Minibüste

Semt minibüslerinin olduğu durakta, bir ucu arabanın önünde, diğer ucu fizanda olan bir kuyruğun tam ortasındayım. Henüz arabanın kapıları açılmamışken, kuyruktakilerin 'hadi aç kapıyı' diyen bakışları şoföre keyif veriyormuş gibi olduğu yerde duruyor. Hayli hareketli bir gün yaşamış olmalı ki, yanında kendisini dikkatle dinleyen muhatabına canhıraş bir şekilde bir şeyler anlatıyor.

Bir zaman sonra göz ucuyla kuyruğa bakıp 'istediğim zaman açarım' edasıyla tıslatarak açıveriyor arabanın kapılarını. İftar vaktine bir saat, bazı yolcuların sabır taşının çatlamasına daha da az bir süre var. Tam önümde, orta yaşlı, elinde marjinal bir sol gazete tutan adam alçak bir sesle şoföre söylenip duruyor. Kuyruk ağır ağır ilerleyip arabaya doluşurken, çevredekilere göstere göstere elindeki sudan yudumluyor. Kuyruktakiler ondan daha cüretkâr bir tavırla, bakışlarıyla süzüyor kendisini. Arkamda duran aynı yaşlardaki karı koca, söz açılsa da haddini bildirsek manasında mırıldanıyor.

Arkamdaki karı koca ile birlikte minibüsün son yolcuları oluyoruz. Birkaç dakika sonra minibüs ağzına kadar doluyor. Değil adım atmaya, kıpırdamaya bile imkân yok.

Minibüs ani bir hareketle kalkıyor. Yolcular su gibi dalgalanıp birbirine çarpıyor. Herkes şoförün işitebileceği ama kavga çıkarmayacak bir kızgınlıkla 'yavaş ol, yavaş' diyor. Şoför adeta zevk alır gibi yanındaki gençten muhatabıyla konuşmaya devam ediyor. Elinde gazete olan yolcu 'rezalet' diyor aynı şiddetteki ses tonuyla.

Kalkıştaki ani hareket ilk ama son olmuyor. Biraz ilerde kilitlenen trafikte ağır ağır ilerleyen araba ikide bir aynı hareketi tekrarlayıp duruyor. Herkes 'ya sabır' diyerek birbirine bakıyor. Belki de herkes kavganın fitilini ateşleyecek medeni cesaret sahibi bir kahraman bekliyor. Kesik frenler devam ediyor ama kahramanımız ortaya bir türlü çıkmıyor.

Biraz sonra büyük bir gürültüyle radyo açılıyor. Radyodaki DJ olağanca sululuğuyla canlı yayına bağlanan dinleyiciyle konuşuyor:

- Oruç tutuyor musun kız?

- Ay valla fırsat yakaladıkça tutuyorum.

-Fırsatı mı olur orucun, güzelim. Tren mi bu? Ya tutarsın, ya tutmazsın.

- Ay ne bilim. Valla çok istiyorum tutmayı ama öğrenciyiz filan. Etkileniyos.

Minibüs yolcu almadan, daha doğrusu alamadan yoluna devam ediyor. Epeyce durak geçmemize rağmen kimse inmeye niyetlenmiyor. Dakikalar geçtikçe herkesin yüzü gerginleşiyor. Arka koltukta oturan bir öğrenci grubunun muhabbeti radyodaki sesleri bastırmaya başlıyor. Her hallerinden lise öğrencisi oldukları belli olan grup yüksek sesle konuşuyor, arda arda attıkları kahkahalar tıkış tıkış olan minibüste adeta kulak deliyor.

DJ coşuyor;

-Hey oradakiler, iftar saati geldiii. (Aralardaki müziğin gürültüsü kulak tırmalıyor) Dum tıss dum tısss. Bak yarım saat bile kalmadıııı. Dum tıss dum tıss dum tıss.. Ne yapıyoruuusss.. Dum tıss dum tısss. Sabrediyoruuzzz.. Azzz kaldııııı. Dum tıss dum tısss dum tısss...

Gençlerin kahkahaları radyodaki sese inat yükseldikçe yükseliyor. Camın kenarındaki genç yanındaki kız arkadaşıyla sarmaş dolaş oluyor. Her lafından sonra kızı sulu sepken öpüyor. Bazı yolcular kızgın gözlerlerle birbirine bakıyor. Çocuk aldırış etmiyor. Kız dünden razı.

-Eveettt. Orda mısınızzzz. Dum tıss dum tısss dum tısss. Şimdiiii harika bir şarkı geliyooorrrr.. Kaybolmayın bir yereee. Hadi bakalımmmm… Azzz kaldıııı… Dum tıss dum tıss dum tısss.

İşte tam o an sükûttan bir heykel gibi koltuğunda oturan yaşlı bir adam kendinden beklenmeyen bir ivedilikle ayağa sıçrayıp 'yeterrr yahu' diye bağırıyor.

Sesler bıçak gibi kesiliyor. Şoför gayr-ı ihtiyari yavaşlıyor. Radyonun sesi kısılıyor.

-Sizde insaf, merhamet yok mu! Beyin kanamasından yığılıp kalacağım şurada!

Yaşlı adam o kadar kararlı ve sert bir çıkış yapıyor ki, herkes 'işte beklediğimiz kahraman diyip' omuz veriyor. Yanındaki genç kadın 'evet, Allah aşkına disko gibi arabanın içi. Yeter ya, kafamız ağrıdı' diye ilk destek atışını yapıyor.

Gazetesini koltuğunun altında tutmaya çabalayan adam 'amca, kimsenin kimseye saygısı kalmadı' diye renksiz bir mesaj atıyor. Kısa süreli bir sessizlik oluyor. Şoför karışıyor o anda.

-Ne oldu dayı diyor, kaba bir tarzda.

-Daha ne olsun evladım, bir taraftan senin radyo bir taraftan arkadaki haylazlar iflahım kesildi! İki de bir ani fren yapıyorsun zaten, midem ağzımda!
İlk tepki şoförden önce arkadaki delikanlıdan geliyor:

-Ne yaptık amca, Alla Alla!

Gençlerin yanında ayakta bekleyen şişman, kısa boylu bir kadın karışıyor söze:

-Ayol ne yaptım diye soruyorsun bir de. Bindiğin yerden beri bir saniye susmadın. Biraz saygılı olun çevrenizdekilere.

Genç bozuluyor ama renk vermiyor. Cevap vermese yanındaki kıza mahcup olacak. Ama devam etse diğer yolculardan daha büyük tepkiler alacak. Kabahatini bilen bir çocuk gibi orta şeker bir cevap veriyor.

-Ne alakası var. Konuşuyoruz şurda.

İhtiyar bu kez dönüp gence sesleniyor:

-Kimse konuşmalarını dinlemeye mecbur değil evladım. Gülme sesin dışardan duyulacak nerdeyse. Biraz efendi olun, ağır başlı olun.

Az önceki kadın 'tam fırsatı' diye düşünmüş olacak ki, tekrar dalıyor lafa:

-Deminden beri yanındaki kıza uygunsuz şeyler yapıp duruyorsun. Ayıp değil mi yavrum. Bak şu kadar insan var burada. Aziz mübarek günde hem de.

Bu çıkışla tartışma başka bir yöne kayıyor. Bu kez gencin yanındaki kız tepki gösteriyor.

-Uygunsuz ne varmış, hanımefendi! Ne biçin konuşuyorsunuz!

Bütün yolcular tartışmaya kulak kesiliyor.

-Öpüp duruyor. Sarılmalar, oynaşmalar filan. Yapmayın evladım, ayıptır!

Yolculardan gülüşme sesleri yükseliyor. Şoför de aynadan gülüyor. İhtiyar umutsuz bir şekilde başını iki yana sallıyor.

- Size ne ya, Alla Alla diyor, çiftin yanındaki diğer bir kız.

Ayaktaki kadının cevabı gecikmiyor;

-Ne demek siz ne? Herkes size ne derse ne olur halimiz? Arabanın içinde uygunsuz şeyler yapacaksınız, ondan sonra da size ne diyeceksiniz. Kusura bakmayın öyle her şeyi rahat rahat yapamazsınız toplum içinde. Okulda öğretmiyorlar mı size!

Genç sesini yükseltiyor;

-Ne yaptığımız sizi ilgilendirmez. Herkes kendine baksın.

Yaşlı adam dönüp ters bir bakış fırlatıyor. Ayakta duran kadının yanında, sigaradan bıyıkları ve dişleri sararmış, seyrek saçlı adam sert bakışla yetinmiyor;

-Terbiyeli ol delikanlı! Bayan doğru söylüyor. Deminden beri nahoş şeyler yapıyorsun. Toplum içinde olmuyor böyle. Git başka yerde ne yapıyorsan yap!

Trafik durmuş, minibüs milim milim ilerliyor. Devam eden gergin muhabbetten herkes payına düşeni alıyor.

Koltuğunda gazete tutan adam;

-'Ramazan ayındayız. Lütfen herkes birbirine saygılı olsun' diyor.

Ancak bu kez kuyruktaki karı-koca müdahil oluyor.

-Az önce milletin önünde lıkır lıkır su içerken Ramazanı, saygı düşünmüyordunuz beyefendi!

Bütün bakışlar bu ikiliye kayıyor.

-Ne varmış kardeşim su içmemde?

-Ne olacak, milletin oruçlu olduğunu görüyorsunuz. Şişeyi kafanıza dikip su içiyorsunuz, sonra da başkasına Ramazandayız, saygılı olalım diyorsunuz!

-Su içmenin saygıyla ne alakası var, anlayamadım?

Yolculardan oflayıp puflayanlar oluyor.

Ayakta duran kadınla gençler tartışmaya devam ediyor. İhtiyar adam yanındaki genç kadına 'bizim zamanımızda saygı vardı hanım kızım' diyor. Birbirine tutunarak ayakta duran çiftten erkek olanı 'tam da mahalle baskını tartışıyor medya' diyor. Gülüşüyorlar.

Şoför 'arkadaşlar, lütfen birbirimize saygılı olalım' diye sesleniyor' deminki gibi kaba bir edayla.

Ayakta duran gençten bir çocuk 'söyleyene bak' diye mırıldanıyor.

Minibüs ara ara duruyor. Birkaç kişi iniyor.

Az sonra radyoda 'İstanbul için iftar vakti' diyor.

Ezan okunuyor.

Sesler aniden kesiliyor.

Arka taraftan gelen bir hurma paketi yolcular arasında dolaşıyor. Herkes birer hurma alıyor. Yaşlı adam 'Allah kabul etsin' diyor. Hemen herkesin katıldığı hissi veren kalabalık bir tonda, aynı anda 'amin' sesi yükseliyor.