Minareler İsviçre Alplerini tehdit mi ediyor?

Geçen yıl Amerika ve Avrupa'dan istihbarat yetkililerinin Avrupa'da yaptığı bir toplantı sırasında İsviçreli katılımcı minareler hakkında yapılan referandum teklifi üzerinde yorum yapmıştı. Hiçbir sonuç çıkmayacağından emindi çünkü dediğine göre İsviçre çoğulcu bir toplumdu, müslüman nüfusu nispeten düşüktü ve çok az câmi ve minare vardı.

Aydınlanmış İsviçre gitgide liberallikten çıkan "Aydınlanmış Liberal Avrupa'nın" bir parçası artık. Minareleri yasaklayan referanduma onay vererek dudak uçuklatan oylar (yüzde 57), İslamofobi'nin artan gücüne bakınca çok da şaşırtıcı olmamalıydı. Hem Avrupa'da hem de Amerika'daki sağ kanat politikacılar, siyasi yorumcular, medya şahsiyetleri ve dini liderler, sadece müslüman aşırılığın değil, İslam'ın da bir tehdit olduğu şeklindeki bir korkuya benzin dökerek anamecra'daki müslümanlar hakkında büyüyen şüpheyi beslemeyi sürdürüyorlar.

Amerika ve Avrupa'daki saldırıların arkasından, ABD ve İngiltere'de, bir politika olarak çokkültürlülüğün yaşayabilirliğine ve uygunluğuna, böylesi bir yaklaşımın iç teröre katkı yaptığı suçlamasını yapanlarca karşı çıkıldı: Müslümanların asimilasyonunu ve sivil katılımı geciktirdiği, dışa bağlılığı idame ettirdiği ve militan radikallere mekan sağladığı söylendi. Göçmen vatandaşların ve mukimlerin dini ve etnik farklılıklarını muhafaza edebildikleri bir entegrasyon süreci reddedildi bilhassa da topyekûn asimilasyon talep eden Avrupa'daki aşırı sağ tarafından.

Modern zamanların felâket tellalları, yüzyılın sonuna kadar Eurabia'ya dönüştürülecek Avrupa'nın İslam tarafından yönetileceği tahmininde bulundular. Sağ kanat medya, siyasi liderler ve yorumcular Amerika ve Avrupa'yı ele geçirmek için tezgahlanmış "yumuşak terörizm" uyarısında bulundular. Ortadoğu tarihçisi ve Bush yönetimi'nin müflis Irak politikası danışmanlarından Bernard Lewis, "kendini alçaltma", "siyaseten doğruculuk" ve "çokkültürlülük" halet-i ruhiyesi içerisinde İslam'a "boyun eğdikleri" suçlamasını yönelterek sadâkatlerini, kendilerine olan güvenlerini ve kendi kültürlerine olan saygılarını kaybettikleri gerekçesiyle Avrupalıları azarladığında medyada geniş yer buldu. Köşe yazarı, siyasi yorumcu ve insafsız bir müslüman eleştirmeni olan Daniel Pipes "Müslümanlar geliyor" başlıklı bir makale kaleme almış ve orada şunu da ilan etmişti: "Batı Avrupa toplumları, tuhaf yemekler pişiren ve farklı hijyen standartlarına sahip... kumral halkların büyük çaplı göçüne hazırlıklı değil. Tüm göçmenler beraberlerinde egzotik örf ve tutumlar getirirler fakat müslüman örfü çoğudan daha bir baş belâsıdır."

Şükür ki dünyadaki pek çok müslüman ve Hıristiyan lider, Avrupa'daki belli başlı politikacılar ve insan hakları uzmanları bu yasağı kınadılar ve Vatikan, bunu dini özgürlük hakkının ihlali olarak yerdi.

Bununla birlikte, Greet Wilders'ın Özgürlük Partisi, Danimarka Halk Partisi, Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ), Macaristan'da Jobbik partisi ve İngiliz Ulusal Partisinin yapılan son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sürpriz kazanımlar elde etmesi, bu partilerin liderlerini İsviçre'deki referandum sonuçlarını alkışlamak ve benzer yasakları yüreklendirmek üzere gaza getirdi.

