Mâli tsunaminin ikinci dalgası

Dalga güç topluyor ve 2010'nun birinci ve ikinci çeyreğinde vurabilir.

Son iki yıldır eposta ikazlarımı alan arkadaşlarımın bir çoğu, küresel ekonominin durumu hakkında son haftalarda yorum yapmadığımdan şikayet ediyorlar. Kaygılarını anlıyorum fakat yatırımcıları ayartıp tekrar borsaya çekmek için parayla yazan menkul değerler borsası uzmanı olmadığımı unutuyorlar. Benim web sitem ücretsiz ve mâli bülten satmıyorum; bu yüzden günlük tahmin ve analizlerde bulunmama ihtiyaç yok.

Ancak veriler çok güçlü olduğunda ve kaçınılmaz bir trendi desteklediğinde yeni bir değerlendirme için vakit gelmiş demektir. Bu kırmızı alarm, sitemi ziyaret eden kişilerin gelecek aylarda servetlerini ve ailelerinin refahını korumak üzere uygun tedbirleri alabilmeleri için yazılmıştır.

Kilit küresel ekonomiler 2008'in son çeyreğinden bu yana amansız bir mütedavil para savaşı başlattılar. Bu rekabet şu zamana kadar muhasım bir nitelik arzetmedi ama asli farklılıklar uzlaştırılamaz olduğundan dolayı muhasım (antagonistik) olacaklardır. Küresel ekonominin açısından yıkıcı sonuçları olacaktır; sıradan insanları ise kitlesel işsizlik ve sosyal huzursuzluk bekliyor.

Bu ülkelerin uluslararası mâli yapının topyekûn çöküşüyle yüzyüze gelen politika yapımcıları, batmasına izin verilmeyecek kadar büyük bankaları kurtarmak ve buhrandaki ekonomilerini canlandırmak için tek çözümün nicel genişleme (büyük miktarlarda para zerkedilmesi) olduğu hükmüne vardılar. Bunu en iyi Bernanke'nin şu sözleri yansıtmaktadır: "ABD hükümeti matbaa makinesi denilen (yahut bugün elektronik eşdeğeri) bir teknolojiye sahip ki esasen hiçbir mâliyet söz konusu olmadan dilediği kadar Amerikan doları basmasına imkan vermektedir." Problemin özü tam da budur.

Uzlaştırılamaz farklılıklar

Küresel finansın seçkinleri, yirmi yıl önce, küresel ekonominin çerçevesinin şöyle olmasına karar vermişlerdi:

Amerikan Merkez Bankası ve onun gelişmiş ülkelerdeki ortak bankalarının denetiminde olan türev araçlarına dayalı bir küresel finans sistemi.
Gelişmiş ülkeleri "beslemek" için malların üretimini Batı'dan Doğu'ya, özellikle Çin ve Hindistan'a kaydırmak.

Tüm bir sistem bu ilke yani küresel ekonomik büyümenin motoru olacak FED denetimindeki küresel mütedavil para üzerine kuruldu. Esasen bir emperyalist ekonomik ilkedir.

Bu esaslı gerçeği bir kez idrak ettikten sonra, Bernanke'nin yukarıda anılan sözü başka bir boyut kazanır.

Pek çok ekonomistle konuştum ve onlara mevcut mâli krizin özü nedir diye sorduğumda hep bir ağızdan "küresel dengesizlikler... Batı çok tüketiyor, Doğu ise çok fazla tasarruf ediyor ve yeterince tüketmiyor" diyorlar. ABD ticari açığı ve Çin'in devasa fazlası buna örnek olarak gösteriliyor.

Olağanüstü bir bilgelik ve neredeyse herkes aynı mantrayı tekrarlıyor. Son APEC zirvesi de farklı değildi. Bu mantra ve ticaret ülkeleri arasında serbest ticaretin devamı çağrıları tekrarlanıp duruyor.

Müthiş bir kafalamadır bu. Dünya sahnesindeki tüm liderler çürümüş, dobra dobra konuşmada ve câri mâli sistemin özünde mündemiç çelişkileri ifşa etmede hiçbir çıkarları yok.

Tüm bir küresel mâli sistem tek kutuplu Amerikan doları üzerine kuruluyken çok kutuplu dünya çağrısı anlamsızdır. Câri sistemin özünde mevcut bir çelişkidir bu ve ona eşlik eden problemler bazı öyle ülkelerin savunduğu gibi IMF'nin Özel Çekme Hakkına (SDR) dayalı bir diğer küresel para birimiyle çözülemez. Tasarlandığı anda ölüydü.

Çin, Japonya ve Ortadoğu'daki petrol üreticisi ülkeler, hepsi de câri duruma sövüp sayıyorlar fakat kanaatlerini yani Goldman Sachs'ın tâlimatlarıyla hareket eden FED'deki fırıldak efendilerin kendilerini dolandırdığını halklarına ifade edecek cesaretleri yok.

Tuvalet kağıtları karşılığında ulusun servetini verdiğini kabul edecek cüret hangi liderde var söylesenize? Tuvalet kağıdından para birimi pandomimi devam ediyor.

Mütedavil para birimi savaşında çıkmaza girdik ki Soğuk Savaş döneminde NATO ülkeleri ve Varşova Paktı ülkeleri arasındaki duruma benzemiyor da değil. Karşılıklı Mutlak Yıkım doktrini her iki tarafı da caydırıyordu. Her iki tarafa da korkunç bir mâliyet düşüyordu ve Sovyetler Birliği aynı hızı sürdüremeyip nükleer caydırıcılığın mâliyetini taşıyamaz hale gelmiş ve iflas etmişti ki denge işte böylece NATO lehine dönmüştü. Ne ki ABD ve müttefiklerinin büyük kayıplarla elde ettiği bir zaferdi. ABD'nin askeri üstünlüğü sürdürmesini ve Sovyetlerden daha büyük askeri harcama yapabilmesini sağlayan, tuvalet kağıdından para basma hakkı ve müttefiklerinin Amerikan dolarını dünyanın rezerv para birimi olarak kabullenişiydi.

Peki, Amerikan müttefikleri Soğuk Savaş süresince statükoyu niçin kabullenmişlerdi?

Basit! Büyük Birader'in koruması ve askeri yardımı olmaksızın komünist tehdidin onları yutacağına inandırılmışlardı. Fareli köyün kavalcısına uymuşlardı.

Bir diğer önemli soru da şu: Sovyet blokunun eski komünist müttefikleri sürüye niçin katılmışlardı?

Basit! Goldman Sachs liderliğindeki küresel bankaların yarattığı yanılsamaya yani mallarını ve hizmetlerini tuvalet kağıdı Amerikan doları karşılığında satmaları durumunda anlatılmaz bir zenginlik ve refaha kavuşacaklarına hepsi de inanmışlardı.

Ancak en büyük Asya satrancıydı. Japonya, Goldman Sachs'ın mâli mimârlarının tahayyül ettiği üzere, emlak balonunun ardından on yıl süren ekonomik gerilemesinin ardından, oyunu bir sonraki düzleme taşıyacağı araçlara ve kapasiteye sahip değildi.

En büyük faydayı gören Çin'di. Goldman Sachs'ın üst düzey yönetimi Çin liderleriyle gizli bir anlaşmaya aracılık etmişlerdi. Buna göre, küresel ekonomi tarihindeki en büyük üretim kapasitesinin toptan taşınması karşılığında devasa miktarlarda Amerikan doları zerkedilecek ve Çin alın teriyle kazandığı tuvalet kağıdı Amerikan dolarlarını Amerikan hazinesine ve diğer Amerikan borç enstrümanlarına geri kazandıracaktı.

Küresel finans casinosunun, oyunun bir sonraki safhasına yükselişi için emsal teşkil edecek gerekli bir şarttı bu. Niçin?

Yeni oyun

Goldman Sachs'ın mâli mimârlarının nazım planları vardı: Küresel mâli sisteme hâkim olmak. Bu mâli gücü elde etmenin vasıtası, Gölge Bankacılık Sistemi'ydi; dingil pimi ise türev piyasaları ile gerçek ve de sentetik varlıkların menkul değerlere tahvil edilmesiydi. Trilyonlarca dolarlık risk söz konusuydu ve piyasayı dönüştürme yöntemi, finans oyununun tüm düzeylerinde kullanılan büyük kaldıraçtı.

Ancak genel tasarının doğasında bir zayıflık vardı: Enflasyon tehdidi daha doğrusu hiperenflasyon. Sistemde muazzam miktarlarda bulunan nakit, rezerv para biriminin değerinde ve sisteme olan güvende kaçınılmaz olarak kayba yol açacaktı.

Böylelikle, fiyat enflasyonunu denetim altında tutacak bir sistem ve tuvalet kağıdı rezerv para biriminin satın alma gücünün korunabildiği yanılsamasına ihtiyaç vardı.

Çin bu noktada devreye giriyor. Çin bir kez dünyanın fabrikası olduğunda, problem çözülecekti. Bir ceket daha önce 600 dolarken şimdi 100 dolardan daha ucuza satın alınabilecekti; bir çift ayakkabı da 5 dolardan daha ucuza. Sahtekârlığın beyin takımı, tarihteki en büyük casino operasyonuna görülür gelecekte hiçbir tehdit olmadığı sonucuna vardılar.

Çin bu mübadeleye razı oldu çünkü beslemesi gereken bir milyar ağız vardı ve yüz milyonlarca kişi için iş güvencesi söz konusuydu ki sistem bunsuz olmazdı. Ancak Çin iki "ekonomik sisteme" sahip olacak kadar pragmatikti – biri Yuan'a dayalı iç ekonomi diğeri ise dolara dayalı ihracat ekonomisi – ihracat ekonomisinden elde edilecek kâr ve faydalar, Çin'in dönüşmesine ve zamanla ihracat ekonomisinin yerini alabilecek yaşayabilir, dinamik bir iç pazar kurmasına imkan verecektir ümidini taşıyarak böyle yaptı. Şeytanla yapılan bir anlaşmaydı fakat üstelik Sovyetler çökmüşken, yaşayabilir başka seçenek yoktu.

Oyunun bir sonraki düzeyi

Tuvalet kağıdı rezerv para birimi kelimesi kelimesine sanallaştıktan sonra oyunun bir sonraki düzeyine varıldı – küresel bankaların bilgisayarlarındaki bir fare tıklaması kadar basit bir operasyon sayesinde.

Goldman Sachs'ın ve diğer küresel bankaların ağababaları Las Vegas'ı ve orada dönen sefil milyarlarca doları mafyaya terk etmekten ziyadesiyle memnundu. Sanal casinonun ürettiği yüzlerce trilyon doların yanında üç kuruş hükmündeydi. En vahşi rüyalarının da ötesinde mâli bir fetihti. Kendilerini "Evrenin Efendileri" olarak bile adlandırmışlardı. Devasa borçlar yaratmak yeni oyundu ve ağababalar ellerindeki kaldıraçla 40 kat daha büyük sermaye varlıklarını taşıyabilirlerdi.

Bununla birlikte, mâli sihirbazlar, oyunun devamını sağlamak için gerekli mâli ürünlerin miktarını takdir etmede başarısız oldular. Finans mühendisliğine soyundular ve varlıklara menkul değer biçtiler. Menkul değerlere tahvil edilcek gerçek varlıklar yetersiz olduğunda da sentetik varlıklar yarattılar. Çok geçmeden zehirli atıklar, sözümona yatırım araçlarını icâd edenlere rücû etmeksizin açgözlü emicilere boşaltıldığı müddetçe, oyun adına meşru vâsıtalar olarak görülmeye başlandı.

Bir süreliğine, mâli sihirbazlar küresel casino canavarını besleme problemini çözmüş gibi göründü. Ama maalesef müzik durdu ve balon patladı. Ve onların dedikleri gibi, gerisi mâlum.

