Kitle gösterileri Kahire’yi silip süpürür, Hüsnü Mübarek sendelerken, bazı Amerikalı gözlemciler de neredeyse refleks olarak İran ve Şah benzetmelerine başladılar. Bu hafta başında “İran’a bir bakın” diye yazan Leslie Gelb’e göre eğer Müslüman Kardeşler Mısır’ın kontrolünü ele alırsa “halkın kontrolü geri alması neredeyse imkânsız olacak.”
Uzak ülkelerde umulmadık ve mühim siyasi değişimler yaşandığında kendimizi toparlamak için siyasi benzetmelere başvururuz. Benzetmelerin eksik olduğunu bilsek bile ayartıcı telkinlerine direnemeyiz. Ama madem direnemiyoruz, hiç değilse benzetmeleri dikkatlice seçebiliriz. Şah sonrası İranı’nı hatırlamak gerçekten de korkutucu ama tehlikeli şekilde yanıltıcı da. Mısırla ilgili çözümlemeler için faydalı başka bir benzetme, 1990’ların sonundaki Şuharto Endonezya’sıdır.
Bugünün Mısır’ındaki Müslüman Kardeşler, Ayetullah Humeyni’nin güdümünde olan ve Tahran’da iktidarı eline geçiren İslamcı hareketten bahse değer oranda farklıdır. Şiddeti hem diliyle hem de fiilleriyle on yıllardır kınadığı gibi bahse değer bir ılımlılık süreci de geçirmiştir. Humeyni gibi karizmatik lideri yoktur ve meclis seçimlerine gayri resmi katılım sırasında taban desteğinin sınırlarıyla karşılaşmıştır. Mısır’da şu an yaşanan protestolar gayri dini kaygılar merkezindedir ve İslamcı sloganlar veya gâyeler rol oynamamaktadır. Müslüman Kardeşler, Mübarek sonrası Mısır’da önemli bir oynayacaktır elbet ama Mısır radikal İslamcı bir devrime hazır değildir.
Yirmi yıldan daha fazla bir süre Endonezya’da iktidarda kalan bir diktatör – kendisini ülke istikrarının tek garantörü olarak görüyor ve Washington’ın sebâtkar müttefiki olarak hizmet veriyordu – öğrencilerin ve siyasi hayatın kenar ve köşelerinde ayakta kalmayı başarmış sivil toplum örgütlerinin başlattığı kısa ama yoğun protesto dalgalarıyla iktidardan düşmüştü. Clinton yönetimi, isteksiz bir şekilde reform çağrıları yaparak, çabucak devrileceğine inanmayı reddederek ve arkasından ne gelir - kargaşa mı, İslamcı bir dönem mi yoksa ülkenin fiilen patlaması mı – diye üzülerek acılı son ana kadar yaşlı zorbanın yanında durdu.
Ani ve hazırlıksız geçişe rağmen, derin bir demokrasi tecrübesi olmamasına rağmen, köklü ve elleri kanlı güvenlik kuvvetlerine ve gayri demokratik bir muhite rağmen demokrasiye doğru sarsak ama hayli başarılı bir geçiş yaşadı Endonezya. Bugün İslam dünyasının en büyük demokrasisidir; hızlı büyüyen bir ekonomisi var ve bölgede demokrasiyi faal bir şekilde destekliyor. Endonezya meclisinde ve başkan’ın kabinesinde dört İslamcı siyasi parti temsil ediliyor ancak son on yıldır oy kaybı yaşıyorlar; son meclis seçimlerinde aldıkları oylar yüzde 30’un altına düştü. Ilımlı İslamcı değerler toplumda zemin kazandı; İslamcı radikalizm şiddet çıkışlarından sonra marjinalleşti.
