Mısır, Asker ile İhvan ayrılığının bedelini mi ödüyor?

George Simon

Bugün Mısır yol ayrımının başında...

Bu ay içerisinde ilk turu yapılacak olan başkanlık seçimleri, ülke için yeni bir anayasa hazırlayacak olan komisyonun belirlenmesi anlamına geliyor.Başkanlık ve Anayasa Komisyonu hakkını elde etmek için partilerin, siyasi güçlerin ve askerin çatışmalarının bir parçası olan Abbasiye Meydanındaki olaylar ve yankıları devam ediyor.

Geçen seneden beri Mısır Devriminin şahit olduğu olaylara dayanarak birbiriyle çarpışması kesin olan iki farklı programın sahibi olan başlıca iki grup var; silahlı kuvvetlere ait Askeri Konsey ile başlarında “Müslüman Kardeşler”in olduğu İslami güçler.

Her iki grup Hüsnü Mübarek devrildiğinden beri birbirlerini görmezden gelerek kendilerine özgü gündemleri ile hareket ediyorlar. Meydanları harekete geçiren gençleri, azınlıkları temsil eden grupları ve olayların değişmesinde çok fazla etkisi olmayan akımları da görmezden geldiler.   Ülkenin gidişatını, istikrarını, emniyetini tehlikeye atıyorlar.

Güçlü olan her iki taraf da rejimin başı gittikten sonra realist ve pragmatist davrandı. İslamcılar ve Selefiler meydanları, alanları dolduranların başı çekmekte olduğu devrim trenine binmekte ve Tahrir Meydanı'na uyum sağlamakta geç kalmadılar. Başkanın sarayından çıkarılmasına, geçiş sürecinde bir yol haritasının çizilmesine katıldılar.  Hüsnü Mübarek’in ve onun siyasi grubunun, partisinin yöneticilerinin düşmesinden sonra meydanları doldurdular. İki tarafın birleştiği noktaları açıklamaya gerek yok. 

Müslüman Kardeşler ve Asker, geçiş dönemini şekillendirmek ve kendi çıkarlarına hizmet etmek için başkalarının haklarına riayet etmeksizin birbirlerinden ayrıldılar.
Radikal bir değişimin zamanı yaklaştıkça bu iki tarafın evliliklerinin sürmeyeceği gerçeği anlaşıldı. Aralarında çatışma patlak verinceye kadar anayasayı hazırlamak ve başkanlık seçimleri için yakınlaştılar. Başlangıçta beraber hareket etmelerini sağlayan pragmatizm kayboldu ve ayrıldılar.

Asker çoğunluğunu Müslüman Kardeşlerin oluşturduğu Halk Meclisinin kurduğu kurucu komisyonu devirince ve yargı bazı adaylar için hüküm verince ayrılık gerçekleşmiş oldu.
Bazı güçler silahlı kuvvetlere yaklaşmak istemedikçe, ordu da kimsenin meydanlara çıkmasını istemiyor.şimdiye kadar imtiyazlarından hiç ödün vermeyen ordu nasıl olur da gençlerin devriminin Tahrir Meydanı'ndan senelerdir tarihsel bir rolü olan bakanlık meydanına geçmesine izin verir, 23 Temmuz Arap devrimi ile yenilenen konumunu tekrar kışlaya hapsetmek isteyenleri nasıl kabul eder?

Her iki taraf da siyasette ve caddelerde “baltacılar”ı (çapulcular) kullanmaktan çekinmediler. Ordu meydanlardaki gençlerle karşı karşıya gelmemek için İslami güçlerle ateşkes yaptı.

Cemaati önlemek için devletin tüm organlarını ve kurumlarını kullandılar. İslamcılar da Tahrir ve diğer meydanlarda olan gençlerin cesaretini kırmak için birçok yerde askeri desteklediler.

Büyük güçler özellikle iki kuvvetli taraf arasında çatışma kaçınılmaz. Bu durum zor günlerin ve tehlikenin habercisi gibi duruyor. Asker, meclis başkanlık seçimlerinin zamanında yapılacağını, yönetimi teslim edeceğini ve kışlaya geri döneceğini açıkladı. Ancak Abbasiye Meydanında olanlar tekrar başa dönüldüğünü gösteriyor.

Bazıları ordunun devrime müdahale edeceğini ve etkisini bitireceğini bekliyordu ama durum bunun tersine oldu. Sonradan ortaya çıktı ki bazı konumlarda İslamcıların hedefi ordunun müdahalesi idi. Çalışmalarının meyvelerini toplamak ve yerlerini sağlamlaştırmak için İslami güçlerin girişimi bu yöndeydi.

Şu anda iki taraf arasındaki anlaşmazlık dün Yemen ve Libya’da bugün ise Suriye’de olduğu gibi daha önce de yaşanmış olan kanlı çatışma sahnelerinin habercisi mi?