Goldman Sachs'ın bulduğu çare
Kayıplar trilyon dolar, elde kalan varlıklar ve sermaye milyar dolar olunca çok büyük bir problemimiz, mâli karadeliğimiz var demektir.
Goldman Sachs'taki beyin takımının tercih ettiği çare bir başka kafalamadan geçiyordu: Şayet büyük bankalar sistemik çöküşü tetikleyecek şekilde iflas ederlerse Armagedon vaktidir. Bu batmayacak kadar büyük bankalara sermaye yapılarını yenilemeleri için muazzam miktarlarda sanal para zerkedilmeli ve bilançoları zehirli varlıklardan yakayı sıyırmalıdır. Gelişmiş ülkelerdeki başlıca merkez bankalar da koro halinde Goldman Sachs'la aynı türküyü tutturdular. Tüm tezgah bu kurtarmayı meşrulaştırma hokkabazlığıydı.
Esasen, kokusu çıkan şey, bankaların aslında mâli krizin üstesinden gelmesi için hükümete yardım ettiği şeklinde bir kıvırmayla paraların sol cepten alınıp sağ cebe konulmasıydı.
FED ve kilit merkez bankaları "sanal paraların" sıfır yahut sıfıra yakın faizla "batmayacak kadar büyük" küresel bankalara borç verilmesinde mutabıktılar ve bu bankalar, bu paraları üzerinde anlaşma sağlanan faiz oranlarıyla FED ve diğer merkez bankalara "yatıracaklardı." Bu işlemlerin hepsi de muhasebe kaydından ibaretti. FED diğer merkez bankalarından sıfır yahut sıfıra yakın faiz oranlarıyla alınan diğer "krediler" kamu borçları satın almada kullanıldı; bu borçlar ekonomiyi canlandırma teşvikleri ve artan işsizliğe çözüm bulmak için ihtiyaç duyulan paraydı. Esasında, hükümete borç versinler diye bu bankalara üzerinde daha önce anlaşmaya varılmış ve hiçbir risk içermeyen faiz oranlarında "bilâ-bedel" para verilmişti. Sahtekarlık bu!
Bu paralar dolar banknotları bile değildi; hiç yoktan uydurulmuş muhasebe kayıtlarından ibaretti.
Dolayısıyla FED bankacılık sistemine trilyonlarca dolar zerkederken, esasen bu söz konusu bankaların FED'deki kayıtlarına işlenen kredi miktarlarıydı sadece.
Bu sistem uluslararası ticarete uygulandığında, aynı hareket tarzı Çin, Japonya vb ülkelerden gerçekleştirilen ihracatta da kullanıldı.
Dünya ülkeleri geri kalanı ise, dolar üzerinde fiyatlandırılmış mallar satın alırken, dünya ülkeleri mal ve hizmet üretmek ve ülkelerinde ihtiyaç duyulan malları satın almak için bu mal ve hizmetleri dolar karşılığında satmak durumundadırlar. Basitçe söylenecek olursa, ihtiyaç duydukları her hangi bir şeyi satın almak için önce bir gelirlerinin olması gerekir. Halbuki Amerika'nın yapması gereken tek şey yoktan para basıp sonra ithal ettiği mallar karşılığında bu parayı vermektir.
ABD bu dümeni sürdürebilir çünkü bu sahtekârlığa mecburen boyun eğdirecek askeri gücü var. daha önce de ifade edildiği üzere, bu statüko özellikle de Soğuk Savaş yılları sırasında kabul edildi ve Sovyetlerin çöküşünden sonra eski komünist bloku ülkeler tarafından da kabul gördü – ancak tek bir şartla: ABD nihâi tüketim mercii olmayı kabul etmeliydi. Bu düzenleme bir takım rahatlıklar da getiriyordu çünkü Amerika'ya mal satan ülkeler dünya ticaretinin yüzde 80'ni dolar üzerinden yürütüldüğünden dolayı -bilhassa da küresel ekonominin can suyu ham petrol dolar üzerinden fiyatlandırıldığı için - bu dolarları diğer ülkelerden mal almak için de kullanabilirlerdi.
