Minareye demokrasi kılıfı

İsviçre'deki 'minare yasağı' ve neredeyse onunla eş zamanlı olarak Almanya'da ortaya çıkan 'Milli Görüş' baskınları. Acaba bu gelişmeleri nasıl okumak gerekiyor? Anlık tepkiler ya da güvenlik refleksleri mi? Yoksa daha büyük bir politikanın işaretleri mi?

Memleketimizdeki ulusalcıların birkaç gündür etekleri zil çalıyor. Bir yandan hükümete 'İşte Avrupa Birliği'nin gerçek yüzü' deme imkanı buldukları için pek mutlular. Öte yandan 'Avrupa dinci örgütleri tasfiye ediyor' diye ellerini ovuşturuyorlar. Her durumda işin aslından çok uzaktalar.

Son yıllarda Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecinde bazı tıkanmaların yaşandığı ortada. En azından 2000'li yılların başında 'devlet politikası' olarak ilan edilen tam üyelik hedefi ve AK Parti'nin birinci iktidar döneminde hayli mesafe alınan ilişkiler hız kesmiş durumda.

Burada AK Parti hükümetinin dersini iyi çalışmadığını düşünenler olsa da, asıl soğuk rüzgarların AB tarafından estiğini söyleyenlerin tezleri daha sağlam görünüyor. Almanya ve Fransa'nın yeni iktidarları eliyle Türkiye'yi AB'den iten tavrını hatırda tutmak gerekiyor.

***

'Minare yasağı'nı sadece aşırı sağ zihnin elde ettiği geçici bir başarı olarak okuyanlar, yeni dünyada Kıta Avrupası'nın nerede duracağına kafa yormamış görünüyor. 11 Eylül'le tırmanan, ardından Avrupa'da ortaya çıkan yeni saldırılarla yoğrulan 'İslam karşıtlığı', bilinen aşırı sağcı eğilimlerin çok ötesinde karşılık buluyor.

Sadece bir öngörü olarak söylüyorum. Mesela Almanya'da ve Fransa'da Milli Görüş benzeri yapılanmaları daha zor günler beklerken, sözgelimi İngiltere'de müslümanlar tarafından kurulan organizasyonlar için aynı tahminde bulunmak zor.

Yani, Almanya-Fransa hattının etkili olduğu alanlarda 'minare yasağı'nı ya da Milli Görüş baskınlarını andıran yeni gelişmeler ufukta görünüyor. Biz de bunlar üzerinden yaşlı Avrupa'nın demokrasiden sınıfta kaldığını yahut ne denli İslam düşmanı olduğunu tartışacağız!

***

Kestirmeden giderek şöyle diyelim. Öyle anlaşılıyor ki önümüzdeki günlerde Türkiye-AB ilişkilerinde hayli mesafeli, gergin bir dönem yaşanacak. İslam dünyasında giderek genişleyen bir alanda etkinlik kazanan Türkiye'nin, Kıta Avrupası'ndan gelen 'İslam karşıtı' havaya sessiz kalması düşünülemez. Bu arada; şu ana kadar 'demokrasi ezberleri'ni AB zemininde üretenler, biraz daha uzak coğrafyalardan 'evrensel norm'lar devşirmek zorunda kalacaklar.

Bu yeni rüzgarın Türkiye'deki etkileri sanıldığından daha hızlı ortaya çıkabilir. Aslında ülkemizde farklı tartışmalar üzerinden devam eden sancılı sürecin bundan bağımsız olduğunu da düşünemeyiz. Soğuk Savaş dönemindeki görev tanımının değiştiğini geç de olsa kabullenen Türk ordusu dahil, tüm kurumlar ve siyaset bundan nasibini alıyor; alacak da.

***

Sözün özü şu. Türkiye'nin yeni rolünü tarif etmek için hem yeni dostlara ve ittifaklara, hem de yeni karşıtlara ihtiyacı var.

Memleketimizin hal ve gidişine bakıldığında, karşımızda olması tasarlanan gücün 'İslam karşıtı' bir duruş sergilemesi zamanın ruhuna da uygun. Yakın geçmişte Balkanlarda yaşananlar ve özellikle de Bosna örneği, bugünleri şekillendiren olaylar zincirinin önemli bir parçası olarak hatırlanmalı.

Herhalde olup biteni bir 'demokrasi' tartışması olarak ele almadığım için beni yadırgamazsınız. Çünkü bu meselenin demokrasiyle ilgisini hala anlayabilmiş değilim.

Kaynak: Star