Milyonlarca müslümanın Avrupa'dan ihracının gerekli olabileceğine dair daha önce uyarıda bulunan Hollanda'daki müslüman karşıtı Özgürlük Partisi lideri Wilders, Hollanda'daki İslamlaşma'yla baş etmek için oylama çağrısında bulundu.

Aşırı sağ, 21. yüzyılın gerçekliğiyle yüzleşmeyi ısrarla reddediyor: Müslümanlar, onların uluslarını oluşturan mozaiğin bir parçasıdır. İslam artık bir Avrupa dinidir ve aslında pek çok Avrupa ülkesinde ikinci büyük dindir. Artık ağrılıklı olarak ilk nesil değil ikinci ve üçüncü nesil vatandaşlardır. Çok küçük ama tehlikeli bir azınlığın hareketlerine ve onlardan neşet eden tehdidin devam etmesine rağmen, tıpkı gayri müslim öteki vatandaşlar gibi müslümanların çoğunluğu sâdık vatandaşlardır.

İsviçre'deki yasak, diğer bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Batı liberalizminin başarısızlığına ışık vurmakta ve din ayrımcılığı ile din özgürlüğü hakkında esasa ilişkin sorulara neden olmaktadır. İsviçre'de sadece dört adet minare varken ki yaklaşık 400.000 müslümanın evi olan bir ülkedir, referandum destekçileri akılsız bir şekilde minarelerin militan İslamın siyasi sembolü olduğu suçlamasını yapmaktalar. Kilisenin çan kulesinin militan Hıristiyanlığı sembolize ettiğini söylemek gibi bir şeydir bu.

Buradan nereye varırız? Batılı siyasi ve dini kanaat önderleri ve medya, nefret söylemleri ve nefret suçlarının ırk ayrımcılığından Yahudi karşıtlığına dek farklı bir yelpazeye yayılan diğer sûretlerinin üzerine saldırganca gittikleri gibi İslamofobinin tehlikelerine de kararlı bir şekilde tavır koymalılar. Avrupa müslümanlarının, Avrupa vatandaşları ve mukimleri olarak, haklarını talep ederek ve ayrıca dini ayrımcılığı ve şiddeti ve de müslüman dünyasında kilise inşasına getirilen sınırları tel'in ederek umuma hitaben konuşmaya devam etmelidirler.

Küreselleşme ve gittikçe çokkültürlü ve çok-dinli bir yapıya kavuşan Batı, aziz tutulan demokratik ilke ve değerler azmini imtihandan geçirmektedir. Sosyal bir kansere dönüşen İslamofobi tanınmalı ve demokratik çoğulcu hayat tarzımızın dokusuna tehdit teşkil eden Yahudi karşıtlığı kadar kabul edilmez olmalıdır. Yabancı düşmanlığının ve kültürel ırkçılığın canlanışının eşlik ettiği küresel terörizm tehdidi ve ona verilen tepki, Batı'daki liberal demokrasilerin dokusuna bilhassa da onların müslüman vatandaşlarına yönelik tehdide katkı sağlamaktadır. İslam inancı ile İslam adına şiddet ve teröre bulaşanlar, anamecra'daki müslümanlar ile müslüman aşırılar ve teröristler arasındaki ince çizgi muhafaza edilmelidir. Bu ayrımların bulanıklaşmasının, kültürlerin birarada varoluşlarından ziyâde bir çatışmayı teşvik eden iç ve dış politikaların benimsenmesine yol açması riski vardır. Söylemleri tahrik eden, şeytanlaştıran, yabancılaştıran ve marjinalleştiren nefret vaizlerinin (ister müslüman ve gayri müslim olsun isterse dini ve siyasi lider ve siyasi yorumcular olsun ) eline oynar.

 

Kaynak: Middle East online

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı