Şu an cuma sabahı. Berlin'deyim. Dün akşam geldiğimden beri otel odamdaki televizyona yapışmış, Mısır'daki son gelişmeleri takip etmeye çalışıyorum.
Mübarek'in gitmesini bekliyorum. Hâlâ koltuğunda olması karşısında büyük hayal kırıklığı içindeyim. Bugün muhtemelen bir milyondan fazla insan Tahrir Meydanı'nda toplanacak ve Mısır devlet başkanının dün gece söylediklerinin yetmeyeceğini ve artık çok geç olduğunu cümle âleme duyuracak. Bugün ile sizin bu yazıyı okuyor olacağınız pazar sabahı arasında geçen sürede ne olacağını elbette kimse bilmiyor. Günün her dakikasını bulunduğu yerden haberleştirebilen bir gazeteci değil de köşeyazarı olmak bazen hakikaten asap bozucu.
Köşeyazarı olarak bir adım geriye çekilip olayları analiz etmem, meselelere dair geleneksel olmayan bir bakış açısı sunmam lazım. Gözlerinizin önünde bir devrim gerçekleşirken bunu yapmanız zor oluyor, zira şu an yazdığınızın iki gün sonra çoktan eskimiş olabileceğini biliyorsunuz. Her neyse, aradaki mesafeyi kapatma çabasıyla, iki yıl önce aldığım bir kitabı okumaya karar verdim: Bruce K. Rutherford'un 'Mübarek sonrası Mısır' adlı kitabı. Dün Berlin'e uçarken başladım ve okuduklarımdan etkilendim. Henüz bitirebilmiş değilim elbet, fakat Rutherford'un 2006-2007 yıllarında Mısır'da yaptığı saha çalışmasına dayanan gözlemleri ve analizleri cidden çarpıcı. Mısır dahilinde yaşanan ve ülkeyi çoktandır Mübarek sonrası döneme hazırlayan değişimler konusunda gayet emin. Rejim, iş dünyası, İslamcı hareket ve çok ilginç şekilde, yargı içindeki reformculara odaklanan Rutherford'a göre bu dahili kuvvetler zaten liberal reformlar istikametinde bastırıyor. ABD'ye tavsiyesi ise şu: Çok fazla burnunu sokma ve hukukun üstünlüğünü güçlendirmeyi, özel sektörün bağımsızlığını artırmayı ve temel haklara dair güvenceleri geliştirmeyi, yani ülkenin adım adım otoriterlikten demokrasiye götürülmesini bu reform yanlısı Mısırlılara bırak. DEVAMI>>