve o gün bugün kendilerine vaat edildiğini söyledikleri o toprakları ele geçirmeye çalışıyor. Mussolini Afrikayı istila etmek istediğinde kendini Romalı ataları gibi gördü. Kıyafetler, semboller aynıydı. Avrupa kültüründe büyük devlet dendiğinde akla önce Roma geliyor.
Oysa Hz. İsa ve ilk Hıristiyanlar Roma’nın içinden çıkmış ve bu büyük devletin büyük zulmünü görmüştür. Onların gözünde Hz. İsa’yı çarmıha gerenler de Romalılardır. Bu ne yaman çelişkidir. Roma çağdaş Avrupa’nın temellerinden birini oluşturur. Tıpkı Hıristiyanlık gibi. Tıpkı Antik Yunan gibi. Zaten Avrupa’da aydınlanma çağını başlatan da Antik Yunan’dan kalanlardır. Şimdi, din konusunu özetleyecek olursak ; günümüzden 2000 küsur yıl önce Ortadoğu ve Avrupa’da öyle bir din ortaya çıkmış ki Modern çağda Avrupa kimliğinin temel bir öğesi olmuş. Bugün Batı bilimi büyük patlama teorisine bağlı olarak gezegenimizde su ve ilk canlı oluşumları konusunu çözmeye çalışadursun, insanların kalbinde ve gönlünde 2000 yıl önce ortaya çıkan bir elçinin ayetleri bütün canlılığını koruyor. Yöresel kültürlere ve antik çağın birikintilerine göre “revizyondan” geçirseler de toplumsal kimlik açısından kendilerini Hıristiyanlığa göre tanımlıyorlar.
Aydınlanma çağı, sanayi devrimi, Fransız ihtilali, pozitivizm, bilim, demokrasi…Arkasından iki büyük dünya savaşı ve Avrupa Birliği. Fakat bu birliğin temel özelliği de Hıristiyan kulübü olması. Balkanlarda Osmanlı varlığı kökünden kazındı ama Avrupa bunu görmedi. Onlar için yalnız, Antik Yunan’ın ve Bizans’ın mirasçısı olarak gördükleri Yunanlılar ardı. Bugünlerde Ermeni- Hıristiyan kardeşlerinin haklarını savunmakla meşguller. Aradan 100 yıl geçmesine rağmen. Aynı dönemde aynı bölgede Müslüman ahalinin yaşadığı kaos ve katliam ortamı onların kapsama alanına girmiyor. Bin yılın başlarındaki Haçlı kardeşleri gibi hala Anadolu’yu ‘kaybedilmiş topraklar’ olarak görüyorlar. Nerdeyse bütün filmlerinde Yahudilerin uğradığı zulümlere bir atıfta bulunurken, Filistinlilerin başına gelenler onları pek etkilemiyor. Şu kadar milyon ışık yılı uzaktaki yıldızları inceleyen, arada bir gezegen keşfetmeyi alışkanlık haline getiren Amerika, Ortadoğu’da ille de İsrail’i destekliyor. Eften püften sebeplerle Irakta bir milyon insanı öldürebiliyor. Çünkü o insanlar Müslüman’dır. Romalı askerler gibi giyinen Amerikan denizcilerinin motivasyon için ellerindeki yegane örnek haçlılardır.
Olaya sadece olumsuz açıdan baktığım sanılmasın. Klasik çağın modern çağ üzerindeki etkilerini hatırlatıyoruz. Ve klasik çağın geçmişte kalmadığını vurguluyoruz. Bu etki yalnız toplumla sınırlı değildir. Şehirlerimizi, mimarimizi düşünelim. Bugün dünyanın birçok önemli merkezinin temel karakteri tarihten kalan eserlere dayanıyor. Mekke, Kudüs, Şam, Bagdat, İstanbul, Kahire. Yalnız Ortadoğu mu ? Londra, Paris, Roma, Sicilya, Atina, Petersburg. Büyük şehirlerin dışında da bölgenin kimliğine damgasını vuran antik kalıntılar, tarihi yapılar var. Modern yapılarda bile klasik bir hava verirseniz anlam kazanıyor. Antik Yunan’dan Roma’ya, Bizans’a, oradan Osmanlı’ya geçişte ortak özellikler bulunduğu bir gerçektir. Hepsi çok uzun bir geleceği hedeflemiştir. Çağları aşan bir vizyonu vardır. Modernizmle sınırlanmış yapılarda ise geçicilik ve anlamsızlık ağır basar. Bu nedenle kimlik arayışındaki herkes kendini eskilerden kalma yapılara, sembollere dayandırmak ister.
Modern kültürün tüm öğelerinde klasik çağın damgasını görmek mümkündür. Yunan mitolojisi, Roma tanrıları, Latince Hıristiyanlık metinleri, Antik Mısır, binalarda, isimlerde, paralarda, şiirlerde, inançlarda, her yerde yaşıyor. Yazımı küçük bir örnekle bitireyim : İngiliz Parlamentosunda kraliçenin hemen önünde bir masa vardır. Masanın üzerinde klasik tarzda iki büyük kutu. İçlerinde Eski Atik ve Yeni Atik kutsal kitapları. Bütün büyük değişim ve ilerleme iddialarına karşın klasizm meydan okumaktadır. Klasik kültür, temel belirleyici olarak insanoğlunun genlerinde yer almaktadır