Fakat tam iflas yaşayan Amerika ve Çin, Japonya ve dünyanın geri kalanından fantezi mallar satın almak için onun borç alamayacak durumdaki vatandaşları (dünyaki en büyük tüketici kitle) yüzünden dolara olan talep düştü. Doların rezerv para birimi olarak statüsü ve kullanışlılığı gitgide daha yüksek sesle sorgulanmaya başlandı.
Son oyun
Mevcut kurtarma operasyonu basitçe özetlenecek olursa:
İhrac eden ülke vatandaşlarının alın teriyle ürettiği mallara ödema yapsın diye müflis bir ülkeye (ABD) havadan bastığı paraları kullanma izni verilmeli mi? Yaraya tuz basarcasına, aynı miktardaki dolar artık daha az şey satın alıyor. Ödemeleri değerini kaybetmekte olan bir para birimiyle tahsil etmenin faydası nedir?
Diğer yandan, ABD tüm dünyaya, özellikle de Çinlilere, statükodan hoşnut değillerse diğer ülkelere mal satmaktan ve başka dövizlerle tahsilat yapmaktan onları alıkoyan birşeyin olmadığını söylüyor. Ancak ABD'ye satmak istiyorlarsa, tuvalet kağıdı Amerikan dolarını ve Amerika'nın dolar basma hakkını kabul etmek durumundalar.
Nihâi poker oyunu bu ve gözlerini kırpıştıran ilk kaybeden olacak ve telafisi imkansız mâli sonuçlara katlanacaktır. İyi de kazanan el kim?
ABD kazanan el değil. Çin de kazanan el değil.
Bu durum daha fazla sürüp gidemez, ABD veya Çin stratejik kazanım için masaya hangi kartı atmayı düşünüyorlarsa bilinmelidir ki pahalı bir zafer olacaktır bu zira altta yatan muhasım çelişkilere hitap etmeyecektir.
Sistemin bekâsı kredinin ulaşılabilir olmasına bağlı olduğunda (mesela daha fazla borç biriktirerek) borç alan ve borç verenin kaçınılmaz sonuca, borçların asla ödenmeyeceği sonucuna varmaları yalnızca an meselesidir. Borç veren borcu silmediği takdirde, muazzam miktarlardaki borcu tahsil etmek için cebri araçlara başvurmak kaçınılmazdır.
ABD'nin hacze! sessizce müsaade edeceğini düşünmek safçadır. O safhaya vardığımızda savaş kaçınılmazdır. ABD-İngiltere-İsrail ekseni ve dünyanın geri kalanı karşı karşıya olacaktır.
Son oyuna giriş
ABD ekonomisi gelecek aylarda denetim dışına çıkarak zigzaklar çizecek ve 2010'nun ilk çeyreğine kadar kritik noktaya varacak; ikinci çeyrekte ise patlayacak.
Trilyonlarca dolarlık teşvik, ekonominin virajı almasını sağlayamadı. Kan nakli hastayı canlı tutabilir ama çeşitli organların iflas ettiğie dair çok sayıda işaret var.
Aralık ayı ve 2010'nun ilk aylarında konut ve ticari gayrimenkullerde bir diğer haciz dalgası yaşanacak. 2009 yılında haczedilen gayrimenkuller fiyatların düşmesine yol açacaktır. Konut ve işyerlerinin değeri die vuracak. Bankaların bilançoları çirkinleşecek ve 2009'un son iki çeyreğindeki "rekor kârlar" her ne olursa olsun, ilave kırmızı mürekkebi karşılamayacaktır.
Yukarıdaki duruma bakınca, FED piyasaları arkalamak için ipotek teminatlı menkul değerleri satın almayı sürdürür mü? FED hâlihazırda Fannie Mae ve Freddie Mac ipoteklerini satın alarak trilyonlarca dolar harcadı ve görünürde başka alıcı da yok. Dolayısıyla FED'in bilançosu, kurtardığı "batmayacak kadar büyük bankaların" bilançoları kadar zehirli.
En kötüsünün geçtiğini, küresel ekonominin toparlanma yolunda olduğunu iddia etmek bu şartlarda anlamsızdır.
Her şeyin yolunda olmadığının en güçlü işaretini New York FED Başkanı Willian Dudley Princeton'da yaptığı bir konuşmada verdi: FED'in yeterli teminatı olan mâli yönden güçlü firmalara "dayanak" sağlayarak gelecekteki nakit krizi riskini azaltacağını söyledi
Bu uyarı ve güvence üzerinde durulmayı hak eder. Evvela, yeterli teminatı olan mâli yönden güçlü bir firmanın FED yardımını hak edecek bir nakit kriziyle karşılaşacağını ifade etmek bir çelişkidir. Aslında bankaların yeterli sermayesinin olmadığının ve onları ikinci dalga tsunami vurduğunda güvenin feci bir şekilde yok olacağının kabulü demektir.
Dudley gerçekten de şöyle demişti: "Merkez Bankası nihâi borç veren olacaktır... (ve bu) diğer borç verenlerin ne düşündüğü hakkında borç verenler arasındaki belirsizliğin tetikleyeceği panik riskini azaltacaktır."
Açık açık söylemek gerekirse, FED, Bear Stearns, Lehman Bros ve AIG'nin çöküşünün tekrarlanmasından sakınmak için çabalayacaktır demeye getiriyor. Geriye kalan büyük bankaların sıkıntıda olduğunun da bir göstergesidir.
Kaydetmek ilgiç olacaktır, Kasım ayı başlarında yayınlanan bir Bloomberg haberinde Citigroup ve JP Morgan Chase'in nakit istiflediği bildiriliyordu. Citigroup elindeki nakdi ikiye katlayarak 244.2 milyar dolara çıkardı; bu sayı JP Morgan için 453.6 milyar dolar. Önde gelen bankaların nakit istiflemesine bakınca, New York FED, sistemi desteklemek için muazzam miktarlarda nakit zerketmeye hazır olduğu hakkında finans câmiasını temin etmek durumunda. Doların değerinin düşmesi şaşırtıcı olmamalı.
Paranın değeri düşürüldüğünde, borsadaki fiyat değişkenliği artar. Fakat kazanımlar risklere değmez ve birileri halen borsadan çıkmamışsa bilinmelidir ki 2010'nun ilk çeyreğinde kökleri kazınacaktır.
S&P yılın başından bu yana yüzde 25 büyümüş olabilir ama altın daha iyi iş çıkardı. Ayrıca, kazanımlar ABD enflasyon oranının gerisinde kaldı. Kâr miktarı, yaklaşık yüzde 25'lik bir enflasyon oranını düştükten sonra kalan miktardı. Meredith Whitney "şu an piyasada neler olup bittiğini bilmiyorum çünkü benim için hiçbir anlamı yok" dediği bir zamanda piyasadan hızlı çıkmanın vakit gelmiş demektir.
Société Générale, müşterilerine gönderdiği bir bültende gelecek iki yılda kamu borcunun GSYH'ya oranının İngiltere'de yüzde 105, ABD ve Avrupa'da yüzde 125 ve Japonya'da yüzde 270 olacağına dair uyarıda bulundu. Küresel borç 45 trilyon dolara ulaşacak. Tüm bu borçlar, zamanın belirli bir noktasında ödenmek durumundadır. İyi de nasıl ödenecek?
Bernanke'nın vaaz ve uygulamalarını dikkate aldığımızda, borçları ödemek için tuvalet kağıdı hükmündeki Amerikan doları basılacak demektir.
Sonuç itibariyle, paranın değer kaybı sürecek; bu ise rakip ekonomiler arasındaki mevcut gerilimi daha bir azdıracak. Borç verenler bu tuvalet kağıdı hortumculuğuna artık yeter dediklerinde şiddetli tepkiler bekleyebilirsiniz.

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı