"Afganistan'ın aynadaki yansıması çirkinse, bu Afganistan çirkin olduğu için değildir, modern ve post-modern dünyanın tüm çirkinliklerini yansıttığı içindir. Eski bir Fars şiirinde denildiği gibi 'Aynadaki görüntünü sevmiyorsan, aynayı değil, kendi yüzünü kır " diyor Barnett Rubin,
'Afganistan'ın Parçalanması' adlı kitabında...
Rubin'in temel tezi, tarih boyunca Afganistan'a birçok dış gücün müdahale ettiği, bunu yaparken ülkenin kendi dinamiklerini hiçe saydığı, her gücün işine gelen siyasal grubu ya da etnik yapıyı desteklediği, bunu yaparken de Afganları her geçen gün daha bağımlı kılıp sonunda içinden çıkılmaz ve insanlarına her türlü acıyı tattıran bir yapıya dönüştürdüğü üzerine. Zaten bu yüzden Afganistan'a, modern ve post-modern dünyanın çirkin yüzü diyor.
Ne acı ki, Afganistan'da yeni bir şey yok. Üstelik her geçen gün parçalı yapısı daha da derinleşiyor, halkları da şu dünyada bir gün huzur göreceklerine dair inanç taşımıyor. Adına seçim denilen ama seçimden başka her şeye benzeyen süreç de Afgan dinamiklerini gözardı ederek, bazı kurumlarını kendilerini rahatlatma adına uygulamaya koyan yabancı güçlerin işleri nasıl da içinden çıkılmaz kıldığının bir başka örneği maalesef.
Demokrasi elbette vazgeçilebilecek birşey değil; herkes için su ve hava kadar gerekli ama demokrasi belli bir uzlaşmayı, hukukun üstünlüğünü, örgütlenmeyi, özgürlüğü ve insan haklarının uygulanmasını gerektiriyor. 'Ben yaptım oldu' hesabı insanların önüne sandık koymak ne seçim, ne demokrasi. Heleki adilliğini sağlamaktan uzaksanız.
Seçimlerin sonucu sadece Karzai'nin yeniden başkan seçilmesi değil, Kabil'deki siyasetçilerin, ABD yönetiminin, ona destek veren diğerlerinin Afganların gözünde bitmesi aynı zamanda. Zaten yolsuzluk, uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, terörle ve savaşla, yani aslında modern dünyanın kendisine ait bir çöplükmüşcesine Afganistan 'ın tepesinden aşağıya yıllardır boşalttığı her melanetle boğuşan ülkeyi yoluna oturtmayı neredeyse imkânsız hale getirdi.
Afganistan 'ın yakın tarihi, bir dış güçün, kendisine yakın bulduğu bir etnik grubu başa geçirmesinden sonra diğer grupların isyanı ya da mevcut iktidarı baltalama girişimlerinden başka birşey değil. Bugünkünün tek farkı aynı hatanın bu kez uluslararası bir koalisyon tarafından yapılması.
Nasıl geçmişte iktidarı belirleyen güçler, bu iktidarın kontrolden çıkmaya meylettiğini ve Afgan toplumunca kabul edilmediğini gördüklerinde, hiç olmazsa koalisyon benzeri birşey kurdurmaya kalktılarsa, son seçimler de bunun bir denemesiydi. Nasıl geçmişte belirlenen iktidarların yolsuzluk batağına düşmesi onlara para akıtan dış güçleri memnun etmediyse, Karzai'nin de aynı noktada olması uluslararası koalisyonu memnun etmiyor. Seçimlerin ikinci turu öncesinde adaylığını geri çeken Abdullah Abdullah, Karzai'ye ders verme peşindeki uluslararası koalisyonu üzdü ama aynı zamanda rahatlattı. Çünkü seçimler şiddetin tekrar yükselişe geçmesi gibi yeni bir çok sorunu da beraberinde getirecekti.
Şimdi başa dönüldü. Afganistan tarihi kendini tekrar etmeye devam ediyor. Bedelini yine Afgan halkları ödüyor. Afganistan'a müdahale eden güçlerse geçmişten ders almıyor, almak da istemiyorlar.
Çünkü dertleri bu ülkeyi yaşanabilir kılmak değil, kendi çirkin yüzlerini gizlemek. Oysa yapılması gereken o çirkin yüzü yok etmek, Afganların hayatlarını değil.
Kaynak: Radikal