Mısır’ın tarihi güzergâhı, sosyal dokusu, ekonomik şartları ve ulusal karakteri Endonezya’dan farklı elbet. Ama sosyo-politik tecrübeleri ve yapıları – laik ve İslami değerleri dengeleme çabalarına karşı idealist genç göstericilerden, sivil gruplardan ve muhalif partilerden yeni yeni oluşan iddialı bir karma - on yıl önce Endonezya’da bulunan muadillerine yeterince benzediğinden dolayı Endonezya’nın demokratikleşmesi Mısır için bir ümit teşkil etmektedir. O halde Endonezya’nın başarılı bir geçiş yaşamasının bazı anahtarlarını anmaya değer.
Birincisi, Şuharto sonrası siyasi ıslah, diktatöryal düzen öncesindeki güçlü kitlesel redde rağmen, kapsayıcıydı. Geçici başkan, ifade özgürlüğüne ve siyasi alanın açılmasına hemen izin verdi. Diktatörün çevresindeki apparatçikler, dönüşen, teknokrat kabiliyetlerine vurgu yapan eski iktidar partisi aracılığıyla kendileri için yeni bir siyasi rol üstlenmeyi başardılar. Protestocuları güç kullanarak bastırmayı reddetmek sûretiyle Şuharto’nun iktidardan inmesini kolaylaştırmakta kilit aktör olan ordunun rolü büyük ölçüde azaldı ancak sürekli müzakereler ve tavizlerle azar azar oldu bu. İlk seçimlerdeki ve hükümetlerdeki dağınıklığa rağmen her çeşit siyasi partinin yeşermesine izin verildi.
İkincisi, Şuharto artık bir kez devrildiğinde, geçiş dönemi kanuni ve yinelemeliydi. Endonezya hiç bitmeyecekmiş gibi duran anayasa, seçim kanunları ve diğer hukuki reformlara girişti ve süreci uzlaşma ruhu içerisinde yürüttü. Muğlak ama duygulandırıcı reform ideali, gitgide somut kurumlara, kurallara ve usullere tahvil edildi. Bu tafsilatlı reform gündeminin ciddi bir şekilde izlenmesi, Endonezyalıların diktatörlük sonrasında güvenilmez bir liderin, rahatsız edici şiddet olaylarının, ekonomik dertlerin olduğu ve Doğu Timör’ün koptuğu geçiş dönemini atlatmasına yardım etti.
Üçüncüsü, ABD ve Avrupa uzun zamandır korktukları siyasi geçişle ilgili şüphelerinin üstesinden geldiler ve seçimler, siyasi partilerin gelişimi, sivil toplumun güçlendirilmesi ve hukuk reformları gibi meselelerde destek sundular. Dış aktörler kısmen de Endonezya’nın çapı ve nispi coğrafik tecridi yüzünden bu sürece rehberlik etmeye hiç uğraşmadılar ve bunun yerine yardımcı ortaklar olarak ılımlı, sessiz ama ısrarlı bir rol üstlendiler. Endonezya’nın dış yardımla ilgili bu olumlu tecrübesi onu kendi bölgesinde demokrasinin faal destekçisi olma azmine katkıda bulundu.
Hiçbir benzetme Mısır’ın önündeki zorlu zamanları tam olarak yansıtmayacaktır. Mısır’ın yolu, benzer siyasi geçişlerden izler taşıyan bir amalgam olacaktır. Bizler ABD dış politika çevrelerinde uzun zamandır düşünülemez olan bir şeye anlam vermenin yollarını ararken, zayıf benzetmelerden gelen basite indirgeyici korku senaryolarından sakınmalıyız. Unutulmamalıdır ki Amerikan politikasının, Mısır’da ve Arap dünyasında daha yıllar evvelinden ciddi bir şekilde yüzleşmesi gerektiği gerçeklerden uzak durmasını sağlayan yine o aynı senaryolardır. Müslüman bir ülkede demokratik geçişin nasıl başarılı olabileceğinin bir örneği olarak Endonezya’ya bakacak kadar akıllı olmalıyız.
Kaynak: Carnegie Ortadoğu Merkezi
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı