Geçtiğimiz hafta İstanbul Barış Platformu tarafından "İsrail Kazdıkça Kanayan Yara: Mescid-i Aksa" adıyla önemli bir uluslar arası sempozyum düzenlendi. İsrail tarafından yapılan kazı çalışmalarıyla yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olan Mescid-i Aksa'ya dikkat çekmek amacıyla düzenlenen sempozyumla ilgili haberleri ve konuyla ilgili değerlendirmeleri gazetenizde okudunuz. Bu sempozyumda değerli katılımcıların Mescid-i Aksa ile ilgili kaygı dolu açıklamaları hepimiz için "birinci el haber" değerindedir. Sempozyumun sonuç bildirgesinden bazı notları aktararak bu önemli konuya dikkat çekmeyi üzerime düşen bir sorumluluk olarak görüyorum:
* 40 yılı aşkın bir süredir görülen Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırılar ve arkeolojik olduğu iddia edilen kazılar, Mescid-i Aksa bünyesinde ve çevresindeki tarihi camiler, mezarlıklar, medreseler, surlar, tekkeler ve hanlarda zarara yolaçmıştır.
* İsrail, yıktığı Müslüman yerleşimlerin yerine kendi kitlesi açısından sempati toplayan projeler geliştirerek yıkım siyasetine destek almaktadır. Hedef; Aksa çevresinde kümelenmiş Müslüman mahallelerin yıkılarak yerlerine Yahudilerin yerleştirilmesi ve Aksa'nın savunmasız bırakılmasıdır.
* Filistinlilerin topraklarının müsaderesi, evlerinin yıkılması, Yahudi yerleşim yerlerinin inşası, ikamet ve ruhsat işlemlerinde Müslümanlara ayrımcılık yapılması sonucu, Kudüs'te demografik yapı Yahudi yerleşimcilerin lehine değişmektedir. Yahudi nüfus 1948 öncesinde, Kudüs nüfusunun yüzde 10'unu oluştururken, bu oran hali hazırda yüzde 70'e ulaşmıştır.
* İsrail, 1970'li yılların başından beri sürdürdüğü ve arkeolojik amaçlı olduğunu iddia ettiği kazılarla Mescid-i Aksa'nın altında tüneller açmış ve mescidin altında bir havra inşa etmiştir. İsrail, Mescid-i Aksa'yı yıkarak yerine Süleyman Mabedi'ni inşa etmeyi planlamaktadır.
* İsrail'in Mescid-i Aksa ve çevresindeki kutsal mekanlara yönelik saldırıları ivedilikle durdurulmalıdır. Bu zamana kadar yapılan tahribatlar İsrail'den tazmin edilmeli, tahrip edilen mekanlar da aslına uygun bir şekilde ihya edilmelidir.
* Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırılar, BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin açık bir şekilde ihlali anlamına gelmektedir.
* Mescid-i Aksa ile ilgili ihlaller, uluslararası hukuk mekanizmalarına intikal ettirilmeli, Mescid-i Aksa'ya yönelik ihlalleri takip edecek bir "Mescid-i Aksa Hukuk Komisyonu" oluşturulmalıdır.
* İslam Konferansı Örgütü (İKÖ), Mescid-i Aksa'yı koruma noktasında daha etkili politikalar geliştirmelidir.
* Mescid-i Aksa ve çevresi ile ilgili doğru bilgilendirme kanalları oluşturulmalı ve dezenformasyonun önüne geçilmelidir.
* Dünya çapında sahiplenilecek bir Mescid-i Aksa gündemi ve Mescid-i Aksa kampanyası başlatılmalı, "Uluslararası Mescid-i Aksa Platformu" adı altında bir çatı organizasyon oluşturulmalıdır.
* Uzunluğu 700 km'yi aşan Utanç Duvarı, tüm Batı Şeria'yı bir açık hava hapishanesine çevirmiş, Batı Şeria'nın yüzde 15'lik bir kısmını işgal topraklarına katarken, 120 bin kişiyi de duvarın dışında bırakmıştır. Bu konuda, uluslararası toplum üzerine düşen görevi yerine getirmelidir.
* Mescid-i Aksa'nın korunması, bakımı ve tamiri için bir fon kurulmalıdır.
* Her yıl Miraç Gecesi, Dünya Mescid-i Aksa Günü olarak ilan edilmelidir.
* Müslümanların Mescid-i Aksa ziyaretleri teşvik edilmelidir.
Kaynak: Yeni Şafak