Abbasiye Meydanında olanlar Suriye’nin bazı köylerinde ve şehirlerindeki “şebiha” (hayalet askerler)nın görüntüleri gibi olduğundan kimse  şüphe etmiyor. Devrimcilere yardım eli uzatan askeri güçler, artık bu noktada devrimin durmasını istiyor. Rejimin başı gitti. Öyleyse daha yürüyüşü tamamlamaya gerek yok. Askeri güçler adına konuşanlar geçiş dönemindeki karışıklıklardan ve siyasi tarafların anlaşmazlıklarından bahsettiklerinde tabiî ki doğru söylüyorlar.

Devrimin taleplerinin bir türlü gerçekleşmemesinin ve birçok ölüm olaylarının arkasında bu ihtilaflar var. Konuşanlar her seferinde sorumluluğu ordudan uzaklaştırıyorlar. Meclis insanların can ve mal güvenliğini, istikrarı sağlamak zorundadır. Eğer buna ehil değilse hemen gitmesi gerekir.

Eski yönetimin kalıntılarını yeni şeylermiş gibi pazarlamak bugünden sonra  mümkün değildir. Meclis polisin ve uzun araştırmaların arkasına saklanıyordu şimdi de askeri birliklerin önünde göstericilere saldıran “baltacıların” arkasına saklanıyor.

İnsanları korumak ve onlara yapılan saldırıları geri püskürtmek ordunun görevi değil mi? Meclisin gösteri yapanları bastırmak ve çeşitli silahlar kullananları cezalandırmak için büyük bir adalete sahip olmadığına kim inanır?

Askeri Meclis parlemento seçimlerini iyi idare edemedi. Eylem yapanlara, muhalefete karşı bir çok münasebetle güç kullanmaya devam etti. Mübarek’in devrilmesinden sanki hiçbir şey öğrenmediler ve ibret almadılar.

Mübarek, işler tahmin edilemeyen boyutlara ulaşmadan önce baskı ile kurtulmak istedi. Abbasiye Meydanındaki olaylar ve yansımaları devrimi söndüremeyecek. İlk günlerde beraber hareket eden siyasi güçler kendi gündemlerinden çıkardıkları birliği nasıl sağlayacaklar. Çıkarları ülke çıkarlarının önüne geçiyor.Hala çelişkilerle oynamak askere kolay geliyor.

Burada sorumluluk İslamcılardadır. Diğer güçlü tarafın parlamentoda etkisiz olduğu kanıtlanmıştır. Güçlü bir gençliğe ihtiyaç duyduklarında İhvanın desteklemiş olduğu Genzuri’nin başbakanlığının devam etmesi için yapılan protesto oturumlarını askıya alması da bir şey ifade etmez. 

Cemaatin, Selefilerden ve diğer İslami gruplardan destek alamayan adayları Muhammed Mursi için de endişeleri gizli değil. Mısır caddelerinde İhvan’ın başkanlığa ulaşması korkuları da başladı. Yönetimde aceleci davranmaları ve bir an önce yerleşmek istediklerini belli eden politikaları sebebiyle Parlemento seçimlerinde elde ettikleri desteği kaybediyorlar.

Mısır halkının çoğunluğunun partilerle ilgisi yoktur. Bunun anlamı belli bir ideolojiye bağlı değillerdir. Onları bir adaya yönlendirmek mümkün olur.

Ülkenin yönetiminde meclis başarısız olursa Müslüman Kardeşler'in de rolü olduğu unutulmaması gerekir. Bu aşamada onlar daima meclis ile uyum içinde oldular. Abbasiye Meydanında olanların sorumluluğundan ordunun sıyrılması gibi onların da sorumluluğu almaması bir fayda sağlamaz.

Selefiler ve gençler böyle bir zamanda savunma bakanlığına doğru harekete geçmekte hata ettiler. Hazım Salah Ebu İsmail’in taraftarlarının protestolarını provokasyondan uzak bir meydanda yapmaları mümkündü. Asker de bu protestoları, “baltacıları” savunarak ve kışkırtarak değil de başka şekilde önleyebilirdi.

Başta selefiler olmak üzere tüm devrimci güçler Mübarek’in gidişinden sonra geçiş sürecinde  Askeri Konsey'in yönetimine razı olmuşlardı. Birçok yerde Ebu İsmail’in yandaşları da Askeri Konseyi desteklemişlerdi. Sadece başkanlık seçiminde adaylarının mahrum bırakılması ile ülkenin kaderini ve devrimi riske atmaları doğru değil. Bunlar Tahrir meydanındaki gençlerin önünde meclisi savunduklarını unuttular.

Abbasi Meydanındaki durumun tekrarı güvenliğin çöküşüne, geçiş sürecinin uzamasına ve askerin güvenlik ve istikrarı sağlama bahanesiyle daha uzun süre yönetimde kalmasına yol açar. Burada askerin bir maslahatı olduğunda İslamcıların da benzer çıkarları yok mu? Onların karmaşasından ve başarısızlıklarından seçim arefesinde faydalanmaları mümkün.

Darul-Hayat Gazetesinden Büşra İnanç Tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.